on,

10 3 8
                                    

Kimin bu kirli don?

---
Açelya'dan.

Elimden düşen telefonun parkeye çarparken çıkardığı ses ile kendime geldim.

Fotoğraflardaki bendim.

İlk fotoğrafta sokağın ortasında bana bağıran babam ve kafasını öne eğmiş yumruklarını sıkan ben vardım. Orada on dört yaşımdaydım ve babamın bağırma sebebi matematik dersinden kalmamdı.

LGS sınavına çalıştığım seneydi. Art arda denemler, kurslar ve sınavlar yüzünden depresyona girmiştim. Buna rağmen öğretmenlerin parmakla gösterdiği, fen lisesi potansiyeli olduğu söylenen bir öğrenciydim.

Fakat babam tüm bunları hiçe sayıp, 48 aldığım matematik sınavı sonuçları yüzünden beni azarlıyordu.

Yalvar yakar gitmek için izin aldığım, oldukça hevesli olduğum bir müzik kursuna katılmıştım. Daha bir hafta sonra, sadece tek bir kırık not yüzünden beni kurstan almıştı. Bu fotoğraf da o kurstan dönüşte çekilmişti.

Sokaktaki insanların dönüp bize, özellikle bana bakarken gözlerinde gördüğüm acıma duygusu beni yerin dibine sokmuştu.

İçimde koşma isteği uyandırıyordu bu his. Koşmak, ve kaçmak. Ağlamayı bırakmak, sadece gülmek için tertemiz bir hayat hayali süslüyordu zihnimi. Saniyeler içinde, o an bulunduğum gerçekliğe geri dönüyordum.

Tüylerim diken diken oldu.

İkinci fotoğrafta da aynı şekilde ben ve babam vardık.

Fakat sorun şu ki fotoğrafta biz evdeydik, babam üzerime çullanmış bir şekilde kafamı yere vuruyordu. Fotoğraf yamuktu. Hareket anında, telefon kamerasından çekilmiş olsa gerek, biraz da bulanıktı.

Ben ağlıyordum. Karşılık vermeyi bırakın, kendimi savunamıyordum bile. Sadece kollarını sıkı sıkı tutmuştum babamın, canım yanıyordu. Onun yüzü öfkeden kıpkırmızı olmuştu. Sinirle tek elini siyah saçlarım arasına atmıştı.

Bu görüntüye sebep olan şey de saçlarımdı ya zaten.

Saçlarımı açmayı, şekil vermeyi ve hoş kokmaları için kremler sürmeyi her zaman sevmişimdir.

Fakat babam oldum olası saçlarımın açık olmasından nefret eder. Ve ben de bu yüzden yalan söylerdim. Evden çıkarken saçlarımı toplar, mahalleden biraz uzaklaşır uzaklaşmaz açardım.

Yine bir gün okula giderken babam beni yolda görmüş ve kolumdan tuttuğu gibi eve götürmüştü.

Annemin ne olduğunu anlamayan bakışları, yine de beni korumak için babamı çekmiştirme çabası, babamın sinirli bağırışları, benim ağladığım için titreyen sesimle dilediğim özürler; hepsi zihnimde inci gibi dizilmiş boncuklardı.

Bu boncuklar upuzun bir kolye gibiydi, beni her seferinde çepeçevre saran ve boğan.

Gözlerim doldu. Dudaklarım titriyordu ama ağzımdan tek kelime çıkmıyordu. Konuşmayı bırakın, tuttuğum nefesimi bırakmaya korkuyordum.

Sanki en ufak hareketimde, çıkardığım seste biri gelecek ve telefonuma bakacak, fotoğrafları görünce bana acıyarak bakacaktı.

Hayır.

İzin veremezdim. Herhangi birinin daha bu sikik geçmişi öğrenmesine izin veremezdim.

Yazan kişi her kimse, belli ki Birkan ile bir alakası yoktu. Ya da tam tersi tamamen onunla alakalıydı, oydu ve bana yalan söylüyordu.

Şimdilik ilk ihtimal üzerinden gidecektim. Eğer Birkan ile bir alakası yok ise benim hesabıma erişimi vardı. Onun yazdıklarını devam ettirip sonunda suçu ona atacaktı. Ben hesabın resmi sahibini bulsam bile onun hakkında bilgi edinemeyecektim.

Güzel plandı da Birkan'ın hesabına giriş yapıp mesajları görmesi çok da zor değildi. Yani bu hesabı artık kullanmadığını biliyordu. Bunun için de onun arkadaşı ya da çevresindeki herhangi biri olması gerekiyordu.

Bu fotoğrafları atan her kimse, ikimizi de tanıyordu. Asıl soru şuydu ki; gerçekten başka biri var mıydı yoksa hepsini yapan kişi Birkan olduğu halde suçu aslında olmayan uydurma bir kimliğe mi yıkmaya çalışıyordu?

Asıl ve en önemlisi de, bu fotoğraflara nasıl ulaşmıştı?

Hay amına koyayım ya.




























Beni özlediniz mi🥹🥹

İtiraf edin soyle oldunuz

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Sep 21 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Pek Güzel Sesler - Texting✓✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin