Her şey dönüyordu, başımı ne ara yere çarptığımı hatırlayamasam da, bilincim bulanık, başımın dönmesi ise gerçekti. Kendimi sabit kabul edip, her şeyin etrafımda döndüğünü sanıyordum ama aslında sabit olan etrafımdakiler, dönüp duransa benim bilincimdi. Sanki ruhum ait olduğu bedeni kaybetmiş, etrafta onu arıyordu. Kendime gelmem zaman alacaktı..
Ne zaman başımı bir yere çarpsam kafamın zonklamasıyla birlikte derin düşüncelere dalarım, ilham gelir. Ruh denen o şey bedenden biraz uzaklaşınca parçası olduğu bütünü keşfetmeye mi çalışıyor nedir bilmem, kendimi alemi seyre dalarken buluyorum. Göğe doğru yükseliyorum, Dünya'dan, kainatın derinliklerine seyahate dalıyorum. Düşünüyorum, düşünüyorum..
...............Gezegenler, yıldızlar, gök cisimleri de sürekli dönüp dururken ait oldukları, parçası oldukları bütünü mü arıyorlar acaba? Büyük patlama denen o feci hadiseden sonra hepsi parça parça olmuş, etrafa saçılmış olan gök cisimleri o gün bu gündür hiç durmadan hem kendileri, hem de birbirleri etrafında dönüyorlar. Birbirlerine çekim güçleriyle bağlanmış, daha fazla dağılıp saçılmayı engellemeye çalışıyor gibiler. Bir uydu, gezegenine tabi, onunla beraber bir yıldıza bağlanmış onun etrafında, değişmeyen yörüngesinde diğer gezegen ve uydularla beraber dönüp duruyor. Bağlı olduğu yıldız ise komşu yıldızlarla birbirlerinin alanlarına girmeden belli bir ortaklık içinde aynı galaksi içerisinde evrenin boşluklarında dağılmadan bir arada ilerliyorlar.
Mesafeler muazzam, ama görev yerini terk eden kimse yok, inanılmaz bir denge ve kusursuz işleyen bir düzen var. Biz mesela, Dünya'yla birlikte Güneşin etrafında ve Samanyolu Galaksisinde seyahat ediyoruz. Kainatta herkes görevini, nereye gittiğini, sınırlarını bu kadar iyi biliyorken biz bu geminin yolcuları nereye gittiğimizin farkında mıyız? Görevimiz ne? Ne yapmak için buradayız? Sınırlarımız ne? Niçin varız? Nereye gidiyoruz? Bu seyahat ne kadar sürecek?
..........."Oğlum iyi misin lan? Bi cevap ver." dedi endişeyle Cihan. "Kendi kendine konuşuyo, kafasını kötü çarptı galiba" Bu da Mert'ti sanırım. "Hemen hastaneye götürelim" dedi Murat. Nolmuştu ki bana? Yolda mı yatıyordum ben? Kaza mı geçirdim? Bi tek ben mi yaralıyım, herkes iyi mi peki? Bilincim yerine gelmeye başlamıştı, "İyiyim, iyiyim. Gerek yok hastaneye falan"
Bayılmıştım, aslında iyi de değilmişim..