ZARF

176 7 0
                                    

Alarmımın ötmesiyle tatlı uykumdan uyandım. Yatakta doğrulup odama şöyle bir göz attım. Bunu her sabah yaparım vazgeçilmezlerimdendir de. Baya geniş bir şekilde esneyerek yatağımdan (ne yazıkki) kalktım. Boy aynamın karşısına geçip söyle bir kendime baktım; koyu kahve saçlarım hafif kabarmış, dudaklarım hafif şişmiş, üst pjamamın bir omzu düşmüş, gözlerimin etrafı çok hafif kızarmış. Kisacası öcü gibi görünüyordum.

Sonunda kendime bakıp daha fazla moralimi bozmaktan vazgeçip, banyoma gittim. Kapıyı açıp içeri girdim ve yavaşça kapıyı geri kapattım. Bu sefer aynaya bakmadan direkt duşa kabine girdim. Uyuşuk uyuşuk üstümü çıkarıp sıcak suyu ayarladım ve sıcak suyun altına girdim.

Duştan çıkalı nerdeyse yarım saat oldu ama ben hala kurutma makinesi arıyorum. Bornozum cüzudumdaki bütün suyu emdiği için su gibi ve ne kadar yaza girmiş olsakta ben üşüyorum. Evin altını üstüne getirip koştura koştura odama çıktım. Son bir yer, sadece bir yere daha bakıcam... orasıda yatağımın altı oluyor. Artık ordanda çıkmazsa isyan.
Bornozumun arkasını tutp yavaşça eğildim. Elimi yatağın altına soktum. Elimi yoklaya yoklaya gezdirmeye başladım.
Benden pes. Bir kurutma makinasını bile bulamayan benden pes! Elimi kendime doğru çekerken, elim kablo gibi birşeye deydi. Kabloyu tutup kendime doğru çekmeye başladım. Yatağın altından çıkardığım şeyin kurutma makinem olduğunu gördüm. Kurutma makinemi elime alıp kalkıyodum ki, yerde birşey daha olduğunu fark ettim. Bir zarf.
Kurutma makinesini çekerken çıkarmış olmalıyım. Kurutma makinesini yatağımın üstüne bırakıp zarfı elime aldım. Zarfı ters çevirip arkasındaki yazıya baktım; İyiki doğdun canım kızımız. Umarız hediyeni beyenirsin... Annen ve Baban.

İyide doğum günüme daha bir hafta var. Sonuçta ben 26 Haziran'da doğduğuma ve bügün ayın 19'u olduğuna göre... Acaba geçen doğum günümden mi kaldı ki? Ama annemle babam niye vermesin ki o zaman? Ayyyy sabah sabah beynimi patlattım, hemde ıslak bir kafayla.
Elimdeki zarfı çalışma masamın üstündeki kitaplardan mavi olanının içine sokup, kurutma makinasını elime alıp fişe taktım. En sıcak olan havaya ayarlayıp saçıma tuttum. Saç köklerim resmen alev aldı ama soğuk ve ıslak saçlar yerine, sıcak ve kuru saçlar tercih ediyorum.

Saç kurutma işlemim bittikten sonra (sonunda) hala daha üstümde duran bornozu değiştirmek için dolabımın önüne geçtim. Dolabın kapağını açmadan önce derin bir nefes aldım ve dolabın kapağını açtım. İlk önce iç çamaşırlarımı çıkarıp yatağımın köşesine koydum. Yeniden dolaba dönüp gözüme kestirdiğim siyah, kısa, yırtık olan kot şortu alıp onuda yatağıma bırakıp yeniden dolabıma döndüm. Asker desenli dar, giydiğimde şortumun iki parmak üstünde duracak bir askılı badi ve siyah yarım kollu uzun bir hırka çıkarıp yatağımın üzerine koydum. Altınada sarı botlarımı çıkardım. Biliyorum yaz ama bot giymeyi çok seviyorum.

Hala bornozla durduğumu fark edip iç çamaşırlarımı üstüme geçirdim. Şortumu, badimi, hırkamı ve botlarımıda giyip boy aynamda şöyle bir kendime baktım. Gayet şık olmuştum ama saçım hala kabarıktı. Dudaklarım normaldede biraz şişdir ama aşırı şiş değildir. Aşırı şişlik allahtan gitmiş. Dudaklarım düzeldiğine göre sıra saçlarda. Elime tarağımı alıp yeniden aynanın karşısına geçtim ve saçlarımı güzelce taramaya başladım.

Tarama işlemim bittikten sonra elimle saçlarımı savurup aynanın önünde kendime dikkatlice baktım. Gayet hoş duruyordum ama... elime siyah lastik tokamı alıp saçlarımı tepeden bir at kuyruğu yaptım. Evet, kesinlikle böyle çok daha hoş duruyordum.
Aynaya bakmayı bitirip komidinin üstündeki telefonumu ve cüzdanımı alıp ceplerime koydum. Odamın kapısını açıp odamdan çıkmadan saate bir bakış attım. Saat ne ara on bir buçuk oldu ki? Her neyse. Saati umursamayıp odamın kapısını kapattım ve merdivenlere yöneldim.
Merdivenleri hoplaya zıplaya inip mutfağa girdim. Annemle babam kahvaltı masasına oturmuş telaşlı telaşlı bir şeyler konuşuyorlardı. Babam beni fark edince sustu ve hala konuşmakta olan anneme dönüp kaş göz işaretleriyle benim geldiğimi anlatıp tekrar bana döndü ve gülümsedi. Annemde aynı şeyi yapınca tek kaşımı kaldırıp kahvaltı masasına oturdum ve annemle babama şöyle bir göz attım.

"Günaydın." dedim. Hala tek kaşım kalkık olduğu için babam birşeylerden şüphelendiğimi anlayıp soğuk terler akıttı. "Sanada günaydın kızım." Annem o kadar panik bir sesle söylemiştiki az daha ben bile sebebini bilmediğim bir şey için panik yapacaktım.

"Peki..." dedim ve annemle babama son bir bakış atıp muhteşem krebime döndüm. Tam ağazıma götürüyordum ki babamın anneme söylediği şey üzerine babama döndüm; "Ne dersin Melek şu büyük sürprizi kızımızada söyleyelim mi artık?" Hangi sürprizden vahsediyor bunlar?

"Ama Mahzar hayatım, hani haftaya açıklayacaktık?" Neyden bahsediyor bunlar? Deliricem şimdi ya!

"Hayatım, Masal'dan daha fazla saklayamayız. Bunu sende biliyorsun." Kesin kötü bir şey var. Kesin.

"Tamam, söyleyelim o zaman." Eyvah büyük bomba geliyor. "Bak tatlım," babam derin bir nefes alıp devam etti. "Biliyorsun ki haftaya doğum günün. Yirmi yaşına giriceksin. Annenle kızımız en çok ne ister acaba diye düşündük ve seni Güney Kore'ye, arkadaşların Doğa ve Yaprak'la yollamaya karar verdik. Odanda, yatağının altında bir zarf bulucaksın. Zarfın içinde üç Güney Kore bileti var. Ama sadece gidiş. Biz düşündük ki, arkadaşlarınla orda bir meslek edinip yaşarsınız. Aynı abin gibi. Sonuçta Güney Kore hayallerinizin ülkesi. Ama paranızı işinizden kazanıp evi siz tutacaksınız. Dediğim gibi sadece gidiş, dönüş bileti yok." Dedi ve derin bir nefes daha aldı babam.

Bir dakika, bir dakika Güney Kore mi? Sadece gidiş bileti mi? Ev mi? İş mi? Arkadaşlarımla Güney Kore'de yaşamak mı? Tamam sakinim. Galba buna alışabilirim. GÜNEY KORE'YE GİDİYORUZ!

♡Sonunda Kore♡Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin