1

3 1 26
                                    

Arc 1.

Evren E670C9: Sonsuz Gündüzün Tanrısı

"KAHROLASI APTAL EN AZINDAN İNSAN MERHAMET EDER GERİZEKALI"

Onun üstünden yürüyüp ezip geçebilmeyi çok isterdi. Neden onu ezip geçemiyordu ki. İnsanlar en büyük acının aşk acısı olduğunu söyler. Lakin tc (ti si diye okuyunuz)' ye göre en derin acı çoktan öldürmek istediğin kişinin çoktan ölüp gitmiş olması olmalıydı. Yarım saattir dizinin kanamasından şikayet eden adamı görmezden gelmeye çalışarak yürüyüp geçmeye çalıştı. Belki de tek başına hiç bilmediği bir evrenin ortasında kalmaması gerektiğini öğrenmesi gereken zaman bu olabilirdi.

Keşke Rui cidden bu kadar salak olsaydı.

Ancak ne yazıkki değildi ve olamazdı. Tc yürümeye başladığı anda o da arkasından ona doğru seslenip onunla olan arasındakş mesafeyi kapatmayı başardı.

"Hiç mi üzülmüyorsun bana?"

"Yere düştüğün için mi? Ah kıyamam çenin canın çok mu acıdı?"

Rui buna karşı inanamamış gibi bir site durakladı. Dalga geçip geçmediğini anlamaya çalışıyordu. Şaka yapıyordu herhalde değil mi?

"BENİ İTTİĞİN İÇİN!?"

Rui ona bağırmaya başladığında hala önüne doğru bakan tc kendince gülümsemeye başlamıştı. Ruinin hatırlatmasıyla birlikte o anı kafasında canlandırdığı belliydi. Etrafındaki yerleri ve kişileri incelerken kısık sesle mırıldandı.

"Fazla abartma istersen"

Rui ise kendisine karşı bulunulan bu atıfa karşı kafasını hızlıca döndürüp gözlerini tc ye kilitledi. Dediklerine inanamamıştı.

"Bacağım. Ortadan. İkiye. YARILDI. BENİ NE KADAR ACITTIĞINI TAHMİN EDEBİLİYOR MUSUN?! Tamam fiziksel olarak çokta bir şey olmayabilir ama duygusal olarak!? Beni ne kadar kötü ve dışlanmış hissettirdiğini tahmin edemiyor musun kayınb-"

"Sakın o kelimeyi tamamlamaya kalkışma. Ben senin hiçbirşeyin değilim."

"Fazla ciddi değil misin ama? (One question-) Bana hala bu kadaaaar uzun süredir küçük bir anlaşmazlıktan dolaylı çok kaba davrandığının farkında mısın?"

Ruiyi görmezden gelmek kesinlikle en iyi seçenekti. Çünkü eğer onun söylediklerini ciddiye alıcak olursa ölümsüz bile olsa elinde kalacağı kesinleşmişti. Çoğu şeyin üstesinden çoktan gelmişti ama hala ruinin varlığını kabullenemiyordu. Onu affetmesi gereken asıl kişi o bile değildi. Onunki sadece bir prensip meselesiydi. Hayatın küçük bir şakası koskaca çoklu evrendeki sonsuz sayıda insan içinden o peşini bırakmamayı seçmişti. Doğruyu söylemek gerekirse Ruiye karşı hissettiği şey saf nefret değildi. Hatta büyük ihtimalle olaylar bu şekilde gelişmeseydi seveceği bir çocuktu.

"Burda saati sorabilceğimiz biri var mıdır acaba?"

Ruinin konuşmasını bu soru ile bölmüştü. Aynı zamanda bununla birlikte arkasından onu takip eden adam da ciddileşmeye başlamıştı.

"İlk denk geldiğimiz kişiye sorsak olur herhalde. Gerçi burdaki binaların çoğu betondan bile değil. Yani baya eski bir dönemde olmalıyız. O yüzden istediğin cevabı direkt alabilceğinden emin değilim."

Saat ve zaman kararı onlar için önemliydi. Buna göre gerçek sorunu tespit edebilcek bir yol çizebilirlerdi. Bu evrende özel bir sıkıntı vardı. Çok yakınında tamamen çöküşe geçicekti. Normalde böyle durumda sadece dertleri ruhlarını almak olmalıydı sonuçta bir günde kaç milyon tane evrenin hayat ışığı sona ererdi. Fakat bu evrenin çöküş sebebi bir anormali gibi birşeydi. Daha açıklamak gerekirse olması gereken zaman çizelgesinden o evrenin ait olmadığı bir oluşum tarafından kaydırılmıştı. Ve Rui ve tc nin de asıl gelme amacı buydu. Fakat bunun için saatin kaç olduğunu öğrenmeleri gerekiyordu. Olayların gerçekleşeceği zamanı bildikleri için ne kadar zamanları kaldığımı bilmeleri anormalliği bulmalarını kolaylaştırırdı.

"Bak şurda meyve sebze satan biri var!"

Ruinin parmağıyla işaret ettiği yerde kaldırımın kenarında oturan biri vardı. Bir kaç kutu benzeri maddenin içine dizdiği ürünlerin başında duran satıcı ve onun etrafında ya onunla konuşanlar da sattıklarını inceleyen birkaç kişi daha vardı. Onlara doğru yakınlaştıklarında satıcı adamın yüzünde aptal bir gülümseme belirdi.

"Sizleri daha önce burada görmemiştim. Adlarınız ne çocuklar?"

Rui onları kısaca tanıtırken tc nin dikkatini satıcının sattığı ürünler çekti. Hiçbiri taze değildi. Çoğu ya tamamen çürümüş ya da çürümeye yüz tutmuştu. Bazılarımık üstünde böcekler dolaşmaya başlamıştı. Fakat bilinen böceklerin aksine bunların bazıları üstlerinde bazıları ise kendilerinden biraz uzak şekilde daire oluşturuyorlardı.

Rui ile adam sohbet ederken tc adama karşı gülümseyerek adamla konuşmalarının asıl sebebi olan soruyı sordu.

"Şey amca saat kaç acaba biliyor musunuz?"

"Ney kaç?"

Adam ne dediklerini anlamamış gibiydi tc duymadığını varsayarak söylediğini tekrarladı.

"Saat kaç diye sormuştum."

"Saat?"

O bu soruyu sorarken etrafındaki diğer kişilerin de ilgisini çeken bu konuşmada hiçbirinin tamamladığı bir boşluk vardı.

"Saat ne bilmiyor musunuz? Zaman birini olan?"

Karşılarındaki satıcı üzgün bir gülümsemeyle kafasını hayır anlamında iki yana doğru salladı. Adam cidden neden bahsettiklerini anlamıyordu. Yarım edebilcek olsa her şeyi yapabilecek tiplere benziyordu zaten. Onların yanından iki teşekkür ile ayrılıp biraz uzaklaşana kadar yürüdüler.

"Garip."

"Sence de öyle değil mi?"

"O kadar gelişmemiş olamazlar. Ne bileyim, en iyisi değil ama evleri var, geçimlerini para yoluyla kazanıyorlar, insanı iletişimleri var. Çoktan zaman kavramına sahip olmuş olmaları lazımdı."

"Belki de çok zeki insanlardır ve ne bileyim.. Bu evrenin yaşı 200 falandır."

"Abartma istersen."

-Şey afedersiniz..

Onlar konuşurken arkalarından biri onlara seslendiğini duydular. Yürümeyi bırakıp arkalarını döndüklerinde bir oğlan çocuğu ile karşılaştılar. Çocuk çekingen dursa bile onlarla daha yüz yüze konuşabilmek için parmak ucunda durmaya çalışıyordu.

"Size bir soru sorabilir miyim?"

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Oct 25 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

soul catchersHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin