Bölüm 1

498 20 0
                                    

"Geçtiğimiz sezon 'Papatyam' dizisiyle yıldızı parlayan genç oyuncu ve model Lal Arıkan dün gece bir mekandan Fenerbahçe'nin gözde kalecisi Altay Bayındır ile el ele ayrıldı. İkili kimseye açıklama yapmazken Altay beyin kaşının patlak olması ve Lal hanımın kırık ayakkabı topuğu dikkatlerimizden kaçmadı. İkilinin mekana beraber geldiği, içeride bir kavgaya karıştıkları iddia ediliyor. Her ne olursa olsun, biz bu ikiliyi çok yakıştırdık. Yeni çiftimiz hayırlı olsun!" Beni uykumdan uyandıran magazin haberine odaklanmaya çalışsam da, dün geceki içkilerimin etkisiyle baş ağrım her zamankinden kuvvetliydi. Yatakta öteki tarafa dönerek kafamı yastığa daha da gömdüm. 

"Açelya, kapa şu haberi!" diye sızlandım gözlerimi azıcık olsun açmaya çalışırken, odam hatırladığımdan daha aydınlıktı sanki. Yoksa bana mı öyle gelmişti? 

"Aradığın Açelya'ya şuan ulaşılamıyor. Uyanmaya ne dersin?" Duyduğum erkek sesiyle yerimden fırladım. Saniyeler içinde yatakta oturur pozisyona geldiğimde yüzüme düşen sarı saçlarımı geriye ittirerek odanın içerisinde onu aradım. Yatağın öteki ucunda, tekli küçük bir koltukta oturuyordu. Alaylı sesine karşılık yüzü ifadesizdi. Birkaç saniyemi kahverengi gözlerine bakarak geçirsem de sonunda bakışlarımı ondan çekerek odada gezdirdim. Burası kesinlikle benim odam değildi. Benim evim ve hatta bir otel odası da değildi. Duvara asılı Fenerbahçe posterleri, köşedeki dolabın üzerindeki kaleci eldivenleri ve lacivert temasıyla burası benim odamdan çok uzak bir yerdi. Onun evinde miydik? Buraya nasıl gelmiştik? 

"Biz ne yaşadık ya?" diye fısıldadım elimle alnımı ovalarken. Bu sırada dikkatimi kıyafetim çekmişti, kırmızı elbisemin yerine, bana oldukça bol gelen bir Fenerbahçe forması giyiyordum. Yanaklarım ilk defa kızarırken bir kez daha onunla göz göze geldim. 

"Aynı soruyu kendime sordum ben de ama cevabım seninki kadar bulanık." başını koltuğun arkasına doğru atıp bakışlarını tavana çevirirken eliyle televizyonu işaret etti. "Battığımız kesin." 

Ekrana bir kez daha baktım, el ele, dağılmış bir şekilde gece kulübünden çıkan resmimize yapılmış kalpli edit yüzümü buruşturmama sebep oldu. İnsanlar abartmayı ne kadar çok seviyorlardı. "Menajerim beni öldürmese iyi." diye mırıldanarak yatağın ucuna onun oturduğu yere doğru kayarak bacaklarımı yataktan aşağı doğru sallandırdım. Altay cevap vermedi.

Dün geceyi, tıpkı onun da dediği gibi bulanık birkaç detaya rağmen hatırlıyordum. Dizi ekibiyle gittiğim kutlamada, kızın birisinin sarhoş bir şekilde rol arkadaşıma saldırmasıyla ortalık karışmıştı. Ben birkaç saniyeliğine ne yapacağımı şaşırmış, kızın arkadaşı hiçbir suçum yokken beni ittirince yere düşmüştüm. Binlerce lira ödediğim, yeni sezon ayakkabımın topuğu bu yüzden kırılmıştı. Beni iten kıza sinirlenmiş, alkolün de etkisiyle bu sefer ben ona girişmiştim.

 Dövmüştüm de baya ama bu tarz bir kavgada her zaman olduğu gibi başkaları da olaya karışmış, kızla birbirimizi iterken kendimi Altay Bayındır'ın kucağında bulmuştum. Altay beni bir kez daha düşmekten kurtarmış, kız onun üzerinde olmama rağmen bana tekrar saldırmaya çalışınca bu sefer Altay kızı itmişti beni korumak adına. Anlık bir refleksle yaptığını düşündüğüm bu hareketi ona kızın sevgilisi tarafından atılmış bir sağ kroşe hediye etmişti. Ona borçluydum çünkü ortalık iyice karışmaya başlayınca ve ben arkadaşlarımı bulamadığımı söyleyince beni elimden tutup mekandan çıkaran oydu. 

Kapıdaki gazetecileri ikimiz de beklemiyorduk. Kimseye bir şey söylemeden bir taksiye binmiştik. Altay'ın evimin nerede olduğunu sorduğunu hatırlıyordum ama alkol, sarsılmamın da etkisiyle bedenimi iyice ele geçirirken kendi evimi hatırlayamamıştım. O da bizi buraya getirmiş olmalıydı. Üzerimi kendim giyindiğimi de hatırladığım için çıngar çıkarmaya gerek yoktu. Altay bana yardım etmekten başka bir şey yapmamıştı. Ki bunu yaparken başını da baya bir belaya sokmuştu. "Özür dilerim." 

"Senin ne suçun var?" diyerek konuyu kapamaya yönelik bir cevap verdikten sonra yerinden kalkarak televizyonu kapadı. "Daha önce bardan hiç bir kızla dönmemiştim." 

Kaşlarımı çatarak oturduğum yerden ona baktım. Çok uzundu ve ben oturuyor olduğum için tavana bakıyormuşum gibi hissetmiştim. "Kavgadan kurtardığın bir kızla yani?" 

Kafasını iki yana salladı, "Herhangi bir kızla, sarışın. Ayrıca daha önce kimseyle bir kavgada da tanışmamıştım, bana baya bir ilki yaşattın." dediğinde yataktan kalkarak eşyalarımı görme umuduyla bir kez daha bakındım etrafa. 

"Ne yazık ki birileriyle kavga sırasında tanışmak benim en kötü huylarımdan biri, Yunus'la da bu şekilde tanışmıştım, lisedeyken." ona bunu neden anlatıyordum emin değildim ama sessizlikten nefret ederdim. Annem ben on yaşındayken öldüğünden beri, babamın iş saatlerinde ev çok sessiz olurdu ve bu sessizlik beni boğacak gibi olurdu. Ben de kendi kendime bile olsa sürekli konuşmak gibi bir alışkanlık edinmiştim. Bu halimi ilk görenlere garip geliyordu ama sonra alışıyorlardı. Hayatım hakkında pek çok şeyi de paylaşmaktan çekinmeyen bir yapım vardı, belki bu yüzdendi.

"Yunus?" diyerek bana uzattığı çantamı elinden alıp içini kurcaladım. Telefonum umarım bir yerlere düşmemişti.

"Yunus Akgün, Galatasaray'da oynuyor. Tanıyorsun muhtemelen." dediğimde telefonumu da bulmuştum. Derin bir nefes aldım. Şükürler olsun tek bir şey bile olsa yolunda giden bir şey vardı. Saatin dokuz olduğunu gördüğümde Açelya'nın çoktan işte olduğunu düşünerek rahatladım. İşte olması sosyal medya için zamanının olmaması demekti, bu da dün akşamki rezilliğimi henüz öğrenmemiş olması. Ama babam için aynı kural geçerli değildi. Ekranda okuduğum, 25 mesaj, 12 cevapsız çağrı yazısıyla sanki acı içindeymiş gibi inledim. Ne açıklama yapacağımı bilmiyordum, ama eğer hemen geri aramazsam her şey daha kötü olurdu. 

"Menajerin mi?" kafamı iki yana sallayarak ona baktım. 

"Keşke Selin olsaydı. Babam. Şimdiden delirdi kesin." Kendimi yatağa bırakıp gözlerimi ekranıma kitlediğimde o da yavaşça oturdu yanıma. "Ne diyebilirim ki?"

"Menajerinle konuşacağını, sorun olmadığını?" yardım etme çabası için minnettardım ama babamı tanımadığı her kurduğu cümleyle daha da belli oluyordu. 

"İnan derdi kariyerim olmadığı için menajerim ona çok az şey ifade ediyor." elimi saçlarımın içinden geçirdikten sonra onu aramak için rehberime girmiştim ki Altay telefonumu elimden alarak durdurdu beni. Şaşkınlıkla ona baktım. Şimdiye kadar suçlu durumunda olduğumu düşündüğümden ona karşı yumuşak olabilirdim ama bu da neydi şimdi? "Ne oluyor?" 

"Madem baban kariyerini önemsemiyor, önce önemseyen biriyle konuş." omuz silkti. "Baban anlayacaktır." işte ondan şüpheliydim ama yine de mantıklı bir şey söylemişti. Belki de önce Selin'i aramalıydım. "Benim menajerim delirmiş durumda, muhtemelen seninki de öyledir. Saat altıdan beri kırk iki mesaj atmış ve istediği şey senin menajerinle görüşüp ortak bir plan yapmak. O yüzden bence sen şu Selin'i ara bir." telefonu bana geri verdi. 

"Tamam," dedim ve tıpkı onunki gibi delirmiş durumda olduğunu attığı mesajlardan anladığım menajerimi aramak için ismine tıkladım. Selin'den babamdan bile daha çok çekiniyordum. Umarım kafamı koparmazdı.

Dramatik Portakal / Altay BayındırHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin