Aile, hiçbirimizin ebeveynlerimizi seçemediği ve sonsuza kadar bizi bir arada tutmak için direnen o kusursuz bağdı. Park Roseanne için ise aile sadece kurtulmak istediği ama asla kurtulamadığı kan bağından başka bir şey değildi.
Küçüklüğünden beri yaşadığı hayat, ona sunulan seçenekleri yapmak zorunda bırakılması ya da bedeller ödemesiyle geçiyordu. Çünkü ona bu zamana kadar bundan başka hiçbir şey öğretilmedi. Park Roseanne, Park ailesinin tek çocuğu olarak bu ailenin ayakta kalması için gereken bir kuklaydı. Park ailesinin peşinden sürüklenen ama asla duyguları önemsenmeyen küçük veliaht kız çocuğuydu.
Jeong Jaehyun'a göre ise aile bambaşka hisler uyandırıyordu. O Park Roseanne'in aksine sevgi dolu bir hayat yaşadı ve yaşamaya devam ediyordu. Aile kavramı onun için canını vermekten de öteydi.
Onun ailesine bağlılığı herkes tarafından bilinir, yazılır ve de çizilirdi. Jeong Jaehyun katıldığı her yerde bunu dile getirirken ailesine de minnet duyardı. Jeong ailesi veliaht çocuğunu en iyi şekilde yetiştirmek için elinden geleni yapardı. Park ailesi de bunu bilerek ortakları olan Jeong ailesini örnek alırdı. Kızlarını daha iyi yetiştirebilmek için.
Park Roseanne, aile terbiyesi almış ve herkesin gözünde iyi evlat profili çizmiş Jeong Jaehyun'a karşı her zaman kendisini tetikte hissederdi. Çünkü Jeong Jaehyun ailesine ve çevresine karşı iyi evlat profilini çizerken sosyal ortamında bunun tam aksi birisiydi. Soğuk, kaba, bencil, insanları küçük duruma düşüren bir egoist.
Açıkçası Park Roseanne'in de ondan aşağı kalır bir yanı yoktu. Hatta ikisi de aile ortamı dışında sosyal ortamlarında oldukça aynı karaktere sahiptiler. Bu çoğu zaman Park Roseanne'in canını sıkmaya yeter de artardı. En azından kötü karakter olarak Jeong Jaehyun karşısında ikinci olmayı asla kabul etmiyordu. Bu sebeple onunla arkadaşlık kurmamaya özen gösterirdi. Sadece o geceye kadar.
Park ailesi Roseanne'in artık yetişkin bir kız olduğunu yemek sohbetlerine dahil etmeye başladığı an o korku Roseanne'in içinde bir yerlere yerleşti. Bu konuşmanın sonu onun şirketin veliahtı olmasına, oradan da nişanlanması gerektiği konusuna çıkacaktı ki korktuğu başına çabucak geldi.
Park Roseanne, Han Seojun isimli bir kişiyle nişanlanacaktı. Bu çocuğu yakından tanımasa da on yedi yaşında kendi araba markasına özel bir şirket kurduğunu bu şirket sayesindeyse yirmili yaşlarına geldiğinde milyar dolarlar kazandığını gazetelerden ve dergilerden okuyordu.
Ailesinin sunduğu bu nişan kararına karşı çıktığında yaşanan polemik büyürken bu durum kendisini giderek yetersiz hissetmesine sebep oldu. Ama buna dur demek de yine onun elindeydi.
Evi terk edip gideceğine, bir daha isteseler de yüzünü bile göremeyeceklerine dair ailesini öyle ikna etmişti ki ailesi onun bu davranışları karşısında tek kelime dahi edemedi. Biliyorlardı ki ailenin kuklası olan tek çocukları ellerinden kayıp giderse Jeonglarla ortak olan şirket de onların olamazdı.
Roseanne'in sözleri ailesi tarafından küçük çaplı önemsiz bir tehditti. Ama bu tehditin korkusuyla bu konuyu ileriye erteleyeceklerini söyledikleri zaman Roseanne onların ciddiyetsiz tavırlarına karşı kendisinin ne kadar ciddi olduğunu göstermek adına birkaç parça eşyasını toparlayarak o gece, o evi terk etti.
Kendini bulduğu yer ise arkadaşlık bile kurmaya tenezzül etmediği Jeong Jaehyun'un yanından başka bir yer değildi.
Jeong Jaehyun gözlerinin önündeki ağlayan bedeni gördüğünde ne yapacağını bilemeyerek "Roseanne?" diyebildi sadece. Roseanne kıpkırmızı olmuş gözleriyle çaresiz bir vaziyette "Bir günlüğüne burada kalabilir miyim? Gidecek tek bir yerim yok." diyebildi. Onun sözleri karşısında iyice çıkmaza sürüklenen Jeahyun kafasını salladı, elindeki çantayı alarak onu evine davet etti.
İkisi arasındaki soğuk rüzgarlar saatlere dönüştüğü vakit Jaehyun zar zor Roseanne ile iletişime geçebildi. Böylece sanki daha önce birbirlerini hiç tanımıyorlarmış ve ilk kez tanışıyorlarmış gibi sohbet etmeye başladılar. Bu onlar için tamamen yabancı bir duyguydu. İki farklı yaşama ait insanın dert ortağı olması garipti.
Zaman ilerledikçe ikisinin de bütün zayıflıkları gün yüzüne çıkıyor, birbirlerine karşı anlamadıkları bir bağ yükseliyordu aralarında. Onlar tamamen aynı kişiydi. Ruh eşleriydi belki de. Sanki bunca sene birbirlerinden bilerek uzak durmuşlardı. Birbirlerine karşı bilerek temkinlilerdi. Ve yakınlaştıkları an her şey patlayacakmış gibiydi.
Jaehyun buz gibi elini Roseanne'in gözünden akan yaşı silmek adına uzattı, çenesine doğru ilerletti ve dudağının tam üstüne baş parmağıyla baskı yaptı. Roseanne bu hareketiyle titredi, oturduğu koltuğa iyice sindi. Başını koltuğa yasladığında Jaehyun dudaklarını ıslatarak kendine engel olmak istercesine elini aniden onun dudağından çekti. Roseanne buna şaşırdı. Çünkü onu öpeceğini zannediyordu.
Jaehyun kafasındaki karmakarışık düşüncelerle ayağa kalkarak "Roseanne, burada istediğin kadar kalabilirsin. Ama ben farklı bir yerde kalsam ikimiz için de daha iyi olur. Evin şifresini sana mesaj olarak atarım. Birkaç eşyamı toparlayıp çıkacağım." dedi.
Roseanne onun adımlamasına izin vermeden elini sıkıca tuttu. Ayağa kalktı. Bu ise onu afallattı. Biliyordu saçmaydı ama ona karşı garip bir zaafı olduğunu daha birkaç saat içinde fark etmişti. Ve şimdi ona bu kadar yakınken bırakmak zor geliyordu.
"Sadece bir seferlik. O da bu gece. Ve bir daha bu geceyi asla hatırlamayacağız. Eskiden nasılsak öyle olacağız." dedi kırık bir sesle. Gözleri yalvarırcasına karşısında ona şehvetle bakan kestanelerdeydi.
Jaehyun titrek bir nefes vererek onun karşısında bu kadar zayıf düştüğüne inanamıyordu. Tek eliyle koyu kahveye çalan saçlarını karıştırdı. O an verdiği karar bir daha asla geri gelmeyecekti.
Bileğini sıkıca saran sıcak eli tutarak küçük bedeni kendisine çekti. Dudağına busesini kondurmadan önce fısıltıyla yayıldı sesi.
"Ya unutmak istemiyorsam?"
◾️
◾️
Selam, sanırım geri döndüm. 🥹 Arkadaşlarımın etkisi yüzünden çok sevdiğim shipime yeni bir hikaye yazmazsam olmazdı. Aylardır hiçbir şey yazmıyordum ve tüm yaz gündelik hayatımla ilgilendiğim için vaktim bile olamadı, o sırada burası da yasaklandı derken tamamen burayı unuttum...
Şu an kimler aktif hiçbir fikrim yok ama ben yine de bu hikayemi de Poison hikayemi de yazmaya devam edeceğim. Bu hikayemi de umarım çokça sever ve benim canım shipim Jaerosé'mi de desteklersiniz.
Yorum yazmayı ve oy vermeyi unutmayın! 🩷
ŞİMDİ OKUDUĞUN
it was always you.
Fanfictionhayatları ne kadar aynı sosyal sınırlar içerisinde gözükse de aile faktörleri ele alınınca bir o kadar farklı hayatları olan park roseanne ile onun çocukluktan beri hayatında var olan jeong jaehyun. düzyazı, jaerosé.