Dün gece hikayenin adını değiştirmek istedim.
Değiştirdim. Böyle daha anlamlı oldu.
"İs This Love Possible?" çok saçma geldi.
Neyse iyi okumalar.Böyle güzel bir diyarda somurtmak mümkün müydü?
Ben gülümsemesine takılı kalırken birden ayaklandı.
"Artık Kralın yanına gitsek iyi olacak." Başımı sallayarak onayladım. Ve bende ayaklandım. Tekrardan Prensi takip ettim. O yürüdükçe biz Krala yaklaştıkça içime kötü hisler doğuyordu. Büyük bir kapının önüne geldiğimizde duraksadı. Arkası dönük...
"Babam biraz agresiftir. İnsanlardan nefret eder. Sadece sakin ve sessiz durursan daha iyi olur." Beni görmediğini bildiğim halde başımı salladım. Zaten o da konuşmasını bitirir bitirmez kapılar açılmıştı. Nefesim daralmıştı. Ölecek gibi hissetmemin nedeni neydi.
İçeri girdiğimizde başımı bir an bile kaldırmamıştım. Prens konuşmuştu.
"Majesteleri!" Prens önünde eğilince hemen bende eğilmiştim. Prens devam etti.
"Baba! İnsanları sevmediğini biliyorum ama..." Kral sözünü kesmişti.
"İnsanlardan kaçan bir insan!" Nereden biliyordu? Ellerini arkasında bağlayıp ayağa kalkmış ve ayakları ellerimi ezecek kadar dibime girip az eğilip ona bakmamı sağlamak için çenemden sertçe tutup yüzümü ona çevirmişti. Ona korkuyla bakarken sinsice gülümsemişti. Prens kaskatı kesilip onu izliyordu.
"Kaçtın mı gerçekten?" Alay ediyordu. Biraz daha eğilip gözünün içine bakmamı sağlamıştı.
"Yoksa prensi baştan çıkarıp elfleri yok etmek için gönderilmiş bir fahişe misin?" Sözleri canımı acıtırken yakamdan tutmasıyla Prensin Kralın elini itmesi bir olmuştu. İkisi ayaklanırken birbirlerine bağırıyorlardı. Kafam o kadar karışıktı ki ne dediklerini gram kadar duymuyordum. Duymak istemiyordum. Ama eminim Prensin başı benim yüzümden beladan kurtulmayacaktı. Düşünceler aklımı doldurup midemi bulandırırken aniden koşup odadan çıktım. Koşuyordum yine nereye gittiğimi bilmiyordum sanırım saraydan çıkmıştım. Önüme bakmadan koşarken önüme çıkan atla aniden durmuştum. Atın üzerindeki elini uzatmıştı bakışlarımı ona çevirirken Prens olduğunu anlamıştım. Elini tutmadan önce etrafa bakındım, köyün tam ortasıydı ve tüm köylüler bizi izliyordu. Hayır anlamında başımı salladım elini geri çekip attan aşağı indi. Ne olduğunu anlamadan beni kucağına alıp ata bidirmişti bile. Aşırı utanmıştım ve aynı zamanda korkmuştum. Sonra o da ata binip önüme oturarak ata yön verip koşturmuştu. At koşarken düşmemek için beline sarılmıştım. Etrafa bakındım. Bu yolu biliyordum. Nehre gidiyorduk.Az sonra nehre vardığımızda attan ilk inen o olmuştu. Elini uzatıp yardımcı olup attan inmemi sağlayacakken... Ben o kadar aptaldım ki atın yüksrkliğini hesaba katmadan aşağı atlamıştım. Düşecekken elimden tutan el beni kendine çekmiş diğer elini de belime atmıştı düşmekten kurtararak. Şok olup ona bakıyordum o da bana bakıyordu. Anın şokuyla bir süre öyle kaldık sonra ben durduğumuz pozisyonu anlayıp utanarak geri çekilmiştim. O da farketmiş olacak ki ortamı yumuşatmak için...
"At çok büyük dikkatli olmalısın." dedi. Başımı salladım. Ne diyeceğimi bilmiyordun. Nehrin kenarına gecip oturdum. O da yanıma geçip oturdu. Ona dönüp baktım.
"Özür dilerim." Önüme dönmüştüm. Başımı dizlerimin arasına gömecekken çenemden tutup kendine çevirmişti.
"Babamın sözlerini umursamana gerek yok. Ayrıca neden benden özür diliyorsun?" Sorusunu sorarken kaşlarını çatmış, derin ses tonuyla söylemişti. Onun gözlerine bakarken gözlerim dolmasın diye çok ugraştım.
"Benim yüzümden babanla..." Sözümü kesip konuştu.
"Hayır alakası yok. Babam insanları sevmediğinden öyle dedi. Konuştum onunla sorun yok yani." Bunları söylerken gözlerini gözlerimden kaçırıp önüne dönmüştü. İnanacağımı mı sanıyordu? Yine de konuşmayı bitirdiği için çok üstelemedim. Konuşmadım yine sadece başımı salladım. Ortam karamsar bir hal alırjen aniden gülümseyip ayaklandı.
"Sence ne getirdim tahmin et." O ata doğru ilerlerken kaşlarımı çattım ve aklıma gelen düşünceyle mutluluktan ayaklandım.
"Yoksa kemanı mı getirdin?" heyecanla sormuştum.
"Evet." dedi. Çok mutlu oldum.
Atın kenarında ki bez çantadan kemanı çıkarmıştı. Bir taşa oturdu ve eliyle yanına çağırdı. Yanına kadar gidip önünde ki bir taşa oturdum. Önce ince parmaklarıyla keman denen aletin tellerinden sesler çıkardı sonra memnun bir şekilde güldü. Sonrasında ip gibi bir şeyin uzunlamasına sarılı oldugu ince ağacı eline aldı. Reçine benzeri bir şeyi sürdü iplere. Onu izlerken en sonunda kemanın kalın tarafını boynuna yerleştirdi ve ince tarafını da elinde tutarak destekledi. Sonra da ince çubuğu alıp kemanın tellerine sürterek güzel melodiler çıkardı. Nasıl ip ve tel böyle güzel ses çıkarabiliyordu inanamıyordum.
![](https://img.wattpad.com/cover/373044669-288-k950685.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
One Last Goodbye (Taekook)
FantasyBir gün Jeongkook adındaki genç; köle olarak satılmak için kervanlardan birinde bulunur ama istemez ,kaçar ve ormana gider. Orada yakışıklı bir Elf prensini keman çalarken görür ve dinlemek için çalılara saklanır. Birbirlerini gördükten sonra olacak...