Hayat altı şeyden ibaret. Doğmak, bebek olmak , çocuk olmak, genç olmak ,yetişkin olmak , yaşlanmak ve ölmek. Ölmeyi saymıyorum çünkü ölmek bir adım değil hayattaki bitiştir. Bu dünya geçicidir zaten. Bu hayatta yaptıklarımız öbür dünya da saklı kalmayacak. Hepsi şerit gibi önümüzden geçecek. Annem böyle derdi. Birden fırlayıp çantamı ve ceketimi alıp evden çıktım. Ayaklarım hızlı hızlı benden bağımsız bir şekilde otobüs durağına giderken ayağıma takılıp düşmekten korkuyordum. Keşke o şom ağzımı açmasaydım. Yere kapaklanmıştım. Caddedeydim ve kimse yoktu. Yandaki benim yaşarımda olan serseri grup hariç. Onlar gülüşürken bende yavaşça kalkmaya çalışıyordum. Kalktım üstümü silktim ve hızlı hızlı yoluma devam ettim. Memlekette böyle erkekler de oluyordu işte. Durağa gelince soluklandım ve yaşlı teyzenin yanına oturdum. O da oturuyor benim düzelmeyen nefesimin sesini dinliyordu sanırım. Teyzeye gülümsedim ve bana dik dik bakıp kafasını başka yöne çevirdi. Üstüme baktım. Dağınık ve dolaşmış saçlar , eski bir kot pantolon , Beyaz salaş bir tişört ve üstüne de ceket. Üstüm dağınık ve kirliydi. Düştüğüm için daha da kötü olmuştu. Umursamayıp bir sigara yaktım. Tüm düşüncelerimin yerini duman alırken rahatlamıştım. En azından geçici de olsa rahat veriyordu. Bu süperdi. Teyze dik dik baksa da tınlamadan sigaramı içime çekmeye devam ettim. Teyze cık cık deyip biraz yana kaydı. Kusura bakma teyze seni düşünecek durumda değilim. Şuan daha önemli işlerim var. Bu sırada ilerideki dönemeçten otobüs göründü ve bende bitmekte olan sigaramı yere atıp konversimle üstüne bastım. Ayağa kalkıp otobüsün gelmesini bekledim. Durağa yaklaştıkça yavaşlayan otobüs benim biraz ötemde durdu. Teyze benden önce davranıp kartı bastı ve ardından ben bastım. Herkes bana ölü görmüş gibi bakarken ben onları umursamayıp tek kişilik boş yere oturdum. Kulaklıklarımı çıkarıp telefona taktım ve ardından
Three Days Grace - I hate everything about you şarkısını açtım ve zevkle dinlemeye başladım.
Otobüs benim istediğim yere gelince indim ve karşıdan karşıya koşa koşa geçtim. O büyük kapı sinirimi bozsada herşeyi onlar için yapıyordum. Yavaşça adım attım ve ezbere bildiğim yerlerine gittim. Topraklı yola bakarak yürüdüm ve ben olduğum yere geldim. Ağlayabildiğim , güldüğüm ama sadece onların yanında bunları yaptığım yere. Mezarlığa. Meleğim ve Kahramanımın yanına. İkiside yan yana olduğu için ortadaki boşluğa geçtim oturdum ve konuşmaya başladım." Annem. Babam. Nasılsınız iyi misiniz ? Rahatınız iyidir inşallah. Umarım huzur içindesinizdir."
Hayır göz yanma. Gözyaşı dökülme. Kal orda.
Ve Hayır. Ağlıyordum. Sessizce gözyaşlarım tenimi ıslatırken ben ikisine de bakıyor onlarla konuşmak için bahane arıyordum.
"Ben iyi değilim. Siz olmayınca herşey yok gibi. Aklıma siz gelince ağlıyorum. Herkes deli diyor. Annem. Meleğim ne olur affet. Sana çok bağırdım. Seni çok üzdüm. Babam , Kahramanım. Senden de çok özür dilerim. Size iyi bir evlat olamadım. Senin istediğin gibi kız olamadım. Sizsiz olmuyor be. Ablam ne kadar benle ilgilenmek istesede sizin verdiğiniz ilgiyi o veremiyor. Sizi Çok özledim. Çok pişmanım. Ne olur beni affedin."
Dedim ve dayanamayıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Cenin pozisyonunu aldım ve bağıra bağıra ağladım. Yutkunamıyordum. İçimde öyle bir acı vardı ki tarif edilemezdi. Sürekli bir pişmanlık , sürekli bir acı beni yavaş yavaş öldürüyordu. Hiçbir şey umrumda değildi. Zaten bu dünya gelip geçiciydi. Ve ben Berna Aydın olarak güneşten eriyen bir buz kütlesi gibi eriyordum.
Arkadaşlar ilk bölümüm. İnşallah hoşunuza gider ve umarım büyük bir aile oluruz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FELAKET
RandomBen bir felaketin ortasında değil başındaydım ve ne yapacağımı bilmiyordum. Bildiğim şu vardı ; Yanlız değildim. "Diğerleri seni çok sevmiş olabilir. Hatta benden daha çok. Ama burada ,bu evde seni en çok ben sevdim. Sana en çok ben aşık oldum. "...