Bölüm 1

5 2 3
                                    

Hayat bazen olmak istemez kaçarsın ama kendini yine orda bulursun tekrar tekrar dener yeni yolar ararsın tıpkı benim gibi bu sefer olacak dersin ama sonra yine kendini o ders kitaplarının başında ve etrafındaki konuşan insanlarla beraber bulursun susmazlar asla ki bir süre sonra artık onlar sussa bile beyninin içine işler sesleri bu sefer sen beynindeki sesleri susturmazsın aslında bir yolu vardır yani belki de yoktur bana öyle geliyordur acaba ben mi deliriyorum diyorum bazen yoksa normal miyim? Bana kalırsa bunu düzelmenin tek yolu kafanın içindeki sesleri susturmak bununda yolu müzik ve yazmaktan geçiyor bana kalırsa ama ben yazamıyorum evet biraz fazla klasik konuştum farkındayım hadi gelin size kendimden ve hayatımdan bahsedeyim.

Ben Kardelen Sönmez henüz 27 yaşında yeni atanmış bir doktorum nereye atandığımı sorarsanız,Hakkari’ye atandım ve bugün ilk iş günüm ve ben daha yeni eve geldim ve hemen işe gidiyorum desem sinirlerim o kadar bozuk ki neyse Allah’tan eşyalarımı çok önceden gelmişti ve ev temiz neyse ama yine de iyi ilerledim.

YAZARIN AĞZINDAN
Dışardan Ambulansın sirenleri, hastanenin sessizliğini yarıyordu Doktor Kardelen, kalp atışlarını kontrol ederken, yarı baygın haldeki hastaya baktı. Genç askerin üniforması kanla lekelenmişti. 'Nerede vuruldunuz?' diye sordu yumuşak bir sesle. Asker gözlerini açtı, 'Görevdeyken...' diye mırıldandı. Kardelen, gözlerini genç adamın yüzünden ayırmadan 'Sakin ol ’dedi. Ancak bu genç askerin yarası sadece fiziksel değildi garip bir şey vardı bu adamda ama kardelen de çözememişti bunu

KARDELEN’DEN DEVAM
Zorlu bir ameliyatın ardından tanımadığım askerin durumu iyiydi sadece henüz kendine gelmemişti gayet normaldi ama benim merak ettiğim başka bir şeydi bu askerde bir şey vardı ama neydi bilmiyordum ama düşüncemi bölen şey deniz hemşire oldu “Hasta uyandı bir bakman gerekiyor” dedi bende “tamam geliyorum hemen” deyip odamdan çıktım ve hastanın olduğu odaya doğru ilerlemeye başladım tam o sırada aklıma bir şey geldi az önce aklımda olan düşünceler hastanın dosyasını incelemeye başladım.

Yüzbaşı  Akay Yüce 28 yaşında olduğu ve boyunun 1.98 olduğu yazıyordu ekstra olarak birde doğum tarihi vardı alt kısımda 17 ağustos 1996 bu kadar bilginin benim için yeterli olduğunu düşüdüğümde yüzbaşının odasına doğru ilerlemeye başaldım odanın önüne geldiğimde kapıyı tıklayıp içeri girdim ve konuşmaya başladım "herhangi bir ağrınız varmı, kendinizi nasıl hisediyorsunuz?" diye sordum bir süre düşündükten sonra cevap verdi "iyim herhangi bir ağrım yok" dedi sesi çok sert ve soğuktu bende "herhangi bir durum olursa çağırısınız o halde"dedim ve yarasına pansuman yapıp odadan çıktım.

Kardelen, odadan çıktığında kafasında yüzbaşı Akay’ın sesi yankılanıyordu. Soğuk ve sert bir ton, içinde bir şeylerin gizli olduğunu düşündürüyordu ona. Akay’ın gözlerinde bir karamsarlık ve derin bir acı vardı; sanki yaşadığı olayların izlerini hala taşıyordu.
Kardelen, odaların arasında ilerlerken, oraya buraya dağılmış hasta dosyaları ve aletlerin gürültüsü arasında düşüncelerine dalmıştı. Bu genç askerin yaşadığı hayal kırıklığı ve kayıplarına dair bir şeyler vardı, ama neydi? Sadece bir yaralıdan çok daha fazlasıydı Akay.
Dünya dışındaki sıradan hayat devam ediyordu. Hemşireler, diğer doktorlar ve hastalar sürekli bir koşuşturmaca içindeydiler, ancak Kardelen bu karmaşanın içinde yalnız hissediyordu. Yüzbaşıyla olan ilk muhatabiyeti ona bir şeyler hissettirmişti.
Kafasındaki sesler bir nebze sustu; belki de bu tür durumlar, insanın ruhuna dokunma fırsatıydı.
Bir süre sonra Kardelen, amirinin ofisine geri dönerken, kalp atışlarını biraz kontrol altına almaya çalıştı. Akay’ın tedavi süreci boyunca yanından ayrılmamak ve onun ruh halini anlamak istedi. Düşünceleri onun hakkında neden bu kadar derin hissettiğinin kaynağını bulmaya çalışıyordu; belki de askerinin hikayesinin ardında yatan büyük bir trajedi vardı.
Ofisine vardığında, bilgisayarını açtı ve ardından Yüzbaşı Akay’ın geçmişine dair kayıtları araştırmaya başladı. Bir süre duyduğu siren sesi ve acil durum çağrıları dışında kalbinde bir telaş husule geldi. Yüzbaşı’nın yaşadığı olayların aslında bir parçası olabilmek bunun için onu daha iyi anlayabilmek istiyordu.
Birden bir bildirim sesi duyunca irkildi. Akay’a dair bir ayrıntı bulmuştu. İçindeki merak ve intihar düşüncelerinin karanlık köşelerinden biri ışık bulmuştu sanki. Akay’ın daha önce gerçekten kaybettiklerine dair haberler, onu içine çeken bir karanlığı açığa çıkarıyordu; belki de bu yüzbaşının derin bir travmasının izlerini sürmeye ve ona daha da yaklaşmaya yardımcı olacaktı.
Kardelen çaresiz hissetmesine rağmen bir şeylerin değişeceğini düşündü. Kendini Akay’ın acılarında bulabilirdi. Sonunda kaybolmuş sesi bulmak için yaptığı çağrının sonucunu merak ediyordu. Ama birilerini anlamak zordu; belki de bu süreç, kendi içsel çatışmalarıyla yüzleşmesi için bir fırsattı.
“Bir konuda daha çok şey öğrenmeliyim,” diyerek kendi kendine mırıldandı ve dosyaların yanından ayrılıp tekrar Akay’ın odasına döndü. Kalbi hızla atıyordu, zihninde planı yapmış ve her şeyin yoluna gireceğini ummuştu. Umudun kendisini yeniden bu karmaşada bulabilmesi için en büyük tuzak olduğunu, ama kalbinin sesini dinlemekten başka çaresi olmadığını farkındaydı.
Kapıyı tıkladı ve içeri girdi. Akay’ın gözleri üzerine çevrildiğinde, ikisi arasında kurulan görünmez bir bağın gücünü hissetti. Akay’ın acısının, kendisinin yaşadığı karmaşanın içindeki diğer sesleri susturacak kadar derin olduğunu anlamıştı.
“Belki de benden bir sır saklıyorsun?” diye sordu Kardelen, gözlerinin içine bakarak.
Akay, Kardelen’in sözlerini duyduğunda gözlerini kısarak ona baktı. Yüzünde bir ifade belirmedi, ama içinde bir öfke dalgası yükselmeye başladı. “Sır mı?” dedi, sesi sert ve keskin bir tonla yankılandı. “Senin benim sırlarımdan ne alakan var? Burada herkes kendi derdiyle uğraşıyor. Sen de işine bak, Kardelen. Benim geçmişimdeki karanlıkla seni meşgul etmem.”
Kardelen, Akay’ın bu ani tepki karşısında irkildi. Onun gözlerindeki soğukluk adeta bir duvar gibi önünde yükselmişti. “Yüzbaşı, ben sadece seni anlamaya çalışıyorum,” diyerek yanıtladı, sesi gergin bir şekilde titriyordu. “Duygularını paylaşmanın seni zayıflatmayacağını biliyorum.”
“Beni anlamak istiyorsan, burada yapacak bir işin yok.” Akay, kendine olan güvenini yitirmeden devam etti. “Benim yaşadıklarım, seni ilgilendirmiyor. İçerideki acılarımı anlatacak bir psikoloğa ihtiyacım yok. Sen bir hemşiresin, görevine odaklan.”
Kardelen’in içindeki üzüntü ve çaresizlik daha da büyüdü. Onu yalnızca bir hasta olarak göreceğini düşünmek, kalbinde bir yaraya neden oluyordu. “Ama ben… Ben sana yardım etmek istiyorum!” dedi, sesi biraz daha alçak bir tonla yankılandı. “Bunu herkesle paylaşsan belki de… belki de daha kolay başa çıkabilirsin.”
Akay, Kardelen’e bir an bakarak gözlerini devirdi. “Yeter artık,” dedi, sesi bir parça öfkeyle doluydu. “Senin yardımına ihtiyacım yok. Burada bana acıyıp arkamdan iş çevirme lütfen. Kendi sorunların var, onlarla ilgilen.”
Akay, Kardelen’in çaresiz çabasına tahammül edemedi. Gözlerini ona dikti, sesindeki sertlik daha da arttı. “Çıkar mısın artık?” dedi, sesi bir emirle yankılandı. “Bu ofiste benimle aynı havayı soluyacak kadar cesur olduğunu düşünme. Ben, senin yardımına muhtaç değilim.”
Kardelen’in kalbi hızla çarparken, içinde bir fırtına koptu. Sessizliğin önünde durmak zorunda kalmasını kabullenemedi. “Ama ben…” diye başladı, fakat Akay’ın yüzündeki kararlılık, sözlerini boğdu.
“Çık!” dedi, bu sefer sesi daha yüksek ve keskin bir tonda yankılandı. “Bir daha asla içeri girmemeni bekliyorum. Anlaşıldı mı?”
Kardelen, gözlerinde yaşlar birikerek geriye doğru adımlar attı. İçindeki hislerin karmaşası ile yüzleşmek zorundaydı; Akay'ın soğuk tavrı, ruhundaki yarayı daha da derinleştiriyordu. “Senin acılarını tanımadan, yok sayarak ilerlemek istiyorsun. Ama bu böyle olmaz!” dedi, sesi aşırı duygusallıktan sarsılarak.
“Beni daha fazla rahatsız etme,” diye yanıtladı Akay, kaşlarını çatarak. “Gidiyorum dedim ya! Burada sana ihtiyacım yok.”
Kardelen, kapıdan çıkarken arkasına döndü; içindeki kırılmışlığı hissetmişti. “Yanında olmamı istemiyorsan, bilemem,” dedi, kelimelerinin tıkanmış bir nefesle dökülmesine engel olamamıştı. “Ama ben buradayım ve senin için mücadele etmekten vazgeçmeyeceğim.”
Kapıyı kapatırken Akay’ın hiddet dolu sesi arkasında yankılanmaya devam etti: “Hiçbir şekilde mücadele etme; bu senin için iyi değil!”
Kardelen, kapı kapandığında derin bir nefes aldı. Kalbindeki acı ile baş başa kalmıştı. Akay’ın kalbinde gizli kalan sırrı, bir gün ortaya çıkacak mıydı? İçindeki umudun kıvılcımları sönmemişti, ama şu durumda, yanındaki duvarın ne kadar sağlam olduğunu bilmeden ilerleyecekti.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Oct 07 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Karanlık & Aydınlık Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin