1|| Yeni Güne Uyanış.

10 2 1
                                    

Güncel inceleyenlerime, okuyucum olacaklara merhaba.

Bir süredir, yaklaşık 7 ay. Elle tutulur bir iş çıkardığımı görme arzusuyla dolaşıyordum. Bu kurgunun taslağını, her bir noktasının ayrıntısını ve dönüm, can alıcı noktalarını hazır etmem 7 ayımı aldı. Son bölüm de dahil tamamen planlamam bittiğinde yazmaya başladım. İkişer, bazen üçer bölüm şeklinde atmayı planlıyorum. Tek tek atıp ne kendimi sıkıştırmak, ne de olası okuyucumu sabırsız etmek istemem. Böylesi en iyisi.

Fazla beklentim yok. Olduğu kadarıyla besleneceğim. Benim için önemli olan okunma miktarından çok yorumlar, iyi iş çıkardığımı görebilmek.
Hikayenin belli bir noktasını sade'in "like a tattoo " parçasından esinlendim. Parçayı ve hikayesinden yola çıkarak, kendi kalemimi ve özgün kelimelerimin harmanı olacak farklı bir kurgu çıkarmak istiyorum. Umarım düşündüğüm gibi olur.

Bölüm isimlerini sevdiğim sanatçı Toygar Işıklı'nın parçalarından vereceğim. Bölüm isminin müziği ile dinleyerek okuduğunuzda aralarındaki uyumu hissedeceğinizden eminim.

İyi okumalar.

Kıstırılmışlık. Koca ruhumun, adımın içimdeki mutlak köşeye sığmaması. Solurken içine çektiklerinin zihnine değin uzaması.

Bu kadardı. Bu noktaya gelene kadar yaşadıklarım, çabam ve vazgeçişlerim, fedakarlıklarım bu noktada sıfırlanmıştı sanki. Gece sonunda elimde yine yaptıklarım değil, kurduklarım kalmıştı. Ateşin kendi içindeki süzülüşlerini izlerken yine bir geceyi Teğmen Jeon olarak değil, yaralı oğlan çocuğu olan Jeon olarak kapamıştım. Sahi, Jeon'dan eser kalmış mıydı? Neyken neye dönüşüvermiştim bunca yıl içinde?

Aklım, fikrim ve duruşum tam zıddını bana paslı bir aynanın kirli yansıması misali göstermeye çalışsa da, herkesin bildiği o versiyon olmadığıma emindim. Asıl bilmediğim, neye sürüklendiğimdi. Gözümün önünden gitmeyenler, hayatımı adadığım işim, namım ve arkamı dönemeyeceğim devletim.

Omzumda hissettiğim el ile irkilmiştim birden. Ateşe öylesine dalmış olmalıydım ki, kulağıma ilişen "Efendim, hava soğumaya başladı. Çadırınıza geçseniz daha iyi olacak. Söndüreceğiz. " İkazıyla hissetmiştim boynumu okşayıp geçen soğuğu. Kısa bir baş onayı ile askeri görev yerine gönderip ayaklandım. Hani, olur ya. Soğukta fazla kaldığınızı uyuşana kadar anlamaz, en sonunda hareketlenirken sızı hissedersiniz. O ufak sızıyı parmak uçlarımdan göğsüme kadar hissedip irkildim.

Botlarım içinde parmak uçlarım, avuç içlerim gibi irkildi. Toplu iğnenin batırılıp çekilmesine yorarken bunu, çoktan ateşin etrafından ayrılmıştım. Oradan oraya koşturup kontrollerine, düzenlemelerine devam eden asker ve yardımcı sürüsüne takılmadan çadırıma giden tarafa geçtim. Tok adımlarımın yanında parmaklarım kalın kumaş pantolonumun ceplerinde sıkışıktı. Etrafa son kez göz gezdirdim çadırıma girmeden. Düne oranla daha bir acelelik var gibiydi. Özellikle bu sabah aldığımız, kimine göre üzücü, kalan kesimlereyse mutluluk verici haberle.

Kendimi bildim bileli askerdim. Daha okula dahi başlamadan biliyordum bunu. Kimin izinden gideceğimi. Babamın eğitimime devam etmem hakkında olan tüm vasiyet ve sözleriyle aşıladığı duyguyla birlikte bütün olarak yolumu askeriye olarak çizmiştim. Bazı kararlar siz almadan sizin olur, ilerinizi görerek tavırlarınıza şekil koyar. Bende de böyleydi bu süreç. Babamın vefatı ile sandığımdan daha da hızlanmıştı elbet.

Birkaç yıl boyunca devam edeceğim harp okuluna ilk adımımı attığımda, büyüdüğümü ve geri dönüşü olmaz bir yola girdiğimi anlamıştım.
Askerlik ve rütbemle beraber yaşadığım her türlü çatışmanın, karşılaşmaların en ağır ve yorucusu milletimin de aynı yorgunluğu yaşadığı Kuzey kore ile olan savaştı. Böyle söyleyince altındaki yük gün yüzüne hemen çıkmasa da biliyordum ki milletimin, insanların, çocuk ve yaşların, askerlerimin tamamının zihninde fazlasının yattığını, silinmeyeceğini. Kendimden yana da böyleydi.

Güneşin Ardındakiler || TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin