20 0 0
                                    

-Pardon şuradan bir öğrenci uzatabilir misiniz?

Şu lanet minibüsler her zaman ağzına kadar dolu olmak zorunda mı? Gerçi onunla konuşmak için her gün bana fırsat sağlasa da, bu kadar dolu olması hiç hoş değil. Sanki para için gelmişler dünyaya şu minibüs şoförleri. Of, kusucam. Birisi şu insanlara deodorantin ucuz bişey ve suyun sabunun insana zararının olmadığını anlatabilir mi?

-Rica etsem camı açabilir misin?

Ohh, evet biraz daha oksijen hala yeterli değil. Sırtımdaki öküz yavrusu çantayı çıkartıp ayağımın dibine koysam daha iyi olacak sanırım ama malesef yapamam. Bu kalabalıkta insanların konserve kutusundaki haşlanmış mısırlar gibi üstü üste sıkışmış halde durması hiç hoş olmuyor. Ve o çanta hiç değilse biraz daha serin kalmamış sagliyor. Kışın ortasında dışarıda donarken burada nefes alamayacak kadar sıcak olması garip.

Müsait yerde inmek isteyen birileri var gene. Zaten trafik tıkanmış. Nerde nasıl ineceksin? Kapi açılacak şimdi. Merdivende 4 kadar insan var. Kadın en arka köşede oturuyor ve neredeyse bütün minibüs hareket ediyor. Ah evet bir bu eksikti. Hareket edecek yer yok aslında var da ya hayır o olmaz. Ya şu an o kadını çıktığı yere geri sokmak istiyorum. Onun yüzünden insanlar birbirine giriyor. İtmesene be! Lanet kadın!

-Şey ben çok üzgünüm. Kadın itti de.

Off. Ben çok utandım. Sadece 4 aydır akşamları aynı minibüsle gidiyorduk, her akşam paramı o uzatıyordu. Benden sonra iniyordu. Ara sıra benden önce, nereye gidiyor acaba diye merak ediyordum ama bu merakım minibüsten inince bitiyordu.

+Nerde okuyorsun?

Ha ney bana mi sordu şimdi bu soruyu?

-Benimle konuştuğuna emin misin? Kulaklık takıyorsun da?

+Evet seninle konuşuyorum, ayrıca sen de kulaklık takıyorsun. Ve beni duyuyorsun.

Müzik açık değil ki.

-Sesini kısmıştım da, inenler falan olunca duymak ve olası kazaları önlemek için, pek ise yaradığı söylenemez. Şu insanlar çok sinir bozucu değil mi ya ineceğini yere geldiğinde dur denmez ki, kalkarsin kapıya yanasirsin, inicegin yerden 50 metre önce söylersin değil mi? Ama yoook, illa bu kadar insan bekleyecek stres yapacak iç içe geçecek.

Gülümsedi, o kadar dikkatli bakıyordu ki gözümün içine ona bakmamak için kendimi zor tutuyordum. Nafile, ona bakmaktan alamiyordum kendimi. Kimin lanetini yedim ben ya?

-Çok konuştum değil mi? (bu genelde heyecanlandığımda yaşadığım bir özelliktir. susamam, her ne kadar susmak istesem de.)

+'Ama haklıydın. Gerçekten insanlar çok sorumsuz. Ayrıca soruma hala cevap vermedin.' deyip ufak bir gülücük kondurdu kusursuz mimikleriyle yüzüne. 

Ha, soru mu ne sorusu, hemen geri gitmeliyim zihnimde ne demisti? Nerede okuyorsun? Adımı sormadan bunu sorması garipti, demekki böyle oynuyordu o halde ben de öyle oynamalıydım.

Camdan dışarı baktım, Kalkavan dedim sadece, ineceğimi biliyordu, tek kelime etmedi. Duymamış ya da zaten ineceğim için konuşmamıştır belki de. Ama nezaketen de olsa, iyi akşamlar demesi gerekmez miydi? Öküz bu erkekler, hiç değilse sesini duymuş oldum. Tamam, en büyük merak konum gitti. Bu minik konuşmadan kimseye, günlüğüm de dahil kimseye anlatmamaya karar verdim nasıl fikir ama? Nasıl olsa iyi akşamlar demedi öyleyse konuşmak istemiyordur. Cidden ne saçmaliyorum ben? Onun kurallarına göre oynayacagim dedim. Belki bu da onun kuralıdır. Belki küçük ya da büyük vedaları sevmiyordur? Nerden bilebiliriz ki?

HuzurumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin