Oğlan önündeki kasenin içindeki süte, tutma yeri plastik olan kaşığını daldırdı. Üstünde Annesinin aldığı tatsız tuzsuz gevrekler yüzüyordu.
Tahıllı mıydı neydi?
Yumruğunu masaya koyup uykusuzluktan sürekli öne düşen başını üstüne koydu. Eli yanağına baskı yaptığından sol gözü kısılmıştı. Ve ağzı da bir tuhaf görünüyordu.
Birkaç saniye sonra odağını yüzen iğrenç gevreklerin üzerinde topladı. Yaklaşık 20 tane vardı ve püre gibi görünüyorlardı. O, sütü karıştırdıkça kasenin ortasında bir girdapcık oluşuyordu ve gevrekler de etrafında yüzmeye başlıyordu.Ne kadar aptal şeyler diye düşündü.
"Alaric! Tatlım! Yemeğinle oynama! Birazdan Aidan ve Clary gelecek!"Oğlan tüm gece anime izlemekten morarmış göz altlarını ovaladı.
Aidan onun en çok zaman geçirdiği kişiydi. Birlikte çizgi roman okur ve video oyunu oynarlardı. Gerçi Alaric her zaman kazanır, Aidan buna sinir olur ve bir gün boyunca Alaric ile hiç konuşmazdı. Ve Clary onları ayıplardı.Oğlan ellerini kızıl saçlarından geçirdi ve iki defa gözlerini kırpıştırdı. Saçlarını ne zamandan beri taramıyordu?
1 hafta?
2 hafta?
1 ay?
2 yıl?Yavaşça ayakta doğruldu. Metallica tişörtünü kaldırıp zayıf göbeğini kaşıdı. Ardından yerinde durdu ve mutfağı inceledi.
Düzenli mutfakta tavalar küçükten büyüğe sıralanmış, duvara asılmıştı. El havluları çok fazlaydı. (Cidden fazla) Yıllardır annesinin şu zavallı havlulardan ne istediğini anlamıyordu. Musluğun yanında duran doğrama tahtası yıllarca üzerinde gezinmiş bıçaklardan dolayı aşınmış, kesiklerle dolmuştu. Bu kesiklerin içine doluşan salatalık ve marul artıklarına iğrenerek bakıyordu.
Evet, Annesi kaçık bir diyetisyendi.
Annesi ona en pahalı video oyunlarını bile alırdı ama donut veya pizza yemeğe götürmezdi.
Babası da annesinin baskısı altında susmak zorunda kalıyordu. Ama bazen Aidan ona abur cubur getiriyordu.Alaric esnedi ve ağzını şapırdattı. Dünden kalma haşlanmış brokolinin tadı ağzındaydı.
"Dişlerimi... Fırçalamam lazım." Dedi bıkkınca. Sonra birkaç saniye düşündü.
"Hayır, Hayır yapmayacağım..."Ayaklarını yere sürterek yürüdü. Odasına giden uzun koridor, İngiltere'den özel olarak alınmış ve oldukça pahalı olan yağlıboya tablolarla doluydu.
O kadar para çöpe gidiyordu. Tabloların bazılarında sadece iki sarı benek, bağzıları ise düz renge boyanmıştı.
Mangalar... Diye düşündü Alaric. Albümler, Metal tişörtleri...Yanından geçtiği bir kırmızı bir mavi beneğin olduğu tablonun önünde durdu. Sonra başını iki tarafa salladı.
"Hayvan gibi şey yapıyorsunuz..." (üzgünüm tutamadım jdhfjdhd)Koridorun sonundaki oda onunkiydi.
Kapının üzerinde kalın harflerle 'İZİNSİZ GİRMEYİN YOKSA GECE SİZİ KAÇIRIP, BİR SANDALYEYE BAĞLAR, VE BOKU NO PICO'YU İZLETİRİM'
(Sadece evebeyinler için geçerli) yazıyordu. Kaldı ki bu yazı işe yarıyordu. Odasına yaklaşan evebeyinler yazıyı görünce koşmaya başlıyordu.
Bunu neden mi koymuştu? Hard drive'ı yüzünden. Biri içindekileri görürse çok kötü olurdu...
Çok kötü...Kapı kolunu aşağı çevirdi ve odasının kapısını açtı. İçerisi metal posterleriyle doluydu.
Slayer, Asking Alexandria, Across silent hearts, Crown the empire... Ve yatağının başındaki çerçevelenmiş, imzalı Iron Maiden tişörtü. Onu giymiyordu çünkü tişörte tek bir tozun bile deymesini istemiyordu. O bunu kabul etmese bile... Bu biraz kaçıkçaydı.Üstündeki tişörtü yaklaşık iki gündür giyiyordu. Bu yüzden tişörtün eteklerinden tutup çıkardı ve kirli kutusuna attı. Asla atlet giymezdi içine. Sürekli rahatsız olduğunu söyleyip duruyordu. Kış olunca da hasta olup okulu asma şansı oluyordu. Nereden bakarsa onun için yararlıydı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gölgeler Şovalyesi
Ciencia FicciónSıradan bir yaşam süren Alaric ve arkadaşlarının o güne kadar hiç bir şeyden haberi olmamıştır. Ortaya çıkan cep saati Alaric'in minik sırrının ortaya çıkarmış, o günden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmamıştır.