"Oğlum Furkan, neler anlatıyodun öyle ya" dedi Mert. "Kendinde mi acaba dedik, uzayı, gezegenleri gezdik dolaştık sayende. Pek bi şey konuşmazsın normalde ama, konuştun mu da konunun nerden geleceği belli olmuyo. Uzmanını bulmak lazım bu ne anlatıyo diye" dedi gevrek gevrek gülerken."Furkan 4 üniversite mezunu oğlum" dedi Cihan. "Az kopya çekmedim ben sınavlarda, size de az faydası dokunmadı, hepimizi mezun etti sağolsun. Her konuda fikri olmasa sen de zor mezun olurdun" dedi Mert'e.
"Valla öyle. Hala anlayamıyorum abi, mühendislik okuyan bi adam tıp konusunu nerden bilir, niye ilgi duyar. Hipokrat yeminini ederken aklıma geldi, Furkan'a mı ettirseydim yemini de diye:)" dedi. Bütün ekip kahkahayı patlattı..
"Senin gibi birinin yarın bir gün doktor olacağı düşüncesi adamı tıp öğrenmeye sevk etmiş" dedi Cihan kahkahadan cümlesini zor tamamlarken. "Ulan ya Mert gibi bi doktora denk gelirsem? deyip tıbbı bitirdi adam"
"Abi tıp yine mühendisliğe, felsefeden daha yakın bence. Felsefe ödevlerimi yaptı herif. Farabi'den İbni Rüşd'e, Descartes'tan Kant'a hepsini biliyo valla." diye ekledi Murat.
..................Mert ve Murat'la üniversite birinci sınıftan beri tanışıyorduk. Dördümüz aynı evde kalmıştık üniversite boyunca. Mert Tıp Fakültesini ailesinin zoruyla seçmişti. Murat'sa Felsefeyi ailesine rağmen tercih etmişti. İkisi de ailemden biri gibi olmuşlardı artık.
Cihan'la ise Elektronik Mühendisliği Bölümünden 5 yıl önce birlikte mezun olmuştuk, ama arkadaşlığımız çok daha eskilere dayanıyordu. Çocukluğumuz İstanbul'un bir gecekondu mahallesinde günde üç kere aşağı mahallenin çocuklarıyla top oynayarak geçmişti.
Sahi hala aşağı mahalle var mı çocukların rekabet edeceği? Yoksa yukarı mahalleyle beraber orası da mı apartman denen o illet üst üste yaşama kültürüne yenik düştü? Belki aşağı apartmanın ya da sitenin çocuklarıyla maç yapıyorlardır şimdi. Öyle umuyorum..
..................Bu kadar benden bahsedilmesi rahatsız etmişti, konuyu değiştirmeliydim: "Oğlum onu bunu bırakın da noldu bana, nasıl düştüm? En son hatırladığım gölün kenarından yürümeye başladığımız. Bi de oltanın ucuna solucan takmaya çalışırken iğnesinin elime batması. Yazık o balıklar oltayı tutunca ne acı çekiyolardır."
"Ohoo, baya geride kalmışsın oğlum sen. Harbi hatırlamıyo musun? O sen bayılmadan 4-5 saat önceydi" dedi Cihan. "Balıkları tuttuk, senin oltaya gelmedi hiçbiri ama. Çoğunu Murat tuttu her zamanki gibi, üzülmene gerek yok yani, canını acıtmadın hayvancağızların" diye girdi araya Mert yine gereksiz ayrıntılara dalarken.
"Abicim biriniz anlatacak mı ne olduğunu, valla hatırlamıyorum hiç bir şey" diye üsteledim.
En sonunda Murat anlatmaya başladı: "Şimdi Furkan.. Balığı tuttuk, afiyetle yedik, muhabbetimizi ettik abi. Sonra malzemeleri topladık, arabaya giderken yolun kenarında birden bayıldın, düşerken de başını yere çarptın, biz seni ayıltmaya çalışırkense burnun kanamaya başladı. Zor durdurduk, ayılman da baya bi zaman aldı. Kendinde değilken baya bi sayıkladın. Tüm olup biten bunlar abi." diye her şeyi güzelce izah etti.
"Korkuttun oğlum bizi. Yarın benim hastaneye geliyosun, nörolojiden başlayarak detaylı bi tetkik yaptırcam sana, itiraz istemiyorum" dedi Mert.
Bayılmıştım ve burnum kanamıştı, ayıldığımdaysa önceki bir kaç saati hatırlamıyordum. Son bir ayda ikinci kez oluyordu bu.. Bana ne oldu? Hasta mıyım? Bu yaşadıklarım ne anlama geliyor?
Gerçekten de hemen bir doktora görünmeliydim..
