3 | Soluk papatya.

87 9 0
                                    

Çağan, beyaz gömleğinin kollarını yukarı doğru kıvırdığında bileğinden dirseğine kadar kolunun iç kısmında uzanan damarlar dikkatimi çekmişti.
Bodrum kattaki odada bulunan dolaptan narin bir çiçeğe dokunur gibi, özenle çıkardığı jilete baktım iri gözlerle.
Çağan'ın sırtı dönük duruşundan dolayı Erkin bu görüntünün ne denli durgunluk verici olduğundan habersizdi. Sıkıca bağlandığı sandalyeden öfkeyle Çağan'ı izliyordu. Burnundan soluyordu.

"Ne arıyorum lan burada?! Konuşsana it herif!"

Havadaki yoğun gerilim kokusu rahatsız edici boyutlara doğru tırmanıyordu.
Çağan'ın göğsü aldığı derin nefesle gömleğin düğmelerini zorlarken, ifadesinden de anlaşıldığı gibi Erkin'e duyduğu sıfır merhamet eksilere doğru yol alıyordu. Duyuyor, anlıyordu ancak tek bir tepki vermeden duvara monte edilmiş dolaptaki aletlere bakıyordu.

Onda garip bir şey vardı. Adını koyamadığım bir şey.
Öfke, onun üstünde asil görünüyordu. Kirpiklerinin gecenin kristalleriyle çevrelediği zümrütlerinin etrafında bulunan siyah halkalar, Erkin'in sesini duydukça daha da belirginleşiyordu.
Korkunç -ve inkar edilemeyecek bir şekilde- bir o kadar enfes bir manzaraydı.

Bembeyaz parmak uçlarını dolaptan aldığı kerpetenin ağzında gezdirdi usulca, metalin gri yüzeyine dokundu dikkatle bakarken. Başını kaldırıp kısa bir an bana döndü. Gülmekle gülmemek arasında hafifçe kıvrılan dudakları öfkesini gizleyemiyordu. Ne tepki vereceğimi dahi bilemiyordum. Hiçbir anlam çıkaramadığım hareketlerini seyretmeye devam ettim.

Kerpeteni yerine bıraktı. Sakin davranması garipti, bu kadar soğukkanlı davranması normal olmamasının yanı sıra "fırtına öncesi sessizlik" denen şeyi akla getiriyordu.

Elini dolaba uzatıp çıkardığında avcunda bir ustura duruyordu.
Arkasını dönüp, beş-altı adım attı. Erkin'in tam önüne geldiğinde durdu.
Uzun uzun baktı yüzüne. Her saniye hesap soruyor, her saniye mahvedici bir sessizliğin çığlıklarına boğuyordu karanlık zümrütler.

"Bak," dedi, elindeki usturayı alay eder gibi gözünün önüne tutup.
"Bu gördüğün şey sana benden küçük bir başlangıç hediyesi."

Usturayı yavaşça Erkin'in boynunda gezdirdi, sabırla. Kurbanının yüzündeki dehşet dolu ifadeyi, korkuyu seyretti uzun uzun. Ustalıkla santim santim kaydırdığı usturayı biraz daha bastırdı.
Usturanın soğukluğunu, Erkin'in hissettiği o metalik soğukluğu boynumun aynı yerinde hisseder gibiydim.

Göğsüme oturan sert cisim yutkunurken zorlanmama neden oluyordu. Tüylerim diken dikendi ve tek yapabildiğim korkuyla irileşmiş gözlerle Çağan'ı seyretmekti.

Erkin'in dikkati boynundaydı. Ustura şahdamarına dayanmıştı.
Ve Çağan.

Yeşil bakışı nefret saçıyordu.

Aniden Erkin'den bir çığlık koptu, nefesim kesilmişti. Şoka girmiş gibi tek bir an kıpırdamadan Çağan'ın eline odaklandım.
Erkin sandalyede acıdan kıvranıyordu.
Ustura sol bacağına saplanmıştı.
Nefes nefese inliyor, bağırıyor, küfürler savuruyordu.
Çağan bomboş bakıyordu.

Karşısında can acısıyla haykıran bir insan yokmuş gibiydi. Duvara bakıyor gibi. Hiçbir şey hissetmediğine dair bahse girebilir ve muhtemelen kazanırdım da.
Gerçek anlamda ruhsuzdu.
Eli ise işini bitirmediğini belli edercesine hala usturanın sıkıca kavradığı sapındaydı. Zaman zaman usturayı batırdığı yerde yavaşça çeviriyor, çığlıklardan zevk alır gibi bir an bile gözlerini Erkin'in yüzünden ayırmıyordu.

Yüzünü hafif yana çevirerek başıyla çıkmamı işaret etti.

Birkaç saniye duraklayıp Erkin'e baktım. Göğsü hızla inip kalkıyordu ve yüzünde tarif edilemez bir ifade vardı. Gözlerinin kahvesi çaresizliğin derin kuyularından yardım dileniyordu.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 27, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

DUMANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin