Sonbahar yaprakları ağaçtan ayrılırken bende düşüncelerimden ayrılmaya çalıştım. Dün sabahtan beri kolyemi düşünüyordum. Bu zamana kadar geçmişme dair beni ayakta tutan tek şey o kolyeydi. Aynaya geçip kendime baktığımda gözüm ve elim kolyeyi aradı. Ama yoktu.. Deli gibi koşarken düşürüp o çocuğa kaptırmıştım. Koştuğuna pişman mısın deseler tabiyki hayır derdim. Geçmişe dair anım bir çocuğun yaşamından daha önemli degildi. Ama yine de içimdeki buruk acıyı atamıyordum. En iyisi kafamı dağıtmak için hazırlanmaktı. 20 dk sonra odamdan çıkmam gerekiyordu. Okulum yurda 15 dk'lık yürüme mesafesindeydi. 5 arkadaş birlikte gidip Bahayla okulda buluşuyorduk. Uzun yıllardan beri kullandığım siyah sırt çantama kalemlerimi, defterlerimi, okul kitaplarımı ve hiçbir zaman yanımdan ayırmadığım Fısıltı kitabını koydum. Sonra altıma siyah bir kot geçirip okul kazağımı giydim. Uzun kahverengi saçlarımı tepeden topuz yaptım. Okuldaki süslü kızlar gibi değildim. Makyaj yapmak bana göre değildi. Okul için gereksizdi. Aslında yaşam için gereksiz bir şeydi bence. Çünkü her kız kendi duru güzelliğiyle daha güzeldi. Yapaylığıyla değil. Her zaman bu düşünceyi savunan bir kızdım, hala da öyleyim. Ama bir türlü bu fikri Miraya kabuk ettiremiyordum. Asya zaten kendi güzelliğinin farkındaydı. Sadece arada dudak parlatıcısı sürerdi. Tüm okul malzemelerimi toparladıktan sonra minik yatağıma uzanıp kulaklıklarımı taktım. Kafamı dağıtmak istedigimde genelde böyle yapardım. Tam şarkıya basıcağım anda kapının sesi ürkmeme neden oldu. Kapıyı açtığımda karşıma yine gözünde uzun kuyruğuyla eyeliner ve dudağında uçuk pembe rujuyla Miray çıktı.
"Hey!"
"Hey!"
"Selam tatlım. Napıyorsun?"
Bu tarz konuşmalar ne kadar itici gelse de artık alışmıştık.
"İyiyim. Bende tam müzik dinliyecektim. Bizimkiler hazır mı?"
"Evet. Aşağıda bekliyorlar. Çağırmam için gönderdiler beni. Ama dur önce bir selfie yapalım. 17. yaşının ilk günü selfie'si."
"Off Miray. Zaten dün on binlerce selfie çektin. Bugün bare rahat bırak." dedim bıkkın bir şekilde. Ama tabiykide Miray beni dinlemeden kamerasıni ayarlamış ve suratına her selfiede takındığı o yapay gülüşü yerleştirmisti
"Çıkk" sesinden sonra büyük bir ohh çekişle odadan çantamı ve ceketimi aldım.
Miray ben bunları alana kadar instagrama #17.yaşınilkgünü #bff #Hazel taglarıyla fotografımızı paylaşmıştı bile. Cidden tam bir sosyal ağ bağımlısıydı.
Aşağı indiğimizde kalbim her yanına gittiğim zaman olduğu gibi yine tekledi. Ama o her seferinde olduğu gibi yine hiçbirşey farketmeden naber ufaklık diye saçlarımı karıştırdı. Tamam ondan 5 ay küçük olabilirdim, bana ufaklık demesi ne kadar tatlı olsa da beni arkadaşı olarak gördüğnün en büyük kanıtıydı. Barış sanki bişey olduğunu anlar gibi suratıma endişeyle baktı ama ben sırıtıp durumu kurtarmaya çalıştım.
"Haydi gidelim gençler!"
Hep birlikte okul yolunu tuttuk. Yolda kolye hakkında hiç konuşmadılar çünkü ne kadar üzüleceğimi biliyorlardı. Yollar sakindi. 15 dk sonra okuldaydık. Hemen sınıfima gittim. Okul konusunda hassastım ve arkadaşlarımın deyişiyle inektim. Olmak zorundaydım da. Yurtta kaldığım için maddi durumum sıkıntılıydı ve istediğim üniversiteye gidebilmek için tam burs almam gerekiyordu. Bunun zorluğunun farkında oldugum için işimi ciddiye alıyordum. İlk ders tarihti. En sevdiğim dersti.
Hoca dersi hikaye gibi anlatıyordu ve konular beni baya sarıyordu. Hiç zorlanmadığım tek dersti. Ama derste zorlanan çoktu. Çünkü hocanın 3 sıkı kuralı vardı;- Sıraya yaslanmak yasak.
- Sıra'nın üstünde kitap, defter, kalem haricinde bişey koymak yasak.
- Derste uyumak yasak.
Tarih dersinden sonra zaman hızlı geçti. Öğle arasına gelmiştik bile. Her zamanki gibi bizim tayfa yemekhanede toplandık. Baha birden ortaya laf attı.
"Dersler çok sıkıcıydı yaa.. Cidden beynim aktı."
Her zaman olduğu gibi Baha'nın sözüne Barış haricinde kimse katılmadı. Birtek ikisi laf ederdi derslere. Ha birde hepimizin laf ettiği tek bir ders vardı "FİZİK."
Sonra Barış bizi boks maçına davet etti.
"Arkadaşlar bu gece saat 9'da boks maçım var. Eğer kazanırsam 200 lira alıcam. Orda olup bana destek vermenizi çok isterim."
Her zamanki inek tayfamla aynı anda konuştuk.
"Yurt ne olacak?"
Baha her zamanki gibi herşeyi bilen edasıyla konustu.
"O iş bende arkadaşlar. Barış bana önceden haber verdiği için her şeyi ayarladım. Saat 8'de yurdun giriş kapısında buluşalım. Hepbir ağızdan süper dedik.
Öğle arasından sonra okul öğleden öncenin tam tersi çok yavaş geçti. Dersler çok sıkıcıydı.
Yurda vardığımızda saat 4i geçiyordu. Odamda biraz uyukladıktan sonra "tık tık" , "tık tık tık", "tık tık" şeklinde kapim çalındı. Gelen kamberdi. Bu aramızda bir parolaydı. Kapıyı açtım. Selamlaştık. Sessizliği ilk Kamber bozdu.
"Nasılsın? Bugun pek suskundun. Merak ettim. Kolyeyi mi düşünüyorsun?"
"Evet. Elimde değil. Düşünmeden edemiyorum. Gel içeri istersen, dertleşiriz.
Ben heyecanla ne diyeceğini beklerken eliyle yanağımı sıktı.
"Tabiyki. En iyi dostumu mu kırıcam?"
İşte by beni gerçekten kırmıştı ama yüzüme sahte bir gülüş yerleştirip hiçbirşey olmamıs gibi yatağima oturdum. Biraz sohbet ettikten sonra yemekhaneye indik. Karnım aç değildi. Biraz tabağımı eşeledikten sonra hazırlanmak için izin isteyip yurt odama çekildim. Altıma siyah pantalonumu, üstüme bol tweety thisortümü geçirdim. Saçımı her zamandan farklı olarak ördüm. Ayaklarıma converse 'lerimi geçirdim. Saat 19:50'ydi. Yurdun giriş kapısına vardığımda Miray ve Baha çoktan gelmiş, laflıyorlardı. Bende aralarına katıldım. 5 dk sonra Kamber, Asya ve Barış da geldi. Hep birlikte yola çıktık. Boks'un yapılacağı yere vardığımızda yoğun ter kokusu elimi burnuma götürmeme neden oldu. O halde yerime geçmeye çalışırken birden duvar gibi birşeye çarptım. Başımı kaldırdığımda o tanıdık siyah gözlerle karşılaştım.
- BÖLÜM SONU -