Episode • 1

126 18 0
                                    

Heaven'ın ağzından

En sevdiğimiz grubun konseri var, ama lanet olası ailemiz bizim o konsere gitmemize izin vermiyor. Amerika'da yaşıyorduk, daha önce burada konserleri olmuştu, evet ama ona da gidememiştik. Bu konser farklıydı, özeldi, en büyük konser olacaktı ve oğluşlarımın ailesi de orada olacaktı. Ailelerimiz izin vermiyordu ama biz çoktan kuzenimle kaçmak için planlara başlamıştık.

"Rose çantanı al ve her zaman buluştuğumuz parka gel, bekliyorum." dedikten sonra telefonu kapattım ve üzerime kot paltolonumu, kısa tişörtümü ve spor ayakkabılarımı giydikten hemen sonra pencereden yangın merdivenine indim. En aşağıda demirler vardı ama onların arasından geçebilecek kadar inceydim. Hızlı adımlarla parka ilerledim ve her zaman oturduğumuz banka yerleştim. Kalbim korkudan, heyecandan ve mutluluktan o kadar hızlı atıyordu ki, kalp krizi geçirebilirdim.

Rose'u oturduğum banka doğru koşarken gördüğümde kalkıp ona sarıldım. "Ohhh, kuzen nerede kaldın." dedim ona sıkıca sarılırken. Kollarını etrafıma sardıktan sonra popoma küçük bir şaplak attı. Deli kız seviyorum seni ya. "Ancak çıkabildim evden, babamların uyumasını bekledim, horultuyu duyduğum an fırladım... Peki hazır mısın oğluşlarımıza kavuşmaya?" Hiç tereddüt etmeden başımı salladım. "Tabii ki de hazırım, hep bu anı beklemiştim, beklemiştik."

Ayrılıp koluna girdim ve beraber caddeye doğru ilerledik. Taksinin geldiğini fark edip, ağır bir endamla elimi kaldırdım ve taksi durduğu an içine atlayıp havaalanına gideceğimizi söyledik. Havaalanına geldiğimizde hızla Londra biletlerimizi alıp beş dakika sonraya olan yolculuğumuzu beklemeye başladık. Yaklaşık on dakika sonra uçak koltuklarımıza yerleşmiş birbirimize bakıp zafer gülücükleri atıyorduk.

Uçak hareket etmeye başladığı anda heyecanımız tavan yapmıştı. Çok mutluyduk, tahmin edemeyeceğiniz şekilde mutluyduk. En sevdiğimiz grubun -ki bunu demekten gerçekten utanıyorum, onlar basit bir gruptan ya da idolden daha fazlası-, hayatımızı süsleyen beş adamın yanına gidiyorduk.

"Şimdi biz uçaktan inince nereye gideceğiz?" dedi. Ona ne cevap vereceğimi düşünürken onun bana hep kullandığı cümle aklıma geldi. "Bilmiyorum ama bir yolunu bulacağız." dedim. Bulmak zorundaydık. Paralarımız bizi en fazla birkaç gün idare ederdi.

•Londra•

Rose'un ağzından

Sonunda İngiltere'ye gelmiştik, hayallerimizin şehrine. Yarı İngiliz vatandaşı olmamıza rağmen neredeyse hiç İngiltere'ye gelmemiştik. Yağmur ağır bir şekilde yağarken üşüdüğümü fark ettim.

"Heaven, biraz gezelim mi konser başlamadan önce, hem konser için yeteri kadar paramız yok. En azından bir şeyler düşünürüz." Ağır bir şekilde başını sallayıp söylediğini onayladım. Beraber yürümeye başladığımızda beş yaşındayken hep oynadığım parkı anımsadım, oraya gidebilirdik. Hava biraz karardığında parktaki banka ilerleyip oraya oturduk. One Direction hakkında konuşmak beni rahatlatıyordu, tıpkı onu rahatlattığı gibi. Hem ağlıyorduk, hem de hayatımızı süsleyen beş adam hakkında konuşuyorduk. Konuşurken iki motosikletli yanımızda durdu, kaldırım kenarında duran bankta oturduğumuza lanet ettim. İçlerinden biri, "Neden ağlıyorsunuz?" diye sordu. Bizim Heaven dayanamayıp atladı hemen. "Sizi çok mu ilgilendiriyor?" Kafalarında ki kaslardan dolayı yüzleri gözükmüyordu ve bu merakımı uyandırmıştı. Ayrıca sesi tanıdık gelse de, kask yüzünden boğuktu.

"Ahh! Sadece sorduk kızlar. Tersliyecek bir şey yok bunda." Uzun boylu olan konuştuğunda elimle göz yaşlarımı silip, "Herkesten çok sevdiğimiz grubun konseri var yaklaşık bir saat sonra, ama gidemiyoruz. Oldu mu şimdi istediğiniz? Rahat bırakın bizi." dedim. Uzun boylu olan motordan indi. "Kimmiş bu grup?"

"O-One Direction, aslında onlar basit bir gruptan fazlası. Bizim ikinci Cennet'imiz onlar." Ağlamam daha da hızlanmıştı.

Sesini anımsadığım, diğerinden bir kaç santim daha kısa olan, "Size bir teklifim var, isterseniz sizi o konsere sokabiliriz, M&G, sağlam kaynaklarımız var." dediğinde bir an öleceğim sandım.

"Ne? Şaka! Eğer şakaysa başka birilerine bulaşın, evden kaçtık biz, yani hiç alay edilecek havamızda değiliz." Heaven konuştuğu zaman göz yaşlarımı silip başımı salladım.

"Bize güvenebilirsiniz, değil mi Zack?" Uzun boyluya seslendiğinde adı Best Song Ever'ı çağırıştırmıştı. Niall, Liam, Louis, Harry, Zack. Kendi kendime güldüm.

"Evet, Neil, bize güvenebilirsiniz kızlar." Heaven'a döndüm. Kabul etmek zorundaydık çünkü ya burada hayal kırıklıkları içinde boğulacaktık, ya da onlarla gidip One Direction konserine gidecektik. Hem, kaybedecek neyimiz vardı ki? Hem çocukların fiziği de sesi de feci ateşliydi. Heaven'ın kulağına eğilip "Kabul edeceğiz." dedim. Başını salladıktan sonra telefonunu Neil'e uzattı.

"Numaranı yaz, fazla bekletme." Neil telefonu alıp numarasını yazdığında Sarah telefonunu geri aldı. Ayağa kalktım ve Zack'e ilerledim.

"Hadi atla, şey-- dur, adın ne?"

"Rose."

"Hadi atla Rose."

Başımı salladığımda motora bindi ve bende arkasına bindim.

"Eh-- ben nereye bineceğim?" Heaven'ın sesini duyduğumda bu kadar utangaç olmasına lanet ettim. Küfür ederdi -sayemde-, benimle açık açık konuşurdu ama başkalarına karşı çok utangaçtı.

"Ebemin şeyine bin Heaven, ne dersin? Geri zekalı Neil'in arkasına bineceksin." Heaven bana söve söve Neil'in arkasına bindiğinde Zack'ten azıcık hoşlandığım için gövdemi gövdesine yasladım ve, "Seni azıcık elleyeceğim, Zack." diyerek kollarımı belinin etrafına sardım.

• • • • •

Umarım beğenmişsinizdir bebeklerim hdldşdjdkfhd

Runaway Cousins ✘ Zaylena & EbbiallHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin