Herkese selam!
Birinci bölümü nihayet düzenleyip atabildim. Bölüm günü olarak cuma ya da cumartesi olarak ayarlamayı düşünüyorum. Bölüm atmayı ilerleyen sürede etkileşime göre oy sınırına da çevirebilirim. Tabii ilk olarak size düzenli bir şekilde bölüm yazmak istiyorum. Bakalım, umarım okulumdan vakit kalır ve odaklanabilirim.
Tek ricam oy vermeyi ve özellikle bol bol yorum yapmayı unutmayın. Aralara yorum sıkıştırdığınızda fazlasıyla mutlu oluyor insan.
Keyifli okumalar. Kendinize iyi bakın! 🩷
...
Hayatımda her zaman beni zor duruma düşürecek kararlarla iç içeydim. Duygularımı mahvedecek, beni en kötü hissettirecek o kararlarla. Bugün de yine onlardan birisiyle karşı karşıyaydım, Jeong Jaehyun'un tanışma davetiyle. Neden burada olduğumu, neden kendime böylesine acı çektirdiğimi bilmiyordum. Bildiğim tek şey o ve onun yanındaki Seoeun isimli kıza daha fazla katlanamadığımdı.
Üzerinden koskoca bir ay geçip gitti ama yaşadığımız o geceden beri ondan kaçıp duruyordum. İletişimsizliğimiz yüksekti ve bu iletişimsizliğe sebep olan tek kişi bendim. Ona karşı duyduğum tek gerçek ondan gerçekten hoşlandığım ve o geceden beri ona olan duygularımın aklımın her köşesine kazınıp durduğuydu.
"Roseanne, hala orada mısın?" annemin sorgulayıcı sesi kulaklarımı doldurduğunda ayna karşısındaki son halime baktım. Kıpkırmızı olan gözlerim makyaj malzemelerimin eseriyle kapanıp gitmişti bile. Artık ağlayan bir yüz ortalıkta görünmüyordu.
Çantamla birlikte bulunduğum odadan dışarıya çıktım. Annemin o ezici bakışları karşısında bıkkın bir tavırlaydım. Sabahtan beri bulunduğumuz ortamı bana zehir etmeye bayıldığı için kim bilir şimdi neler söyleyecekti diye düşünüyordum açıkçası.
"Baban ile Bay Jeong seni ve Jaehyunu görmek istiyor. Jaehyun'un nerede olduğunu bul ve birlikte Bay Jeong'un çalışma odasını ziyaret edin."
Emirlerini teker teker dile getiriyordu her zamanki gibi. "Neden bizi görmek istiyorlar?" dedim ruhsuz bir halde.
"Şirket ile alakalı bir konuyu sizinle paylaşmak istiyorlar. Biliyorsun artık bu şirket sizlerin elinde olacak ve bazı şeylerde kararlar vermeniz gerekecek." gözleri parlar vaziyetteydi. Bunun tek sebebi de şirketin başına geçiyor oluşumdu.
Kafamı tamam diyerek salladım. Ama bir sorun vardı. Jeong Jaehyun. Onu bulmak konusunda benim öncü olmam iyi bir fikir değildi. "Jaehyun'a sen haber versen olmaz mı anne?" dedim. Sesim öyle çaresiz çıkmıştı ki annem bir sorun olduğunu fark ediyor gibiydi ve bu benim gerilmeme yetiyordu.
"Bir sorun mu var?" dedi. Gözleri beni baştan aşağıya süzdü. Eğer biraz daha bana bakmaya devam ederse her an Jaehyun için burada gözyaşları döktüğümü fark edecek bir hali vardı. Gözlerimi ondan uzaklaştırdım. "Hayır, sorun yok. Sadece onunla yakın olmadığımı biliyorsun."
"Her zaman aynı şeyi yapıyorsun. Yakın olmak zorundasın Roseanne. Siz bu şirketin geleceğisiniz. Ayrıca artık çocuk da değilsiniz. Anlamıyorum, birbirinize ne zaman bu kadar düşman oldunuz." Annem benim bu tavırlarımdan sıkılmış gibiydi.
"Haftalar öncesine kadar en azından birbirinize karşı daha normal davranıyordunuz. Bugün aranızdaki o nefret, ben dahil bütün herkes tarafından görüldü. Kendinize çeki düzen verin."
Bugün aranızdaki o nefret herkes tarafından görüldü. Bu cümle beynimin her köşesine milim milim yayılıyordu. Birbirimiz için kavga ederken o kadar kötü mü gözüküyorduk sahiden?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
it was always you.
Fanfictionhayatları ne kadar aynı sosyal sınırlar içerisinde gözükse de aile faktörleri ele alınınca bir o kadar farklı hayatları olan park roseanne ile onun çocukluktan beri hayatında var olan jeong jaehyun. düzyazı, jaerosé.