İstanbul... Güzel olduğu gibi bir o kadar da iğrençliklerle dolu şehir... Ve ben aptal bir okul için ailemi, doğup büyüdüğüm şehir olan Ankara'yı bırakıp buraya gelmek zorunda kaldım. Geride kalmış olan 8 saat içinde gerçekleşmişti zaten bunlar. Işıktan gökyüzündeki yıldızları kapatan bu şehirde yaşayacağım apartman dairesini arıyorum. Saat şuan 22.49 ve ben henüz aradığım evi bırak, sokağını bile bulamadım. Beceriksiz değilim, sadece burası biraz karışık.
Evi aramaya devam ederken, arkamdan gelen ıslık sesleriyle tüylerim diken diken oldu. "Şşt güzelim bekle biraz." İçtikleri apaçık ortadaydı. "Vay be bir de takmıyor, şşt yavrum beklesene biraz." Bu iğrenç, aynı zamanda ürkütücü sesleri duyar duymaz adımlarımı hızlandırdım. Aynı kelimeleri söylediklerini duyunca koşmaya başladım. Arkamda olmadıklarını hissettiğim zaman, adımlarımı yavaşlatıp duvarın dibine oturdum ve nefes alış-verişimi düzenlemeye çalıştım.
O kadar yorgundum ki ayağa kalkınca başımın dönmesiyle bir arabaya çarptım ve kahretsin ki arabanın daha önce görmediğim alarmı ötmeye başladı.
"Şş lütfen sus araba ne olur sus, off kahretsin... Kes şu lanet sesini hadi ama hey sus lütfen." gibi saçmalıklarla arabayı susturmaya çalışırken, arkamda birinin olduğunu bilmiyordum.
"Tamam sustuğuna göre artık tüyebilirsin ufaklık." sesi duyar duymaz yerimden zıplayarak arkamı döndüm ve oldukça kaslı bir bedenle bütünleştim.
"Şey ben bilerek yapmadım özür dilerim. Ayrıca ufaklık mı? 17 yaşımdayım ben öküz!"
"Haklısın bence de ufaklık değil, ukala!"
"Ukala öyle mi? Ya şu koskoca şehirde evini ararken kaybolan bir kıza böyle bağıra çağıra nasıl hakaret edersin. Sensin ukala!"
"Ne? Nasıl bir geri zekalısın sen? Evini nasıl kaybettin."
"Buraya yeni geldiğimi bilmeni isterim."
"Off uğraşamayacağım senin gibi ufaklıklarla, iyi akşa... Ne iyisi be, kötü akşamlar." dedikten sonra ilerlemeye başladı. Arkasından koşup koluna yapıştım.
"Dur, dur lütfen. En azından bu sokağa nasıl ulaşabileceğimi söyle." elimdeki kağıdı uzattım.
"Oha be buradan nasıl bu kadar uzaklaşabildin? Off atla arabaya ben bırakayım bari."
İhtiyacım olmasa o arabanın kapı kolunu bile ellemezdim ama cidden kaybolmuştum. Arabanın kilidini açtığı zaman sürücü koltuğunun yanındaki koltuğa oturdum.
***
"Şey ben teşekkür ederim gerçekten, bu arada ben Asya, buraya yeni okulum için geldim."
"Bunları neden bana anlatıyorsun? Hayır yani merak ettiğimi falan mı sanıyorsun? Çünkü hayır, etmiyorum."
"Öküz olduğunu söylemiş miydim? Öküz değil ultra öküzsün hatta. Sadece adını öğrenmek istiyorum, burada tanıdığım tek kişisin. Lütfen geri zekalılık yapmada söyle adını."
"Kerem, adım Kerem. Oldu mu? Öğrendin mi adımı? Harika şimdi kapat şu lanet çeneni."
'Öküz' diye mırıldandım cevabımı aldıktan sonra. Kerem adlı şahısı incelemeye başladım. Siyah-kahverengi renkleri arasında dalgalı saçları, kahverengi gözleri ve bütün bunlara bunlara uygun bir suratı vardı. Unutmadan Ayı gibi kasları da var tabi. Sanırım benim yaşlarımda olsa gerek. O kadar öküz ki, adını bile zor öğrendim adamın. Neyse ne. Umrumda mı? Hayır.
Aradığım sokağa geldiğimizde hiç bir şey demeden arabadan inmek için kapıya yöneldiğimde kilitli olduğunu fark ettim.
"N'apıyorsun sen ya? Aç şu kapıyı." Bir kaç saniye yüzüme baktıktan sonra, elini uzattı "Tanıştığımıza memnun oldum küçük hanım."
"Memnun oldum öküzcüm" dedim elini sıkarak. Arabadan indim ve arkadan sırt çantamı aldıktan sonra 2. kata çıktım. Kerem gitmişti zaten. Evin anahtarlarını babam bana Ankara'da vermişti. Kapıyı açıp içeri girdim.
Evin içerisinde zaten eşyalar vardı. Babamın burayı satın aldığını biliyordum. Okul masraflarını oradan karşılayacaktı. Bana sadece kendi masraflarım kalıyordu. Bunu da okul dışında ufak bir cafede falan çalışarak halledebilirdim.
Evi biraz gezdikten sonra odama geçtim. Çantamdaki kıyafetleri yatağa döktükten sonra dolabın kapağını sürükleyerek açtım. Bir dakika? Dolabın içi ağzına kadar kıyafetle dolu. Üstelik berbat falan değil, tam tarzım kıyafetler. Yine de geceliklerimi çıkardım ve yatağa uzandım. Şanslıyım ki yatağımın yanında priz var.. Telefonumun şarjının %11 olduğunu fark ettiğim zaman sarja taktım. Saat 01.34 olmuştu ve uykulu gözlerim bana işkence ediyordu. Gözlerimi sıkıca yumdum ve uyumak için saniyelerin geçmesini bekledim...
Düşündüğüm saniyelerin geçmesi hiç de zor olmadı ve kolayca uykuya daldım.