"Sanırım âşık oldum!" kelimeleri döküldü dudaklarımdan onu gördüğüm ilk an. Yaklaşık yedi yüz seksen dokuz kızın daha aynı şeyleri okulun ilk haftasının değişik gün ve saatlerinde düşünmüş olabileceğinden habersizdim. Ama elbette öğrenmem uzun sürmeyecekti. Elif dirseğiyle beni dürterken ben trans halinde onu izliyordum. Güneşin kumral hafif dalgalı saçları üstünde dans edişini, gözlerindeki muzip pırıltıları, hafif ama gamzesini ortaya çıkarmaya yeterli olan kendinden emin gülüşünü ve bir lise öğrencisi için fazlasıyla kusursuz fiziğini. Fizik derken dersten bahsetmediğimin altını çizmek isterim ki aslında daha sonra fizik, kimya, matematik, edebiyat ve hatta resim derslerinin de kusursuz olduğunu öğrendim.
Aslında bu çocuk gerçek olamayacak kadar mükemmeldi ve ben yüzümde hayranlık dolu aptal bir gülümseme ile tüm bunların rüya olduğundan şüpheleniyordum ki olmadığını ansızın kafama çarpan basketbol topuyla anlamış oldum. Güçlü çarpmanın etkisi ile sarsılan cılız bedenim dengesini kaybedip yere savrulduğunda beyin sarsıntısı geçirdiğime yemin edebilirdim. Gözlerimi kamaştıran parlak güneş ışığı ile arama giren gölgenin sahibinin Koray olduğunu fark ettiğim an beyin sarsıntısı geçirmiş olma ihtimalim tüm önemini kaybetti. Hatta komaya girmiş olsam bile ömrümün geri kalanını komada ve bu rüyayı görerek geçirebileceğimi düşündüğümü hatırlıyorum.
Samimi bir tebessümle elini uzatmış iyi olup olmadığımı sorduğunda etraftan yükselen kahkaha sesleri umurumda olmayacak kadar büyülenmiş durumdaydım. Hep yeşil gözlü birine âşık olacağımı hayal etmiştim. Ya da en azından mavi ama onun bal rengi gözlerine bakarken diğer tüm renklerin abartıldığını anlamış oldum. Bundan sonra güzel gözlerin tanımı kesinlikle bal rengini içerecekti. Daha da çok özel olmak gerekirse güzel gözlerin tek bir tanımı olacaktı: Koray'ın gözleri.
Gözlüğümü işaret parmağım ile geriye doğru itip tekrar ait olduğu yere yerleştirirken muhtemelen çoktan şişmeye başlamış başımın gayet iyi olduğu konusunda yalan söyledim. Elimi onun avcuna koyup beni ayağa kaldırmasına yardım ederken gülümsemek istediysem de diş tellerimin varlığını hatırlayarak dudaklarımı birbirinden ayırmamaya özen gösterdim. "Emin misin? İstersen revire gidelim," dediğinde bu fırsatı kaçırmamak için biraz rol yapmaya karar vermiştim ki arkadan gelen ses ile irkildim.
"Amma da abarttın ha Koray! Alt tarafı kafasına top çarptı kamyon değil. Hem ayakları gayet iyi görünüyor kendi başına gidebilir bence. Değil mi?" diye sordu okulun en güzel, en popüler ve en cadaloz kızlarından biri olan Tuğba. Sorusuna cevap vermediğimi görünce yanımdan yürüyüp önüme geçti. "Değil mi?" diye tekrarladı sorusunu imalı bir şekilde. Sanki "hayır, gidemem" dersen başına geleceklerden ben sorumlu değilim ama başına gelecekler olduğunu garanti ederim gibilerinden bir ses tonuyla. Bakışlarımı kaçırarak çaresizce, "Evet" diye mırıldandım.