01

126 19 50
                                    

***

Hwang Hyunjin.

Soğuk ve merhametsiz bir prens olarak krallığın en yüksek tepesinde oturuyordu. Sarayın geniş ve görkemli koridorları, onun sert karakterini yansıtan birer yankı gibiydi. Yüzü, ifadesiz bir maskeye benziyordu; karanlık bir gölge gibi kayıtsızdı; sert çizgileri, güç ve otoritenin simgesiydi.

Her zaman dik ve gururlu duruşuyla, etrafındaki herkesin saygı ve korkuyla geri çekilmesine neden oluyordu. Gözleri, duygusuz bir derinliğe sahipti. Ona göre duygular, birer zayıflık; merhamet, bir lüks gibiydi.

Öte yandan bulunduğu krallığın durumu içler acısıydı. Sürekli süren savaşlar, taht kavgaları ve iç çekişmeler halkı derin bir sefaletin içine sürüklemişti. Her gün daha fazla insan, sokaklarda açlık ve çaresizlik içinde dolaşıyor, umutsuzlukla gözlerini yere dikip geçiyordu.

Sarayda ise, bu acıların gölgesi bile hissedilmiyordu. Hyunjin, krallığın durumunu göz ardı ederek, sadece kendi hırsları üzerine odaklanıyordu. Bir gün tahtı devralacak ve ülkenin geleceği üzerinde tam kontrol sahibi olacaktı.

Ancak babasının bir suikaste kurban giderek yaşadığı ani ölümü, onun sorumluluklarını ağırlaştırmış, tehditler ve entrikalarla dolu bir dünya ile karşı karşıya bırakmıştı.

Hyunjin, tahtın en büyük varisi olarak, her adımında ona duyulan hayranlıkla birlikte korkuyu da hissediyordu. Bu ikilem, içinde sürekli bir gerilim yaratıyordu. Sarayın dört bir yanında, amcalarının ajanları ve diğer soylular, onu izliyor; onun zayıf bir anını bekliyorlardı. Hyunjin, bu tehditlerin farkındaydı ve bu yüzden daha da soğuk ve merhametsiz bir tutum sergiliyordu. İçindeki korku, onu daha da güçlü bir avcı haline getiriyordu.

Büyük Efendi, Hyunjin'in büyükbabası ve tahtın gerçek sahibi, yıllar boyunca ülkeyi güçlü bir şekilde yönetmişti. O, Hwang soyunun birliğini ve krallığın geleceğini şekillendiren önemli bir figürdü. Büyük Efendi'nin ölümünden sonra, Hyunjin'in eline geçecek olan vasiyet mektubu, onu doğrudan tahtın varisi yapacaktı. Ancak bu mektubun gizliliği, birçok amcanın hırsını ve açgözlülüğünü körüklüyordu. Amcalarının bir kısmı, Hyunjin'in krallık üzerindeki haklarını tehlikeye atmak için her türlü çirkinliğe başvurmaktan çekinmeyeceklerdi.

Vasiyet mektubunun, Hwang soyunun biricik varisi olan Hyunjin'in geleceğini teminat altına alması gerekiyordu. Ancak, mektubun yerinin bilinmemesi, bu durumu tehlikeye atıyordu. Hyunjin, amcalarıyla karşı karşıya geldiğinde, onların sadece kendi çıkarlarını düşündüğünü biliyordu. Kendi varoluşunu korumak için her şeyi yapmaya hazırdı; tahta geçmeden önce, bu tehditlerin üstesinden gelmek zorundaydı.

Sarayı yöneten atmosfer, her zaman bir gerilimle doluydu. Hyunjin, kendisini tahtın gerçek sahibi olarak görmek için sürekli olarak kendisini güçlendirmeye çalışıyordu. Bu hırs, ona yalnızca sert ve acımasız bir yüz kazandırmakla kalmıyor, aynı zamanda ruhunu da karartıyordu. İlişkilerindeki soğukluk, gözlerinde gördüğü acı ve çaresizlik karşısında dahi bir değişim yaratmıyordu. Hyunjin, duygularını derin bir şekilde gömerek, kendi egosunu korumaya odaklanmıştı.

Bu koşullar altında, Hyunjin'in içinde bulunduğu durum, onu daha da yalnızlaştırıyordu. Sarayda kimseye güvenmiyor, yalnızca kendi gücüne yaslanıyordu. Taht için bir savaş veriyor, kendisini savunmasız hissettiği her an daha da güçlenmek için çabalıyordu. Onun gözünde, bu acımasız dünya, kendi hayatta kalma mücadelesinden başka bir şey değildi. Herkes bir rakipti ve hiçbirine merhamet göstermeye niyeti yoktu.

Gözlerinde taşıdığı derin hüzün, Hyunjin'in içsel çatışmalarını daha da belirgin hale getiriyordu. Bütün bu karmaşa içinde, ona sıkı sıkıya bağlı olan Lee Minho ve Han Jisung da, onun acımasız tutumuna katlanmak zorundaydı. Minho, Hyunjin'in sağ kolu olarak her zaman yanında yer alıyor, onun karanlık yönlerine rağmen onu savunuyordu. Jisung ise, Hyunjin'in karamsar ruhunun tam tersine, daha sıcak bir karaktere sahipti ama o bile zamanla Hyunjin'in soğukluğuna maruz kalıyordu.

the night we metHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin