2. Bölüm

59 5 0
                                    

ADAM

Her zamankinden daha huzursuz uyandı bugün. Pencereden girip yüzüne vuran güneş, az da olsa ayılmasına yardımcı olurken dün gece neler olduğunu ve ne kadar içtiğini hatırlamaya çalıştı. Eliyle kafasını yoklamasaydı, kocaman bir taşın başının tam üzerinde durduğuna yemin edebilirdi. Neyse ki taş falan yoktu. İçinde bulunduğu duruma gülse mi ağlasa mı doğru olur bilemedi. Gece devirdiği şişeler, şimdi beynine toplanmış onu devirmeye çalışıyor gibiydi. Ondandı bu akıl almaz baş ağrısı.İçinden "tüm dünya bana karşı, herşey..şişeler bile" diye geçirirken telefonuna uzanıp saate bakmak isteyince şarjının bittiğini anladı. İyi bir küfür de telefona savurduktan sonra doğrulduğu yatakta başını tekrar yastığa bıraktı. Bırakır bırakmaz bir ton düşünce beynine doğru hızlıca giriş yaparken o kendini bırakmıştı ama düşüncelerin onu böyle kolay bırakmaya niyeti yoktu. Ağrının da etkisiyle tüm o düşünceleri, beyniyle beraber kafa tasının içinden çıkarıp atmayı düşündü. Mümkün olamayacak bir şeyi düşünmekten, istemekten, oldurmaya çalışmaktan nefret ederdi. En azından son zaman için bu böyleydi. "İşte yine yaptım" diye düşündü. "Yine saçma sapan, yapamayacağım bir şeyi geçirdim aklımdan" derken yumruğunu ne kadar sert sıktığını fark etti.

Gittikçe kendini tanımamaya, aynadan kendisine bakan adamın başka biri olduğuna inanmaya başlamıştı. Her geçen gün kendine olan öfkesi çığ gibi büyüyüp önüne çıkan ne varsa yerle bir ederken daha çok katlanıyor, katlandıkça dayanılmaz, akıl almaz korkunç bir şeye dönüşüyordu. Yavaş yavaş kendi kontrolünden çıkan korkunç öfkesiyle her yere ateş saçıyor, herkesi yakıp yıkıp kül ediyordu.

İçinde hissettiği, göğüs kafesini yırtarcasına dışarı çıkmak isteyen duygu her neyse kendinden, benliğinden, iradesinden daha güçlüydü. Bunu bildiği için o güçlü duyguyu korkunç öfkesiyle bastırmaya çalışıyordu. O lanet duygu dışarı çıkmak için savaş verirken, o da bu duyguyu daha da içeri tıkmak, en derine gömmek için kendi içiyle büyük bir savaşa girişmişti.

Yataktan kalktığında öğlen olmuştu. Başını tutarak, dağınık üstüyle oturma odasına geçip sigarasını yakarken sehpanın üzerinde duran kahve fincanına gözü ilişti. Dibinde biraz kahve kalan, büyük süslü bir fincan. İşte o zaman içindeki duygu öfkesinden biraz daha ağır bastı. Bu duygunun gücünü hissetmesiyle, bir hışımla yerinden kalkıp fincanı duvara fırlatarak tuzla buz etmesi sadece saniyeler sürdü. Sadece bir kahve fincanında bile böylesine kolay dışarı çıkan duyguya engel olamadığı için kendine küfretti. Bu duygu sandığı kadar kolay üstesinden geleceği, basit birşey değildi. Başka birşey vardı.. Başka birşey.

Paramparça olan fincanın duvarda yankılanan sesi, bastırılmış duygularının çığlığından daha sessizdi.

Asıl sessizlik ise fincanın kırık parçasının üzerine düşen bir damla gözyaşında gizliydi.

��{��T�

KELEBEĞİN GÖZYAŞLARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin