"Hannie, sevişmen lazım."
Cevap olarak, dudaklarımı pipetime yapıştırdım ve yabanmersinli martinimi mümkün olduğunca derinden höpürdettim. En yakın arkadaşım Changbin, hâlimden hiç etkilenmediğini belli eden sabırsız bir ifadeyle tek kaşını kaldırmış bana bakıyordu.
Galiba daha büyük bir ağıza ihtiyacım vardı. Böylece içini daha fazla alkolle doldurabilirdim.
Bunu yüksek sesle söylemiyordum çünkü kıçımın sol yanağı üstüne bahse girerim ki karşılık olarak bana, onun yerine daha büyük bir penisi ağzıma almamı söyleyecekti.
Ben pipeti emmeye devam ederken bana doğru uzanıp plastiği dudaklarımdan ayırdı. Bardağın dibine tam on beş saniye önce ulaşmıştım ve az önce pipetten sadece hava emiyordum. Ağzımın şu bir yıldır içinde gösterdiği en büyük faliyet bu olmuştu."Oha, kişisel alan," diye geveledim bardağı yere indirirken. Changbin'in gözlerini görmezden gelip başka bir martini spariş etmek için restoranın içine kısa bir göz gezdirdim. Ağzıma ne kadar çabuk bir pipet alırsam bu konuşmadan da o kadar çabuk kaçabilirdim. Ancak sonra vazgeçtim.
"Konuyu değiştirme gerizekalı, bu konuda berbatsın."
Bakışlarımız buluştu, bir saniye geçtikten sonra ikimizde kahkahalara boğulduk."Belli ki sevişmekte de berbatım," dedim kahkahalarımız diner dinmez.
Changbin gülümç bir bakış attı. "Bir sürü fırsatın oldu. Sadece onları değerlendirmedin. Sen yakışıklı, sıkı vücutlu ve uğruna ölünecek karın kasları olan, yirmi beş yaşında seksi bir erkeksin. Kadınlar seni bekliyor."
Omuz silktim, yine konuyu değiştirmeye çalışıyordum. Zaten daha önceden de Changbin'e söylediğim gibi, ben kadınlara ilgi duymuyordum. Lakin o da tamamen haksız değildi, en azından erkeklerden de birkaç seçeneğim olduğu konusunda. Sadece hiçbiri ilgimi çekmemişti -ki bu zamana kadar birini bile becermememe şaşmamalı- hepsinden sıkılmıştım. Tüm aldığım, gece saat birde üstünde ne var, nude ve göz kırpan çapkın emoji surat oluyordu.
Geçen hafta giydiğim deri pantolon hala üzerimde ve hayır lanet olası, attığın nude ile azgın bir ergen gibi gidip masturbasyon yapmıyacağım."Bana telefonunu ver."
Gözlerimi açıp ona diktim. "Siktir, hayır."
"Han Jisung. O boktan telefonunu bana ver."
"Yoksa ne olur?" diye sataştım.
"Yoksa kendimi masanın üzerine atar, seni utandırırım ve onu her türlü senden alırım."Sabırla iç çektim ve Changbin'e telefonumu uzattım. Ardından onun koluna vurdum çünkü şimdi ondan nefret etmeye başlamıştım. Zaferle gülümsedi ve birşeyler yazmaya başladığı andan itibaren gözlerinde yaramaz bir ışıltı belirdi. Baş parmakları artık turbo hızına geçince üzerindeki güçüş yüzükler neredeyse bulanık hâle geldi.
"Kime mesaj atıyorsun adi herif?" Bir çocuk gibi ayaklarımı yere vurdum ve bıkkınca homurdandım. Kendimi tuttum çünkü sosyal fobimin bir kısmının dışarı çıkmasına ve restoranın ortasında öfke nöbeti geçirmeme ramak kalmıştı. Arkadaşım ise haylaz bir sırıtmayla bana baktı, telefonumu kapattı ve birkaç saniye sonra geri verdi. Hemen kilidini açtım ve mesajları kurcalamaya başladım. Damien adındaki aptala attığı mesajı gördüğümdeyse neredeyse kalbim duracak gibi oldu.
"Bu gece gel ve beni em. Benim o koca penisimi özlediğini biliyorum."
mesajı dümdüz bir sesle okudum. Gerisi, ne kadar sikimin kalktığıyla ve her gece onu düşünerek kendimi tatmin etmem ile ilgiliydi. Panikle ona "Ben böyle şeyler söylemem ki!" dedim sızlanarak. Hem utanmış hem sinirlenmiş hissediyordum. Ona becerebildiğim en pis ifadeyle baktım. Eğer boksör olmasaydı yemin ederim ki onun üstüne atlardım!"Şerefsiz!" diye haykırdıktan saniyeler sonra telefonumun titrediğini fark ettim. Changbin neredeyse koltuğunda keyifle zıplayacaktıki onu durdurdum. O ise bana "Oku." dedi, ne yazdığını görebilmek için hırslı elleri telefonuma uzanmıştı. Telefonu elinden uzaklaştırıp mesajı açtım.
DAMİEN: Kendine gelme vaktin gelmişti koca oğlan. Sekizde orada olacağım.
Kaşlarımı çatarak ona baktım. "Ah ne harika, Sıçtım!"
Gülümsedi ve içkisinden bir yudum aldı. "İşin bitmiş olduğunda bana teşekkür edeceksin."***
Damien, görünüşte her şeye sahipti. Günah kadar ateşliydi, güzel bir vücudu ve öldürücü bir gülümsemesi vardı. Ne yazık ki sevişmekte benden bile berbattı ve tam bir pislikti.
"Yatak odasına gidelim, şimdi içimde olman gerek."
Yine onun yerine utandım ve bu halde birlikte odama doğru adımlamaya başladık. Bu sırada gömleğimi yukarı sıyırarak boyun hizama getirdim, elbetteki rol yapmaya çalışıyordum. Bir tazının dikkat süresine sahipti ve tam düşündüğüm gibi beni unutmuş, sadece karın kaslarıma bakmakla kendini meşgul ediyordu.
Gömleğimi vücudumdan söküp almak için ağırca uzandı -gerçekten yırtmış olsaydı ona bir yumruk geçirirdim- lâkin giriş katından gelen bir gürültüyle donup kaldık.
Ses o kadar ani, o kadar şiddetliydi ki nefesim kesildi. Kalbim göğüsümde hızla çarpıyordu. Gözlerimiz şaşkın bir sessizlikle buluştu. Biri ön kapıy yumrukluyordu ve bu kulağa pek hoş gelmiyordu."Birini mi bekliyorsun?" diye sordu elini aşağı bırakırken, sevişmemiz kesintiye uğradığı için hüsrana uğramış gibi görünüyordu.
"Hayır," dedim nefes nefese. Hızla gömleğimi aşağı doğru çekiştirip gıcırtılı basamaklardan indim. Kapının yanındaki pencereden dışarıyı kontrol etmek için bir an durunca, verandanın boş olduğunu gördüm. Kaşlarımı istemsizce çatttım. Perdeyi indirip kapının önünde durdum, gecenin sessizliği malikâneye doğru yaklaşıyordu.
Damien geldi ve kafası karışmış bir hâlde bana baktı.
Bazen onun benim hemcinsim olduğunu sorguluyordum çünkü benden kat be kat daha iri yarıydı ve kapıyı benim yerime açmayı o teklif etmesi gerekirdi. Özellikle etrafımız ormanlarla çevriliyken.
Damien beklenti içinde bana bakıyordu. Oflayarak kilidi açıp kapıyı çektim. Verandaya çıktığımda çürüyen döşeme tahtalar ağırlığım altında gıcırdadı. Soğuk rüzgâr tarçın rengi saçlarımı uçuşturuyor, saçlar yüzüzümü gıdıkladığı için tenimi titretiyoru. İnce parmaklarımı tutamlarımın arasından geçirerek geriye atıp verandanın bir ucuna yürürken tüylerim diken diken oldu. Korkuluğun üzerine eğilerek evin yan tarafına baktım. Hiç kimse yoktu.
Evin diğer yanında da kimse yoktu.
Ormanda biri beni rahatlıkla izliyor olabilirdi ama hava bu kadar karanlıkken oraya gidip kendim aramadıkça bunu bilmenin bir yolu yoktu.
Damien yanıma geldi, bense şu anda onunla ilgilenecek durumda değildim. Beni izleyen biri vardı. Yerçekiminin varlığından ne kadar eminsem, bundan da o kadar emindim.
Adrenalin patlaması eşliğinde omurgamdan aşağı ürpertiler iniyordu. Bu histen tamamen rahatsız bir şekilde hızla eve girip merdivenlerden çıktım. Damien arkamdan geldi. Odama girene kadar, koridorda yürüdüğü sırada soyunduğunu fark etmiştim. Döndüğümde çırılçıplaktı.
"Gerçekten mi?" diye sordum. Lanet olası bir aptaldı! Hemen kaldığı yerden devam etmeye hazırdı.
"Ne?
" diye sordu bana inanamayarak."Az önce benim duyduğumu duymadın mı? Birisi az önce kapıma vuruyordu ve bu biraz korkutucuydu. Şu anda seks yapacak havamda değilim."
Gözleri kararan Damien öfkeyle bağırmaya başladı. "Kahretsin Han! Tek yaptığın bana testis ağrısı vermek, bundan bıktım! Seninle ve bu ürkütücü evinle işim bitti!" dedi parmağını bana doğrultarak.
"Siktir git!" dedim bende geri kalmayarak.
Gözleri önce şaşkınlıkla büyüdü ve öfkeyle dolup taştıktan sonra iyice kısıldı. Üzerinde sadece bir çorap vardı, eli kolu giysilerle dolu halde fırtına gibi uzaklaştı.
Bir dakika sonra kapının çarpma sesi tüm evde yankılandı.
Umarım o gizemli insan hâla oradadır. Bırakalım da aşağılık herifi çorabının tekini giyerken öldürsün.______
Bundan sonraki bölümler pek hayırlı değil :( oy ve yorumlarınızı bekliyorum, sonraki bölümlerde görüşürüz🍷

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rose And Wine | Minsung
RomanceJisung evinin garip yerlerinde kırmızı güller bulmaya başlar...