Bölüm 1: Yeniden başlayan zaman

3 3 2
                                    

Şiddetli yağmur yağıyordu. Eylül ayının serin sabahında, yağmur damlaları kaldırıma hızla çarpıyordu.

Üniversitedeki ilk günüm başlamıştı ve içimde hafif bir heyecan vardı. Bakalım bu yıl nelerle karşılaşacağım, diye düşündüm. Şemsiyemin altında ilerlerken, kampüsün eski taş binaları belirmeye başladı.

Herkes aceleyle koşturuyordu; ellerinde kitaplar, sırtlarında çantalar... Ben de kalabalığa karıştım, ama her şey o kadar yabancı ve yeni geliyordu ki nereye gideceğimi tam olarak bilemiyordum.

"İlk gün hep böyle olur," diye kendi kendime fısıldadım. Ve yavaş yavaş ilerlemeye başladım. Nereye gideceğimi bilmeden sakince etrafa bakındım. Biraz koridorda gezinmeye başladım. Gezinirken duvarlara asılmış renkli kâğıtlar dikkatimi çekti. "Kulüp Tanıtım Günleri", "Yeni Öğrencilere Özel Etkinlikler", "Kayıt İşlemleri Hakkında Bilgilendirme" gibi başlıklarla doluydu her yer. Her biri, yeni bir fırsat gibi parlıyordu. Bir an durup kâğıtlardan birine yaklaştım. El yazısıyla yazılmış, küçük bir not: "Seninle aynı heyecanı taşıyan bir sürü insan var. Yalnız değilsin." Gülümsememe engel olamadım.

İlk dersin başlamasına az kalmıştı. Bir öğretmene yaklaşarak, 'Sınıf nerede?' diye sordum. Öğrendiğimde, bu öğretmenin edebiyat dersimizin hocası olduğunu anladım. Onunla birlikte konuşarak sınıfa doğru yavaşça ilerledik. Onun konuşması, insana güven veren bir sadelik ve bilgelik taşıyordu. Sanki her sözü özenle seçilmişti. "Edebiyat, sadece kitaplardan ibaret değildir," diyordu. "Kendi hikayemizi yazmak da edebiyatın bir parçasıdır. Herkesin anlatacak bir hikayesi vardır, bu kampüste seninki de başlıyor." Bu sözler içimde bir sıcaklık oluşturdu.

Sınıfa girdiğimizde öğrenciler yerlerini almaya başladı. Ben de boş bir sıra buldum ve oraya doğru ilerlerken etrafımdakileri incelemeye başladım; bazıları gülüyor, bazıları ise yeni kitaplarını karıştırıyordu.

Öğretmen "Günaydın arkadaşlar" dedikden sonra sınıf odasına sessizlik çöktü. Öğretmen, önündeki kitabın sayfalarına dalgınca baktı sonra konuşmaya başladı ;
"Kitaplar, bizden önce yaşayan insanların bize bıraktığı birer hazine gibidir. O hazineleri birlikte açacak, zaman ve mekanın ötesine geçeceğiz.Bir yazarın kelimeleriyle hayal gücünüzü sınırların ötesine taşımayı öğrenin. Edebiyat, hayata başka bir pencereden bakmamızı...." Bu sırada telefon çalmaya başladı. "Özür dilerim, çocuklar. Hemen döneceğim" diyerek hızlıca dışarı çıktı.

Sınıf odası yine sessizliğe büründü. Saatler 09;45i gösteriyordu. Öğretmen telaşla çantasını alıp çıktı. Hiç bir şey söylemeden hem de. Her kes bir birine bakmaya başladı.Sınıfın içine yayılan hafif gerginlik hissediliyordu.Kimse ne olduğunu anlamamıştı, ama herkesin yüzündeki merak ifadesi ortaktı. "Acaba ne oldu ki?" diye fısıldadı bir öğrenci arka sıralardan.
Bazı öğrenciler pencereden dışarıya bakıyordu. Düşünceler başka yerlerdeydi; herkes bir şeyler merak ediyor, ama kimse bir şey söylemiyordu.

Kapı birden açılınca her kes dikkatini kapıdan gelen öğretmene yöneltti. Öğretmen;
"Sınıf arkadaşınız kaza geçirmiş. Öğretmeniniz hastaneye gitti kızın ailesi ile birlikte. Bir süreliğine öğretmeniniz olmayacak, aşağı katta olan üniversitenin ilk günü ile ilgili gösteriyi izlemeye gidin. Öğretmen gelince size haber verilecek" - diyerek bize yolu gösterdi. Gösteriyi izlemeye inerken herkesin düşündüğü bir konu vardı, o da sınıf arkadaşımızdı. Hala birbirimizi tam olarak tanımasak da, yine de biz birlikte üniversite yıllarını geçireceğiz.

Biraz gösteriyi izledikten sonra izin alıp birkaç kişi kantine gittik. Sırayla gidip yemek yeyecektik. Yemekte makarna, salata ve içecek olarak meyve suyu vardı. Sakince pencereden bakarak yemek yiyiyordum.

Pencere, üniversite binasının arka tarafına bakıyordu; ağaçlar, sessizce rüzgârda sallanıyor, uzaklarda kampüsün sakinliği hissediliyordu. Bu sırada birden arka tarafta parlayan ışıklar dikkatimi çekti. Ne olduğunu anlamaya çalışarak pencereye daha da yaklaştım. Tuhaf olan, hiç kimsenin bunu fark etmiş olmaması ve normal bir şekilde yemeklerine devam etmeleriydi.

Yavaşça bahçeye indim. Biraz etrafa bakındım ve yavaşça üniversite binasının arkasına doğru ilerledim. Gördüklerime inanamıyordum. Yerimde donup kalmıştım. Zaman makinesi mi?

niversite binasının arkasında mı? En çok garip olan, bunu hiç kimse neden bilmiyor? Olaylardan anladığım bunu sadece benim görebilmemdi. Bu yüzden hiç kimseye söylemedim.

Biraz düşündükten sonra makineyi deneme kararı aldım. Makinenin etrafına baktım. Sadece bir düğme bula bildim. "Ya şimdi ya da hiç" diyerek yavaşça düğmeye bastım. Işıklardan gözlerim kamaşıyordu. Makinenin üzerindeki zaman göstericileri değişiyordu.

"..........."

Yavaşça gözümü açtım. Ne olmuştu az önce? Ben neden şuan evde yataktayım? Doğru, zaman makinesi. Peki hangi zamandaydım? Saatime baktım, çalışmıyordu. Tabiki de başka zamanda olduğum içindir. Hava karanlıktı. Ancak hafif aydınlanmaya başlıyordu. Dışarıya çıkmak için hazırlandım. Güneş doğar doğmaz Üniversiteye doğru yol aldım. Çok meraklı olduğum için koşmaya başladım. Geldiğimde burada hiç kimse yoktu. Sanırım tatil zamanıydı. Fazla düşünmeden makinenin yanına gittim. Makine sanki bozulmuştu. Onun yanında bir not buldum. Not'ta yazıyordu :

"Zaman döngüsünde onu bekleyen bir yol var. Gözlerini aç, tehlike yaklaşıyor. Her şey sandığından daha erken. Kurtar onu, daha yaşayacak çok macera var."

'9:45'

Zamanın Kalp AtışıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin