Multimedia: Adam Lambert - Under The Midday Sun
Sabahın ilk ıșıklarıyla gözlerimi yeni bir güne açtım. Saate baktım. Henüz 6 bile olmamıștı. Biraz daha uyumak ümidiyle gözlerimi kapattım. Fakat tekrar uyuyamayacağım gün gibi ortadaydı. Yataktan kalktım. Kollarımı ve belimi esnettim. Sonra banyoya gittim. Üzerimdekileri çıkarıp duș kabinine girdim. Suyu açtım ve altında hiç kıpırdamadan bir kaç dakika boyunca bekledim. Ilık su gerilmiş kaslarımı yumușatıyordu. Rahatladığımı hissediyordum. Gözlerimi kapattım. Ve dün geceyi düşündüm. Șarkılar hâlâ kulağımda çınlıyordu. Yüzümde ufak bir gülümseme oluștu. Dün geceki huzur duygusu geçmemiști. Bundan fazlasıyla memnundum. Duștan çıktım. Dolaptan aldığım bir havluyu bedenime sardım. Saçlarımdan akan suyu sıktım. Aynanın karşısına geçip saçlarımı taradım. Yıllardır kestirmiyordum. Uzunluğu kalçamı geçmiști. Uzun olmasını sevdiğimden değil, sadece kuaföre gitmeye üşeniyordum. Ellerime baktım. Ojelerim hâlâ duruyordu. Aslında o kadar da kötü değildi. Ya da ben bugün fazla iyimserdim. Belki de cuma olduğu içindir, sonuçta uzun ve yorucu bir haftanın son günü. Hem de bir öğrenci için.
Banyodan çıktım. Bașka bir havlu daha aldım. Gardrobun aynasının karșısına geçtim. Saçlarımı kurulurken kapı çaldı.
-Sonya, benim tatlım. Uyandın mı?
-Evet, gel anne.
İçeri girdi ve kapıyı yeniden kapattı. Uykudan yeni uyanmış olmalıydı. Pijamasını çıkarmamıștı. Ve kocaman esnedi. Ben ise halen kurulanmakla meșguldüm.
-Sen ne zaman uyandın? Akşam da geç uyumuștun. Ben de kalkamazsın diye gelmiştim.
-Uyku tutmadı sabah. Yarım saat filan oldu zaten. Bir duş alayım dedim.
-İyi yapmışsın. Dün erken çıkmıșsınız evden. Sabah sizi göremedim.
-Erken kalkmıștık yine. Evde de canımız sıkıldı. Biz de erken çıkalım dedik.
-Akşam eve geldiğinde bizi çok șașırttın.
-Neden?
-Çok güzel olmuștun. Seni öyle göreceğim hiç aklıma gelmezdi.
-Hepsi Ashley'in marifeti. Konserden bile haberim yoktu.
-Bence Ashley buraya sık sık gelmeli. Kızımı erkek kıyafetleri içinde görmekten bıkmıștım.Elimdeki havluyu bıraktım. Annem bana bakıyordu. Yüzünde hoş bir gülümseme vardı. Ben de gülümsedim. Annem biraz haklıydı. O güzel bir kadındı. Yeșil gözleri, koyu renk saçları vardı. Yüzü yașına rağmen biçimli ve mükemmeldi. Zayıftı. Zaten kilosuna hep dikkat ederdi. Bakımlıydı. Ne giydiğine her zaman özen gösterirdi. Muhtemelen benim de biraz olsun onun gibi olmamı istiyordu. Ama ben annemin değil, babamın kızıydım. Maç izler, futbol oynar, erkeklerinki gibi kıyafetler giyerdim . Taa ki düne kadar.
-Kızımı yine öyle görebilecek miyim peki?
-Belki, neden olmasın.
-Mesela ne zaman?
-Bugün fazla neșeliyim. Sen karar ver.
-Öyle mi? Neden neșeliymiș benim kızım? Yoksa benim bilmediğim bir şeyler mi var?
-Tabii ki hayır. Senden asla bir şey saklamayacağımı biliyorsun. Açıkçası ben de neden bu kadar neșeli olduğumu bilmiyorum. Sadece,..... neșeliyim iște.
Bu halimi kendime bile açıklayamıyordum. İyiydim işte. Gerisi sanırım pek de önemli değil. Ve bu ruh halimi hiç bir şeyin bozmasına izin vermeyeceğim. En azından bugün. Kurulanma işini bırakıp iç çamaşırlarımı giydim. Annem ise dolabımı kurcalamakla meșguldü. Yüz ifadesinden kıyafetlerimden pek de memnun olmadığını anlamak çok zor değildi. Biraz daha kurcaladıktan sonra oflayarak geri çekildi.
-Tatlım, acilen alıșverișe çıkmamız lazım. Bir elbisen bile yok. Belki benim dolabımdan bir șeylere bakmalıyız.
-Alışveriş mi? Sevmediğimi biliyorsun. Ayrıca bedenlerimiz aynı mı?
-Annen hâlâ formunu koruyor. Bekle beni.
Sırıtarak odasına gitti. Bense iç çamaşırlarımla odanın ortasında kaldım. Biraz bekledim. Gelmeyince canım sıkılmaya bașladı. Ayrıca üșüyordum. Kaloriferin yanına gittim. Sonra da telefonumu aldım. Adam'ın indirip de dinlemeye fırsatımın olmadığı șarkılarına bir göz attım. Trespassing, Voodoo, Wonderful... Ve sonra biri dikkatimi çekti; Under the midday sun... Șu kıș zamanı güneșe hasret kalmıșken bu șarkı havayla fazlasıyla tezat duruyordu. Yine yağmur bulutlarıyla kararan gökyüzüne baktım. Ve șarkıyı açtım. Telefonu masaya koyup șarkıyı dinlemeye bașladım.
Bu sırada annem elinde bir kıyafet yığınıyla odama girdi. Her renk kıyafet ve ayakkabı ellerinden tașıyordu.
-Anne, dolabını buraya mı tașıdın?
-Sadece benim giymediğim, ama sende șık duracağını düșündüğüm bir kaç kıyafetimi getirdim. Bakalım beğenecek misin?
Annemin elindeki yığını alıp yatağımın üzerine koydum. Sonra kısaca bir göz atıp anneme döndüm.
-Ben bu işlerden anlamam. Neden sen seçmiyorsun? Ama acele et. Yarım saate evden çıkmalıyım.
-Peki, șuna ne dersin?
Eline aldığı șeyleri gösterdi; Siyah bir etek ve beyaz bir gömlek. Ama küçük bir sorun vardı. Ben neredeyse son on yıldır hiç etek giymemiștim.
-Anne ben etek giyemem. Ama șuna nedersin?
Elime ilk geçen pantolona uzandım. Ve havaya kaldırdım. Beyaz ve dardı. Likralı bir bilek pantolon. Etekten çok daha iyi.
-Olur tabii. Üzerine ne giyeceksin?
Yığını biraz daha karıștırdım. Bulduğum bol siyah tișörtü anneme gösterdim. Bol bir șeyler bulabileceğim hiç aklıma gelmezdi.
-Yine mi bol? Peki, aslında olabilir. Bu pantolon yüksek bel. Tișörtü içine koyarsan iyi olur.
-Peki. Giyiyorum o zaman.
Pantolonu ve tișörtü alıp giydim ve annemin söylediği gibi yaptım. Aynada kendime baktım. Gayet iyi duruyordu. Sonra annem arkamdan bir çift ayakkabı uzattı. Yine siyah dolgu topuk ve platform bir bot. Onları da giydim. Gayet rahattı. Hatta bir topuklu için șașılacak derecede rahattı.
-Oldu mu, anne?
-Evet hayatım. Harika oldun. Ve bu șarkı da harika. Daha önce hiç duymadım. Kim söylüyor?
-Adam Lambert. Dün onun konserine gittik zaten.
-Güzel. Üzerine de siyah yağmurluğunu giy. Hava her an yağacak gibi.
-Olur, giyerim. Ama geç kalacağım. Çıkmalıyım. Görüşürüz.
-Görüşürüz bitanem.
Annemin yanağına küçük bir öpücük kondurup çantamı aldım. Merdivenleri inip dışarı çıktım. Zaman çok hızlı geçmişti. Bu sırada saçlarım bile kurumuștu. Ama toplamadım. Bugün de böyle kalsın. Kulaklığımı takıp durağa doğru ilerledim. Ashley ilerde duruyordu. İlk defa benden önce gelmişti. O da benim gibi siyahlara bürünmüştü. Siyah bir etek ve ceket. Güzel görünüyordu. Yine...
-Günaydın, Ash.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bitch, I'm Glambert (Adam Lambert)
FanfictionDeniz mavisi, derin gözleri, mükemmel gülümsemesiyle yakışıklı. Kesinlikle yakışıklı. Sesi ise cennetten düşmüş bir meleğin sesi gibi. Sen hâlâ aşık olmadın mı?