1. Bölüm
sana bana olan
ona da oldu
kendi cübbesi altında
cüneyd yok oldu
8 ay sonra
Koşarak dergahın kapısından çıkan küçük kız, bir yandan yerlere sürünen çarşafının eteklerini topluyor bir yandan da endişeli bakışlarla dönüp ardından gelen biri olup olmadığını kontrol ediyordu. Yüzündeki peçe rahat nefes almasına mâni olduğu için onu indirmek istese de bunu yapmaya cesaret edemiyordu. Zaten şu an dersten kaçmakla büyük bir risk almıştı. Daha fazla risk almaya mecali yoktu. Çok geçmeden duymaktan çekindiği o sesi duymuştu işte.
"Nereye gittiğini sanıyorsun sen? Bu dersten kaçmanın cezasının da vebalinin de büyük olduğunu unutmuşsun anlaşılan. Sana ve diğer arkadaşlarına yeniden hatırlatmak lazım gelir bir şeyleri."
Müyesser Hanım'ın sözleri küçük kızın adımları yavaşlatmış, ancak durdurmayı başaramamıştı. Yeniden koşup hızını artırmaya çalışırken çarptığı sert bir gövdeyle geriye doğru yalpalamıştı. Bir yandan alnını ovup bir yandan çarpıştığı kişinin kim olduğunu anlamak için usulca kafasını kaldırdı. Karşısında gördüğü kişi bütün dergâhın aylardır ölü olduğunu düşündüğü Cüneyd efendiden başkası değildi.
Cüneyd efendi küçük kıza gülümseyerek, merhametli gözlerle bakmış, bakışları yukarı kalkıp Müyesser Hanım'ı bulunca ise tam aksi hale bürünmüştü. Müyesser Cüneyd'i görünce istemsizce bir adım geri çekilmişti ancak Cüneyd'in korkulacak bir halden ziyade acınacak bir durumu vardı. Ayaklarında eski bir terlik, üzerinde yakaları, kolları sararmış bir gömlek, yıpranmış bir pantolon vardı. Herkesin her zaman görmeye alıştığı o temiz, nizamlı Cüneyd efendi değildi bu.
"Bu hâl nedir Cüneyd efendi? Bunca zaman üstüne nereden çıkıp geldin? Buradaki herkes yokluğunu kabullendi, dergahımız da, çatımız da, başımız da sensiz daha huzurlu."
Müyesser istihza ile Cüneyd'in elbiselerini baştan aşağıya süzüp konuşmaya devam etti.
"Biz seni kırklara karıştın sandık ama görünen o ki sen mecnunlara katıldın."
Cüneyd hafifçe tebessüm etti ya da Müyesser öyle sanmıştı. Cüneyd efendiyi çok inceleyemiyor, ruhunda bir yerlerde bir sıkıntı duyuyordu. Bir deliyi başlarından defettiklerine inanmak istiyor, Allah'ın veli kulunu incittikleri ihtimalini ise aklına bile getirmek istemiyordu.
Birden işittiği gök gürültüsüyle bakışlarını gök yüzüne çevirdi Müyesser. Bakışlarını yeniden indirdiğinde ise karşısında ne Cüneyd efendi ne de küçük kız vardı. Dergahın bahçesinde yalnız bir şekilde duruyor, gördüklerinin hayal olup olmadığına kanaat getirmeye çalışıyordu.
...
Sadi Hüdayi bir yandan Kur'an okuyor bir yandan da akan göz yaşlarını siliyordu sessizce. Abisi Vahit evde kalıp Cüneyd için yas tutmasına karışmamış, o da zaten Cüneyd'in yok oluşundan sonra dünyadan tamamen elini ayağını çekmişti. Karısı Hasna bu duruma çok üzülüp Sadi'yi başta bu durumdan kurtarmak için çok çaba harcasa da artık o da pes etmişti. Kızı Feyza'nın da çok bir farkı yoktu babasından. Odasından pek az çıkıyor, çıktığı zamanlarda da iki kelamdan fazla laf ettiği işitilmiyordu. Hasna eşine ve kızına çok üzülüyor, ayakta kalmaya çalışıyor ama Cüneyd'in akıbeti onu da incitiyordu. Cüneyd'in ortadan kayboluşunun üzerinden 8 ay geçmiş, bu süreçte Vahit ipleri iyice eline alsa da Güneş ailesinin geri kalan fertleri için hayat durmuştu.
Sadi usulca okuduğu Kuran'ın kapağını kapatıp öperek rahleye bıraktı. Göz yaşlarını silmek için bile bir çaba harcamıyordu artık. Hasna getirdiği yemeği usulca yanına bırakıp yüzündeki yaşları sildi hayat arkadaşının.
"Sadi yapma artık böyle. Allah'ın gücüne gider bu artık. Peygamberimiz de evlat acısı çekmiş ama hem kendisi sabretmiş hem de ümmetine sabrı tavsiye etmiş. Biliyorsun."
Sadi Hasna'nın gözyaşlarını silen ellerini avucuna aldı usulca.
"Biliyorum Hasna biliyorum. Ama ben Cüneyd'imi kaybedişime değil bu dünyada yaşadığı öksüzlüğe, o boynunu büken hallerine, sırtındaki o büyük yüke, cenazesini bile bulamadığımız o bedenine ağlıyorum."
Çalan kapı sesi ikisinin arasındaki bu sohbeti sonlandırmış, Hasna da Sadi Hüdayi de göz yaşlarını silip kapıya yönelmişlerdi. Evlerine erzak getiren faniler dışında gelenleri gidenleri olmazdı. Daha sabah erzak getirdikleri için de bu misafir onlar için beklenmedik biriydi. Sadi takkesini başına geçirip besmele ile kapıyı açtığında karşısında gözünden bile sakındığı yeğeni Cüneyd'i gördü.
O an Sadi kalbinin durmaması için ve yeğenini biraz daha görmek için dua etti Allah'a.
...
Sadi Hüdayi, Hasna, Feyza kah sevinçle gülüyor kah da başlarına gelenlerin ağırlığından yeniden gözleri yaşarıyor, ağlıyorlardı. Cüneyd geldikten sonra ona sarılamamanın ağırlığı çökse de Sadi Hüdayi'nin omuzlarına, yeğenini yeniden hayatta görmenin sevinci her zorluğu aşabilecek kudreti yeniden alevlendiriyordu gönlünde. Hasna hemen temiz kıyafetler ayarlamış, Cüneyd'i banyoya yönlendirmiş, Feyza ile birlikte büyük bir hevesle mutfakta yemek hazırlanmaya koyulmuştu. Feyza'nın da uzun zaman sonra ilk defa gözleri parlıyordu sevinçten. Varsın Cüneyd ona ait olmasın, bunca olandan sonra hayatta olması bile ona yeterli geliyordu.
Cüneyd banyodan çıkmış, sıcak suyun etkisiyle yüzüne renk gelmiş, yeniden o temiz çehresine ve kıyafetlerine kavuşmuştu. Eve geldiğinden beri soru yağmuruna tutulmuş, büyük bir ihtimam ve hizmetle karşılanmıştı ancak henüz ağzını bıçak bile açmamıştı. Amcası banyodan çıktığını görünce hemen onu yemek sofrasına oturtmuş, evin hanımları da yanlarına gelmişti. Cüneyd'e soracakları birçok soruları vardı, Cüneyd'in ise soracak tek bir sorusu vardı. Kendisine gelecek suallerden önce davranıp içini kemiren, boğazındaki ve göğsündeki ağırlığa sebep olan o soruyu sordu.
"Zeynep nerede?"
Alacağı cevaptan korkuyor, bir amcasına, bir yengesine bir kuzenine bakıyor, onların gözünü kendisinden kaçırdığını fark edince sualini tekrarlıyor. İlk soruşu gibi canlı çıkmıyor bu defa sesi. Titriyor, fısıltıya dönüşüyor.
"Amca, Zeynep nerede?"
Sadi yeğeninin yeniden ona amca demesine sevinmek istese de sorusunun ağırlığı altında eziliyordu. Yeğenine baktı, bunca ay sonra bu haberi de duyunca yeniden ne hale gelecek bilmiyordu. Ama artık yalana dolana da mecali yoktu.
"İnna lillahi ve inna ileyhi raciûn
Zeynep'i kaybettik oğlum, çok üzgünüm."
"Zeynep" diye fısıldadı Cüneyd. Yerinden kalkmaya çalışsa da dizlerinin bağı çözülmüştü "Zeynep" diyerek tekrar kalkmaya çalışsa da bu sefer iyice olduğu yere yığılmıştı. Sadi ne yeğenine dokunup kalkmasına yardımcı olabiliyor ne de sözleriyle teselli edebiliyordu. Kendisini işe yaramaz gibi hissetse de büyük bir gürültüyle açılan kapıdaki kişiyi görünce artık teselliye ihtiyacı olmadığını anlamıştı Cüneyd'in.
İçeriye büyük bir gürültü ve hızla giren kişi, o bildikleri tanıdıkları simadan çok daha farklı gözükse de Zeynepti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızıl Goncalar | Sonun Başlangıcı
General FictionEvvelce bir gönlüm vardı, benimle dertleşir, gamlarımı paylaşırdı; o da şimdi sana kaçtı. Bu yalnızlığıma acımıyor musun?