13

119 16 4
                                    

"kalk sana pasta yapacağız."

"istemiyorum."

"kalk hadi bari aburcubur yiyelim."

"niye? karın ağrısı çekeyim diye mi?"

"şey onu zaten çekiyorsun, daha çok iyi hisset diye."

"sen hiç sağlıkçıları dinlemedin herhalde, onlar anlık iyi hissettirir ve daha sonra da üç katı geri döner!"

"sanki senin iyi hissettiğin bi an mı var hanni? sana yapmadığın bi şeyi de yaptırmıyoruz yani zaten her türlü bok gibi besleniyorsun!"

bu sefer benim çıkışmalarıma üç katı dönen hyein, kolunda danielle'in yatıştırması gereken eliyle üzerime doğru yürüyordu. haklıydı da, aptalca davranıyordum.

"hyein, kız üzgün üzerine gitme."

"tamam üzgün de biz de bi şey yapmaya çalışıyoruz dimi, sırf iyi hissetsin diye geldik işimizden gücümüzden."

"yalan, evde sucuk ekmek kızartıyordu."  diye seslendi haerin, bacaklarını masamın üzerine salmış, sandalyemin üzerinden elinde oynadığı telefonuyla konuşuyordu.

"senden daha meşguliyet içeren bi iş."

"neyse ne, belki de iyi hissettirmeye çalışmadan sadece dinlemek gerekiyordur değil mi, hyein?"

"dani, lütfen bim psikologları gibi konuşmayı iki dakika keser misin?"

danielle kırıldığını belli eden bi ifadenin iç çekişiyle kala kalınca, haerin ayağından çekip aldığı beyaz çorabını topa çevirip hyein'in suratına fırlatmasıyla çaktırmamaya çalışarak gülmüştüm.

arkadaşlarımı seviyordum.

atışan hyein ve haerin arasından beni gören dani ise gülümsemişti. yatakta kıvrıldığım yerin yanına kendisi çökmüş ve sessizce konuşmuştu. "istersen dışarı çıkabiliriz?"

"ya onu görürsem?"

"yani, her türlü görmeyecek misin zaten?"

"ama utanıyorum."

"ne diyebilirim ki," dediğinde gerçekten utanç verici olduğumu reddetmeyişi üzerine normalde başımın altındaki yastığı aldığım gibi kafamı beynimi patlatmak yeminiyle vururdum. ancak karşımda hyein'in daha çok bana patlatmak isteyen bi hali vardı.

neyse ki öyle yapmadı ve yatağıma o da oturdu. "ne olduğunu adamakıllı anlatır mısın artık?"

"o gece bana geldiğinde çok ani oldu-"

"gece gece niye sana geliyor anasını satayım?" haerin sözümü kesip hyein'in yanına oturdu.

"çok saçma işte, kalemi bende kalmış ama zaten iki aydır bende sanırım konuşmak istiyor."

"niye seninle konuşmak istiyor ki?" oflaya puflaya baktım hyein'in suratına. gerçekten duygularımda tek taraflı olduğumu söylemeye hiç çekinmiyorlardı.

"çünkü hanni'nin ona dargın olduğunu biliyor, ancak aptal olduğu için niye dargın olduğunu anlayamıyor."

hepimiz danielle'e bakınca, gözleri hepimiz arasında yarı gülen suratıyla endişeli bi halde kayıp gitti. "sen nerden biliyorsun manit?"

"anlaması o kadar da zor değil."

doğru. sorgulamadık ve ben kaldığım yerden devam ettim. "ya öyle konuşuyoruz işte havadan sudan falan, konu ne yapıp edip bizi buldu bilmiyorum ama benim ne hissettiğim hakkında konuşmaya başladık herhalde? hatırlamıyorum."

"sakın bana şak diye öptüm deme."

başımı eğdim. "sorun da o işte hyein. yapıştım dudağına kalemini verirken. sonra çıktım odadan ne dönüp beni aradı ne bi şey dedi. günlerdir asla yazmadı, normalde yazacak bi şey illa ki bulurdu." parmaklarımı sayarken buldum kendimi. "hatta ben onunla konuşmadığım sıra ilk defa kendi kendine hiç uğraşmadan onun benimle konuşmaya çalışmasını izliyordum."

haerin dahil oldu. "anlaşıldı." diyerek elini çenesinin altına filozof edasıyla yerleştirip düşünmeye başladı. "minji kesinlikle bir kaçıngan."

"onu anlamak zor değildi sanki." diyerek bıyıkaltından güldü dani.

"ama bu hanni'yi aslında onun da sevdiği sadece uzaktan tercih ettiği anlamına gelmez mi?"

hyein ve ben aynı anda, "gelmez!" diye çıkıştığımızda ikimizin de motivasyonu çok farklıydı.

"anlamıyorum bi insan nasıl sevdiği birini böyle kırabilir, biri birini aşıksa ve seviyorsa eğer sürekli onun yanında olmak, onunla konuşmak, nasıl hissettiğini anlamak ister. o kız sadece hanni'yi üzüyor görmüyor musunuz?"

bense, "bazen benden nefret ettiğini düşünüyorum." diye mırıldandığımda dani'nin beni kendine çekip sarılışının yanında gözlerim kapanırken hyein'in kollarının bana dolandığını hissetmiştim.

duygusuzca izleyen haerin ise sadece omuz silkip, "bence öyle." demişti. "hem baksanıza kız sabah kalkıyor ders, uyuyor ders, yiyor içiyor ve tek düşündüğü dersleri oluyor. bu kadar hırslı bi insanın birine karşı bu kadar vakit harcaması zaten olası değil, kız o boşlukta bile seninle uğraşmışsa kesinlikle tek taraflı değildir."

üçümüz ona bakıp bi 'vay be' çekerken haerin de kendine hayret etmişti. "ilk defa oyunlar dışında bir şeyde zeka gösterisi yaptım, oha."

"nasıl yani şimdi minji de benden mi hoşlanıyor."

"kanımca evet." dedi haerin.

umutlanmama acımayla bakan hyein ise," umarım öyledir."

söz en son danielle'e gitti. eli omzumu sıvazlarken başını sallıyordu, "ben hissediyorum, bence sadece kendi duygularına hissettiği şeyin adını veremiyor"

ve böylece biz de beni bi şekilde yataktan kaldırıp midemizi çöp edecek şekilde 'iyi hissettirmesi' gerekçesiyle yiyerek birlikle vakit geçirmiştik.

sadece birinin eksikliği o kadar yanımdaydı ki, hep bize mesafeli yaklaşmış ve tek takılmaya, sürekli çalışmaya karar vermiş olsa da sanki minji de aramıza aitmiş gibi bir his vardı içimde. ondan utansam da bazen hissettiklerimden yorulsam da ve hatta keşke onu sadece arkadaşım olarak görseydim dediysem de, aramıza aitmiş gibisinden bir his.

yazar notu // hayir olmedim ve umarim siz de olmediniz

süt ve kurabiye - bbangsazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin