Çoğu zaman yaptığım gibi sadece beş dakika süren bu teneffüsü de sınıfta oturarak geçirmeyi tercih etmiştim. Defterime anlamsız şekiller karalıyor okulun sonuna yaklaştığımız bu günlerin bir an önce bitmesini istiyordum. Pencere kenarında Buğra ile konuşan Seda nın attığı kahkaha inletti birden sınıfı, istemsiz olarak ben de gülümsedim. Seda'yı çok severdim kahkahasız geçmeyen günü yoktu. Bu kız bu enerjiyi nerden buluyordu gerçekten çok merak ediyordum. O sırada Emre kapıda göründü elindeki çikolatayı gösterip Mell senin için dedi ve bana doğru attı. En sevdiğimden,bu çocuk beni iyi tanıyordu teşekkür ederken ders zili çaldı ve sıkıcı geçeceğine emin olduğum bir fizik dersiyle daha başbaşa kaldım. Neyseki öğle arasından önceki son ders olduğu için biraz daha çekilebilir oluyordu. Bana saatler gibi gelen kırk dakikanın sonunda nihayet ders bitmişti. Tam cüzdanımı almış kantine inerken Yağız beni ve Emre'yi yanına çağırdı. Neler duydum bi bilseniz diye söze başladı. Dün gece bize babamın büyük amcası geldi kalenin içinde tonla altın varmış arkadaşı bunlardan bi kaç tanesini bulup bu işlerle ilgilenenlere satmış şimdilerde paraya para demiyormuş. Babamın amcasına göre kalenin içini gösteren bi harita bile varmış diye devam etti sözlerine. Oğlum inanma bunlara diye araya girdim ne altını ne hali ya efsane bunlar efsane hem içinin bataklık olduğunu söylüyor herkes sen de biliyorsun dedim. Emre de oraya girenlerin bi daha çıkamadığından bahsetti. Gerçekten Bitlis kalesiyle ilgili bu efsaneleri bilmeyen yoktu. Ben de bi kaç kere kalenin önünden geçmiş bi kaç merdivenin ardından küçük bir girişi olan bu kalenin içinde ne olduğunu her zaman merak etmiştim. Tabi anlatılan onca şeyden sonra oraya girmeye cesaret etmek mümkün değildi. Bunlardan beni en çok dehşete düşüreni bir grup askerin komutanlarıyla beraber oraya girdiği ve bi daha hiç birinden haber alınamadığı olmuştu. Bu yüzden kalenin önünden her geçtiğimde korkum merakımı bastırıyor anlatılanları aklıma getiriyordu. Beni bu düşüncelerimden çekip alan Emre oldu Yağız a, bırak bu işleri abi midem kazındı bi şeyler yiyelim dedi ve üçümüz kantine doğru yol aldık.
Yağız'ın suratı düşmüş, anlattıklarıyla ilgilenmeyince bayağı bozulmuştu. Omzuna bir yumruk atıp "Asma suratını be saçma sapan şeylere inanıyorsun sonra da bize atar yapıyorsun" dedim. Emre de destek verdi bana. Zaten üç yıl boyunca hep yanımda olmuş, beni hep desteklemiş ve girdiğim her tartışmada beni savunmuştu. Lisede ilk tanıştığım kişiydi Emre. Uzun boyu, dağınık kumral saçları ve daha önce kimsede görmediğim derin mavi gözleriyle sadece sınıfın değil tüm okulun favorisiydi. Yağız'a gelince onun için macera olsun yeterdi. İzlemediği macera filmi, okumadığı Jules Verne kitabı kalmamıştı. Bir keresinde okulun bahçesinde hazine var söylentilerine inanmış ve oldukça eski olan okulumuzun bahçesini kazmıştı. Müdür yardımcısı durumu görünce ceza olarak bir saat boyunca kazdığı çukurun içinde bekletmişti. Artık tövbe ettiğini bu işleri bıraktığını söylese de akıl tutmuyordu işte.
Ertesi gün Yağız'ı, Buğra ve Seda'ya kaledeki hazineleri anlatırken yakaladım. Ben yine mi yaa diye söylenirken Seda bayağı ilgilenmişe benziyordu. Buğra ise çoktan zengin olma hayalleri kurmuş bilmem kaçıncı yatını almanın peşindeydi. O sırada yanımıza Elçin geldi. Bana oldukça yapmacık gelen gülümsemesiyle "Ne kaynatıyorsunuz bakalım" dedi. Bu kızdan nefret ediyordum. Mini eteği, on kilo makyajı, dipleri siyah olan sarı saçları ve nerdeyse ağzından hiç çıkarmadığı sakızı ile sürekli burnumun dibinde bitiyordu. Emre'nin peşinde kıl kuyruk gibi dolanması da ona olan nefretimi ikiye katlıyordu. İnsanların açığını yakalamak için uğraşan sonra herkese yayan pisliğin tekiydi. O gelince Yağız sustu. Ben de "Hiç konuşuyoruz öyle" dedim. Onun ağzına laf vermeye niyetim yoktu. Şu çukur meselesi tam unutuluyor derken olur olmadık yerde lafını açıp hem benim hem de Yağız'ın canını sıkıyordu. Sınıfta kimsenin onu sevmediğine eminim. Gıcık Mert hariç tabi. Hani derler ya tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş diye tam öyle işte. Mert hocalara sürekli yalakalık yapar, onlar sınıfa gelmeden çantalarını taşır ve kopya çekmekten başka bir işe yaramaz. Bundan bi ay önce kimya sınavında yakalanacağını anlamış ve kopya kağıdını Emre'nin sırasına koymuştu. Hepimiz kimin suçlu olduğunu biliyorduk. Buna rağmen bir türlü ispatlayamamıştık. Emre'yi kıskandığını bilmeyen yoktu zaten. Bu ikisi dışında sınıfta sevmediğim ve anlaşamadığım kimse yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hazine Avcıları
AventureBeş iyi arkadaş yıllardır halk arasında dolanan efsanelerin peşine düşerler ve kendilerini hiç beklemedikleri bir maceranın içinde bulurlar.