yalan söyledim.
benim için sorun olmayacağını söylerken yalan söyledim, istediğim şeyler hakkında yalan söyledim, en başta ise kendime yalan söyledim.
ve dönüp baktığımda artık gerçeklerin de bir önemi kalmadığını fark ettim.
elimdeki 50 wonluk banknotu masaya savururcasına atarken başımı avuşturdum sıkıntı ile, daha sonra koluma çantamı yavaşça takıp ayaklandım.
aynada kendime bakarken sarılarımı bir kez daha taramıştım, üstümdeki kıyafetler benim aksime renkleriyle ışıl ışıl parlıyordu.
başkasına sorsanız muhtemelen benim de böyle parladığımdan bahseder güzelliğimi överdi belki de, fakat ben görüyordum
kendime baktığımda kalbim yavaşça sıkılıyor, gözümdeki karanlık ucu bucağı olmayan bir boşluğa dönüşüyordu
belki de kapatmak istiyordum
ışıltılı bir karakter takınıp güzel kıyafetlerle süslemek istiyordum karanlık benliğimi, olmak istediğim şeyi göstermek istiyordum insanlara...
ne yazık ki, sen neysen o olarak kalırsın bazen.
bilmiyorum, derdim kendimi gizlemek mi yoksa bulunmayı sağlamak mıydı?
bilmiyordum, yalanımın içinde fark edilmemek mi yoksa o yalanları birinin fark etmesini mi istiyordum?
bugün han nehri boyunca çığlık atıp bağırmak istedim.
daha ne kadar bu duygularla yaşamam gerekiyor?
okula gitmek adına adımladığım anda telefonumun titremesiyle duraksadım, cebime elime atıp açmıştım aramayı
"changbin hyung?"
"ah lix selam, günaydın."
kısaca günaydın diyerek yanıtlamıştım onu "bugün müzik bölümünde bize katılacaksın değil mi? söz vermiştin."
tereddütle hafızamı yokladım "hyung, ne zaman söz verdim ki ben buna?"
"ya ne yapacaksın şimdi onu? gel işte, söz veriyorum eğleneceksin!"
"emin değilim..." mırıldanarak söylediğimde bir süre evin içinde gezdirdim gözlerimi, o sırada changbin konuşmaya devam ediyordu "samimi bir ortam olsun diye yiyecek bir şeyler getireceğiz, eğleneceğiz falan...tanışma amaçlı."
"hyung-"
"itiraz istemiyorum."
dudağımı ısırdım gerginlikle, tam reddecekken devam etti sözüne "tanrım, evde otura otura asosyal olacaksın..."
kaşlarım çatılmıştı, bir iç çektikten sonra söze girdim "kabul edecektim zaten, iki naz yaptırmıyorsun hyung!!"
karşıdan kısık bir kıkırdama yükselmişti "işte benim lixie'm!"
"bekliyoruz öyleyse..." onaylar mırıltılar çıkardığımda aramayı sonlandırmıştık.
bazen basit bir 'hayır' hayır'dır, insanlar neden bu kadar ısrarcı anlamıyorum.
bıkkın bir nefes verdim, gözüm yavaşça odama dönerken yatağımın yanındaki yığından anahtarlarımı zar zor bulmuştum
yavaşça adımlarımı altkata yöneltirken evin sessizliği iliklerimde dolaştı tekrar, tek duyduğum terliğimin çıkardığı sinir bozucu sesti.
yine kimse yoktu, annem ara sıra bu evi otel gibi kullanırdı, bazen elime parayı verir beslendiğimden ve hayatıma devam ettiğinden emin olurdu.
daha sonra ise kendi hayatının kalitesini arttırmaya odaklanırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ccbyblood, minlix
Fanfiction"onun ensesine değen uzun saçlarından nefret ediyorum, daha şık olmamasından....o basit giyinme tarzından, klasik kahverengi gözlerinden."