Tek Bölüm

1.2K 69 29
                                    

Şöminede yavaş çıtırtılarla yanan ateşin hafifçe kızıllaştırdığı geniş, loş salonda koltuğa oturmuş genç kadın, elindeki kitabın sayfalarına dalmış görünüyordu. Bir elindeki kadehteki içki neredeyse halıya dökülecekti, topuz yaptığı kahverengi buklelerinden biri tokadan kurtulmuş, ensesinden aşağıya kaçmıştı-yarı aralık pencereden giren rüzgâr omuzlarına çarpıyordu. Ama genç kadın bunların hiçbirinin ayırdında değil, büyük bir konsantrasyonla, kitabın sayfalarını çevirmeye, her bir satırı dikkatle okumaya devam ediyordu.

"Hâlâ mı?"

Salonun girişinden gelen ani, sert sesle yerinden sıçradı kadın; kadehindeki içki yalpaladı. Aceleyle kitabı kapatıp oturduğu koltukta saklamaya çalışırken, ses tonu yine de sakinliğini korumayı başarabilmişti.

"Sen-uyumadın mı?"

Kapıda duran; siyah, uzunca saçları, esmer, zayıf bir yüzü, kalın kaşları, sert hatları ve karanlıkta bile parlayan dipsiz kuyular gibi siyah gözleri olan orta yaşlı adam cevap vermedi; kollarını göğsünden çözüp koltuğa doğru yürüdü sakince. Genç kadın, kadehini yanındaki sehpaya koydu; adam yaklaşırken, yüzünde meydan okumayla savunma arası bir ifade belirmişti.

Esmer adam, koltuğun on beş santim kadar arkasına yaklaşana kadar yürüdü, sonra durdu, kadının kahverengi, iri gözlerine baktı, iç çekti.

"Granger."

Hermione Granger, çağının en zeki cadısı, ona kızgınlıktan ziyade sitemle, kaygıyla bakan gözlerden kaçınmak için başını eğdi.

"Ben-roman okuyordum."

Severus Snape, ki Hermione'nin yalan söyleyemeyeceği tek insandı, elini uzattı, kitabı istedi. Kahverengi saçlı genç kadın, başka çaresi olmadığından kitabı çıkarıp verirken, adama inatçı bir bakış attı.

Kitap, eski iksirler hakkında, oldukça kalın bir taneydi-siyah saçlı adam, hızla sayfalarını karıştırdıktan sonra kapattı ve kendisini izleyen Hermione'ye baktı.

"Bırakacağını söylemiştin." diye tekrarladı, bu kez daha alçak sesle-ama hâlâ bariz bir sitemle. "Yeterince hazırlandın, Hermione."

Hermione tereddüt etti, ama sonra omuzlarını dikleştirdi.

"Uykum gelmedi, ben de devam ettim-neden buna taktın ki-ne yaptığımı biliyorum ben." Sesine, büyük bir mesele olmadığını söyleyen bir hava katmaya çalışmıştı, ama Snape kaşlarını kaldırmadan önce bile, beceremediğini biliyordu.

"Saat sabahın 5'i." dedi siyah saçlı adam alçak, ama hiddetli bir sesle. "8'de görüşmeye gideceksin-senin amacın ne, Hermione? Uykusuzluktan bayılıp St. Mungo'luk olmak mı? O zaman bu kadar kendini hırpaladığın işi alabileceğini mi sanıyorsun?"

"Ne, şimdi de benim için endişelenmeye mi başladın?" Hermione ayağa kalkıp onun karşısında dururken, kendisi de öfkelenmeye başlamış gibiydi. "Akşam bana kapının yerini gösterirken pek de o kadar umurundaymışım gibi değildi, Severus!"

Bir sessizlik oldu. Severus Snape, tıpkı onun gibi, son kavgalarını (Hermione'nin, altı aydır gizli sürdürdükleri ilişkiyi ilan etme isteği yüzünden çıkmıştı, ondan önceki son üçü gibi) hatırlarken bakışları karardı-konuştuğunda, sesindeki öfke yerini savunmaya bırakmıştı.

"Gerçekten onu kastetmediğimi biliyorsun." dedi, dudaklarını neredeyse hiç kıpırdatmadan. Hermione kollarını göğsünde kavuşturdu, çenesini dikleştirdi.

"Kastetmemiş olman söylendiği gerçeğini değiştirmiyor."

"Granger-"

"Adım Hermione, lanet olsun-adımı söylemeye bile tenezzül etmiyorsun-"

Ondan daha uzun olan adam, cümlesini tamamlamasına fırsat vermeden eğilip genç kadını hızla kendisine çekti, Hermione, dudakları birleşmeden bile önce, şaşkınlıktan susmuştu.

Bir anlığına öfkesini unutup kendisini öpüşmeye bıraktı, sonra Snape yavaşça geri çekildiğinde, hızlanmış nefesine ve hemen burnunun ucundaki karanlık gözlere rağmen, lafını unutmamıştı.

"-ve nasıl olur da beni umursadığına inanmamı beklersin?"

Orta yaşlı adam, onun kavga azmine dudağının kenarında kıvrılan yarım bir gülümsemeyle yanıt verirken, genç kadını bıraktı, Hermione hemencecik geriledi.

"Öyle dediğim için üzgünüm. Ama bunu sonra konuşabiliriz-Hermione... Şimdi yatıp uyuman ve kendini daha fazla çalışmaktan alıkoyman lazım. Yoksa yarın o iş görüşmesinde, herkesi büyüleyebileceğin beynin işlemez halde olacak..."

Hermione ona hakarete uğramış bir bakış attı.

"Beynim her zaman-"

"Hemen uyumaya gitmezsen zor kullanmak zorunda kalacağım." Snape, geceliğinin cebinden çıkardığı asayla onun sözünü kesti, taviz vermez bir üslubu vardı. Hermione gözlerini devirdi, ama sonra ciddileşerek ona baktı.

"Korkuyorum." diye fısıldadı dürüstçe. "Bu işi sahiden çok istiyorum ve-"

"Ve alacaksın." Snape, kesin bir sesle yanıtladı. "Senden daha iyisini bulamazlar, kimse bulamadı. Şimdi git ve uyu-itiraz istemiyorum Granger."

Hermione, hafifçe gülümseyerek ona baktı, sonra, salondan çıkmak için yürümeden önce "Biliyorsun," dedi. "Artık öğretmenim değilsin."

Snape, bir homurdanmayla onayladı.

"Hâlâ itiraz istemiyorum."

Hermione hafifçe güldü, sonra uzanıp onu yanağından öptü.

"Haydi o zaman..."

Snape, bundan memnun olarak onun kendisini salondan dışarı, yatak odalarına götürmesine müsaade ederken; Hermione ona, kendisine itiraz edilmesinden gizli gizli hoşlandığını bildiğini söylemekten vazgeçti.


Eski İksirlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin