1. Bölüm

134 10 5
                                    

                                                                                     KADIN

Her zaman olduğu gibi bu sabahta aynı şekilde uyanmıştı. Yorgun, mutsuz, umutsuz. İstemeye istemeye doğruldu yatakta. Artık kalkması gerektiğini kendine hatırlatıp huzursuzca ayaklandı.

Başucunda umutsuzca kendisini izleyen kelebeklere gülümseyip "günaydın" dedikten sonra banyoya bile uğramadan, mutfaktaki kahve makinesinin yanında aldı soluğu. Son zamanlarda gülümsediği tek şey kelebekleriydi. Bir de kedisi vardı. Sabahın köründe uyanıp, aç karnına şekersiz sert bir kahve içmeyi alışkanlık haline getirmişti. Kahvesini doldurup yorgun, uykulu gözleri ve geceliğiyle oturdu masaya. Fincanında parmaklarını gezdirirken düşündü. Onu bu hale getireni, nasıl bu duruma düştüğünü düşündü. Yaşadığı hangi duygu bu kadar güçlüydü ki onu alt edip, böylesine yerle bir etmişti. O da düzeni bozuk dünyanın, bozuk sisteminde kaybolup gidecekti. Kahvesinden bir yudum alırken içinden küfürler savurdu. Kendine, dünyaya, adaletsizliğe, her şeye.. Yoldan çıktığını düşünenlere, yürüdüğü yolda yanında olmayanlara.. Yoldan çıkmadığını, yolunu kaybettiğini bilmeyen herkese. Bildiği, bilmediği tüm küfürleri sıraladı. Yetmedi dışından küfretti tüm dünyaya.

Henüz sabahın altısı olmasına rağmen kediside huysuzlanıp uyanmıştı. Kelebekleri, kedisi ve kendinden başka kimsenin olmadığı evinde nasıl yalnız olduğunu düşünürken, yaşlı kedi yavaşça sokuldu yanına. Kadın ne kadar huzursuzsa kedi de bir o kadar aksi olurdu. Aksiliği kadının ellerini başında hissedinceye kadar sürer, sonra başını sahibinin kucağına sürterek uykuya dalardı. Hemen hemen birkaç gündür böyleydi bu.

Ne olursa olsun hep yanında, yanıbaşında olan kedisinin başını şefkatle okşadı. Kedi daha da sokuldu kollarının arasına. Çoğu duygusunu yitirmiş olmasına rağmen hala kucağındaki bu canlıya sevgi duyuyor olmasına şaşırarak, eğilip ufak bir öpücük kondurdu hayvanın başına. "Bana bu denli muhtaç olan, bu denli seven bir şeyi nasıl sevmeyeyim ki" diye düşündü. Sevgisizliği iyi bilirdi. Hele ki ihtiyaç duyduğu kişiden göremediği sevginin nasıl acıttığını en iyi kendi bilirdi. Bu kedi bile onu bu kadar düşünürken, acısını hissedip üzülürken, en önemlisi ona bu kadar değer verirken kendinin hiç değmeyen birine nasıl bu kadar değer verip, karşılığını alamadığını bir türlü aklı almıyordu. Kendinden ve kendisine değer veren canlılardan başka kimseye gereğinden fazla değer vermemeyi öğrenecekti. Henüz değil.

Kahvesini yarım bırakıp masadan kalkmaya hazırlanırken, kedi ondan önce davranıp usulca indi kucağından. Kadın da tüm bitkinliğiyle, yarısı hala dolu olan fincanı tezgaha, diğer bulaşıkların yanına bırakarak aynı bitkinlikle çıktı mutfaktan. Çalışma masasının kapısından üzeri evrak dolu masaya bakarken ne kadar işi olduğunu, bir ara ne kadar yoğun bir kadın olduğunu hatırladı. Artık hiçbirinin bir önemi kalmamıştı.

Aldırmadan, tüm işleri odaya tıkıp, kapıyı yüzlerine çarptı. Hayatın kapıları kendi suratına çarpması gibi.

":X=Լ

KELEBEĞİN GÖZYAŞLARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin