Bölüm 1 - Asi

39 5 1
                                    

LİR

Yüzüme işleyen soğuk rüzgara aldırmadan, yavaş yavaş yürüyordum. Keşke gelmeseydim, diye düşünmek için artık çok geçti. Bu kış vaktinde fazla kalabalık olmayan Asmalımescit sokakları bile bugün kendi kabuğuna çekilmişti. Yeşil renk parlak tabelaları olan barı gördüğümde köşede siyahlar giyinmiş ve sigara içen genç bir adam vardı. Normalde ben kimseye dikkat etmezdim ama biraz ilerde duran kişinin, alnına düşen kumral saçları ve o kusursuz yüzü öylesine mükemmeldi ki, kendimi ona bakmaktan alıkoyamıyordum. Ağır ağır içtiği sigarasıyla sanki hayatta hiçbir şey umurunda değilmiş gibiydi. Başak rengi saçlarından bir tutam alnına düşmüş, elmacık kemikli sert yüzünü çevrelemişti. Bahse girerim ki yirmili yaşlarının başındaydı. Daha büyük görünmüyordu.

"Ona bakma Lir," dedim kendi kendime. "Seni görecek."
Neden bu kadar tedirgin olduğumu bilmiyordum ama bakışlarımı çevirmek için çok geç kalmıştım. Girişe vardığımda kaşlarını kaldırdı ve dudaklarını bir alaycılıkla büzerek bana baktı. Gözleri saçlarından neredeyse bir renk koyuydu. Onun bana baktığını görünce kızarmama engel olamadım. Ve telaşla hiçbir görevlinin beklemediği kapıdan içeriye girmeye çalıştım. Ama yine de çok geç kalmıştım.

"Buraya girmek için yaşının tuttuğuna emin misin?"

Bunları bana söylediğinden hiç şüphe yoktu ve ben onun melodik güzel sesine doğru istemsizce dönerken kalbimin neden hızlandığını bile bilmiyordum.

"Anlayamadım?"

Bana bir bakış attıktan sonra sigarasını dudaklarına götürdü. Çok ağır hareket ediyordu. Kendimi onun cevabını beklerken bir ahmak gibi hissediyordum.

"Hiçbir şey söylemedim," dedi yeniden dudaklarını büzerek.

Sonra bakışlarını benden birden çevirdi ve bu karanlık sisli gökyüzü birden çok ilgisini çekiyormuş gibi yukarıya bakmaya başladım.

İçimden ona küfrettim ve yoluma devam ettim. Buraya gelmek için bir senem daha olduğunu biliyordum ama en yakın arkadaşınızın ağabeyi barın işletmecisiyse seçenekleriniz nelerdi ki?

Ve benim başıma bela arkadaşım İpek, duvara sırtını yaslamış yavaş yavaş dolan mekanda bulunanları inceliyordu bile. Beni görünce o bilmiş gülümsemesi yüzüne yayıldı. "Geç kaldın," diye mırıldandı ve sonra rüzgardan dağılmış saçlarımı düzeltmeye koyuldu. "Annen yine sorun çıkaracak sandım." Ah tabii, benim uzaktan bile olsa işlerin kontrolünü elinde tutmayı seven annem şu anda şehir dışında bir seminerdeydi. Kendisi kadın doğum uzmanıydı ve babamla ben çok küçükken ayrılmışlardı. Biyolojik babamı hatırlayınca boğazıma her zamanki gibi bir yumru oturdu. Nerede olduğunu bile bilmiyordum, beni hiç arayıp sormamıştı ve annem onun hakkında hiç konuşmazdı. Sadece babamın eskiden inşaat şirketi olduğunu anlatmıştı bana ve sonra yurtdışında kariyer sahibi olmak için bizi terkettiğini söylemişti. Ve sonra ondan bir daha haber alamamıştık ama annemin bir arkadaşı düzenli olarak babamdan haber getiriyordu. Ben ise bu havadisleri dinlemek bile istemiyordum.

"Lir," diye seslendi İpek beni nazikçe dürterek. "Bu grubu görmelisin, solistleri acayip yakışıklı! Ve onun kim biliyor musun?" İpek'in heyecanlı sesi elektro gitarın kulak tırmalayıcı gürültüsüyle birden kesildi. Beni elimden tutarak en öne çekerken yüzüme olabildiğince kabullenmiş bir ifade yerleştirmeye çalıştım.

Sahnede dört kişi vardı; hepsi de tipik siyahlar giymiş genç adamlardı. Biri baterinin başına, diğerleri solo ve elektro gitarların başlarına geçmişlerdi. Diğerinin arkası dönüktü; uzun bir boyu ve acayip havalı bir vücudu vardı. İnce uzun parmaklarıyla hala sönmemiş sigarasını tutuyordu. "İşte onu gördün mü?" diye haykırdı İpek artık oldukça hızlı bir şarkının ritimleriyle her yer inlerken.

"O işte Doğa Başkaya!"

Doğa Başkaya'nın kim olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu ama o umursamaz ifadesiyle yavaş yavaş bizi dönerken beni biraz önce girişte küçümseyen kişi olduğunu gördüm. Onun o kusursuz yüzünü hiçbir zaman unutmazdım; alnına düşmüş bir tutam saçı geriye atıp, sigarasını dudaklarına götürdü ve sanki bir şeyler arıyormuş gibi çevresine baktı. O an bunun nasıl olduğunu bilmiyordum ama beni gördü. Zaten fark edilmeyecek gibi değildim. İpek beni onun şarkı söyleyeceği yerin en önüne yerleştirmişti. Ve beni görünce o kusursuz dudaklarında alaycı bir gülüş belirdi. Beni tanımıştı ama gülümsemesi öylesine alaycıydı ki, yanaklarımın kızarmaya başladığını hissedebiliyordum ama yine de acıklı bir şekilde gözlerimi ondan alamıyordum. Bir kaç saniyeden fazla bana bakmadığı halde, kalbim olağandışı bir şekilde hızla atmaya başladı. Şarkı söylemeye başladığı zaman ise ondan sadece büyülenmiştim. Sesi daha önce hiç kimsede duymadığım kadar güzel ve hüzünlüydü. Buğulu ve uzaklardan geliyor gibiydi.

Ona bakarken aklıma birden şu sözler hatırladım; şeytanın sesi kulağa hoş gelir. Ve o karanlıktı. Bunu görebilmek için onu tanımama gerek bile kalmamıştı. Sanki bir karadeliğe çekiliyormuş gibi ona doğru gittiğimi hissediyordum. Hislerim çok saçmaydı ama o an doğru göründü ve maalesef bir karadeliğin çekim alanına girdiğinizde ondan bir daha ondan kaçamazdınız.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 14, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

NebulaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin