9

52 10 26
                                    

önündeki kaymak birasının bardağını masanın üzerinde parmağıyla döndürüp dururken kafasındaki sesleri susturmaya çalışıyordu sunghoon.

hayatı boyunca çoğu şeyi ciddiye almadan yaşayabilmişti. örneğin babasından asla sevgi görmemek onun için çok önemli olmamıştı, belki de bunun eksikliğini kendi kendine bir şekilde kapatabilmişti, kendi kendine yetebildiğini her zaman biliyordu. aralarında baba-oğul ilişkisi olmayan babasının söylediği her isteği harfi harfine yerine getirirken takdir görmeyeceğini, aksine yaptığı her şeyin eksik görüleceğini ve fazlasının isteneceğini de her zaman biliyordu. bunlar onun için çok da önemli değildi. sunghoon, yalnız kalmayı ya da takdir görmemeyi çok da umursamıyordu. annesinin gözü önünde gerçekleşen her bir olaya sessiz kalmasını, onu destekleyip babasını durdurmamasına da alışkındı. onun için işler hayatı boyunca böyle devam etmişti ve böyle kalacaktı da. sunghoon için bunların hiçbiri önemli değildi. doğduğu andan itibaren hiç tatmadığı aile ortamının eksikliğini hissetmesi ona göre büyük bir aptallık olurdu.

şimdi ise hiçbir şey ciddiye almayıp geçebileceği ya da kestirip atabileceği kadar normal değildi. babası, onu ve iki arkadaşını kukla gibi kullanmış, sonunda her şey içinden çıkamayacakları bir hal almaya başladığında ise onları suçlamaya, her şeyi berbat ettikleri için bu sefer tüm istekleri onları cezalandırma düşüncesiyle dolup taşmıştı.

niki ve jungwon, sunghoon'un çocukluğundan itibaren sahip olduğu arkadaşlarıydı. onlardan başka kimsesi yoktu ve bu iki kişinin başından beri yanında olmasını istediği için yaptığının bencillik olduğunun farkındaydı. niki ve jungwon, çoğunlukla sunghoon'un kendini suçlu hissetmemesi için uğraşırlardı. yaptıkları her şeyin kendi seçimleri olduğunu ona söyleyip dururlardı ama bu doğru değildi. sunghoon, başta onlardan yardım istemişti ve bu böyle devam etmişti. bir anda sunghoon'un babasının tüm isteklerini kendileri de yapmaya başlamış ve bunun sonucunda kazandıkları gücü sevmeye başlamışlardı. sunghoon'un babasının onlara öldürdükleri her bir insan için daha da güç vermesi ve bunun için onları teşvik etmesi o zamanlar bu üç kişi için paha biçilemez bir hale gelmişti. sunghoon, onları baştan bu işe bulaştırmaması gerektiğinin farkındaydı ama olan olmuştu.

yıllardır aradıkları melezi asla bulamamışlar, gittikleri her yerden elleri boş bir şekilde dönmüşler ve bunun sonucu olarak güçsüz düşen bedenlerine asla dinlenme fırsatı tanımamışlardı. bundan en çok etkilenen kişi jungwon olmuştu, niki ve sunghoon'da ara sıra görünen etkiler onda sürekli olarak görülmeye başlamış ve kendini kontrol edemez bir hale gelmişti. gün içinde sıkça kendini kaybediyor, zihnini istediği gibi yönlendiremiyor ve gördüğü şeyler karşısında kendi bedenini bile taşıyamıyordu. bir hafta önce, heeseung'ın tabiriyle nerdeyse ölü gibi görünen bedeninin sebebi buydu. jungwon, sunghoon'un öldüğüne ve evlerinin çevresinin gölgelerle çevrildiğine dair bir kehanet görmüştü. bunu sunghoon'dan saklamıştı fakat saklaması sunghoon'un anlamayacağı anlamına gelmiyordu. önce heeseung, sonra jungwon onun ölümünü görmüştü ve artık aradıkları melezin gerçek olmadığına tamamen inanmıştı. heeseung, croglin'in sandığı gibi büyücü-vampir değildi ve onları asla kurtaramayacaktı. sunghoon'un sonu ölümdü, diğerleri hakkında görünen hiçbir şey yoktu ama bu lanet ilk olarak sunghoon'u yok edecekti. bu yaşandıktan sonra niki ve jungwon'a ne olacağını bilmiyordu.

zaman kontrolü gücü sayesinde babasının ilgisini çeken niki, bu lanet yüzünden sürekli olmasa da kısa süreli hafıza kaybı yaşıyor ve kendine geldiğinde tek yapabildiği odasına kapanmak oluyordu. niki, hiçbir zaman duygularını dışa vuran biri olmamıştı ve hakkında en çok endişelenmeleri gereken kişiydi. bazen winter'ın yaptığı ya da yapacağım diyerek onu tehdit ettiği büyüleri sayesinde konuşuyor ve yaşadıklarını anlatıyordu ama bunun dışında onun ağzından tek bir kelime bile alamıyorlardı.

saigon, heehoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin