Eve gidip kafamdaki soruları düşündüm. Yeni bir hayata başlayabilecek cesaretim var mıydı? Ya gücüm? Psikoloğun dedikleri doğruydu. Yine aynı şeyler olacaktı. Psikoloğum 'bazen ölüm en rahatlatıcı yoldur.' demişti. Bu aralar çok düşünüyordum o konuyu. Ölsem kim ağlıycaktı arkamdan? Annem ve babam iki üç gün en fazla ağlar işlerine devam ederlerdi. Hatta babamın üzüleceğinden emin bile değildim. Yeni çocukları vardı sonuçta. Bu sırada annem geldi işten. 'Psikolog Ahmet beyle nasıl geçti konuşman?' dediğinde psikoloğum canlandı kafamda. 45 yaşındaydı. Ak saçlı, orta boylu, hafif kiloluydu. Sert dururdu ama içi pamuk şeker gibiydi. 'Güzeldi. Ve ben gitmek istiyorum anne. Burada kalmak için bir gram amacım yok. Lanet olsun. Buradaki insanlara bağlı olmaktan nefret ediyorum. İlla kötü kız mı olayım? O zaman merhaba dünya. Ben gidiyorum odama.' dedim ve annemin ne dediğini duymamazlıktan gelip odama gittim.~İki gün sonra
-Hazır mısın dolunaaaaay?
-geliyorum dedim yaa annnnnneeeeee!
-otobüsü kaçırıcazzz amaaa kızım.
-geldim geldim.
Gidiyorduk işte o koskocaman istanbula. Hadi bakalım. Bu sefer kim üzülecek?. İstanbul mu? Ben mi? Göreceğiz işte. Otobüslerin olduğu yere gittik. Evet oradaydı, Antalya-İstanbul arabası. Hemen bindik. Annemle koltuklarımız çok ayrıydı. O en önde sağ tarafta. Ben ise en arka, sol taraf cam kenarındaydım. Yanıma kim gelecek çok merak ediyordum. Bari anlaşabileceğim biri olursa istanbulda yardımcı olurdu. Yanıma kimse gelmediğinden yayılmıştım iki koltuğa da. Tam otobüs kalkacakken biri koşarak otobüse bindi ve bana yaklaştı. Yanıma oturdu. İticilik olmasın diye pek incelememiştim. Ama bir erkeğe göre iyi bir vücudu, fiziği ve duruşu vardı. Yürürken belli ediyordu bunu. Ama düşününce bu bana bakmazdı. Belliydi yani bunun antalya bebesi olmadığı. Bana bakmazdı. Ne diyordum ben böyle. Daha çocuğu tanımıyordum. 'Merhaba' diye bi ses gelince o çocuk olduğunu anladım. Sesinde ukalalılık, iticilik ve çapkınlık vardı. Heyecanlanmışım heralde 'Aleykümselam' dedim. İtici bi gülüş yaptı. Hadi amaaa! Nasıl bu yeşil gözlerinle ve yanık tenli olmana rağmen kumrala dönük sarışın saçlarınla bu kadar tatlıyken kendini iticileştiriyosun o gülüşle. Yalnız dişi de güzelmiş haaa. Bu sırada telefonum çaldı. Arayan Deniz'di.
-efendim deniz
-istanbula gidecekmişsin?
-evet eğitimime orda devam edicem hayırdır deniz noldu merak mı ettin yalnız mı kaldın?
-seni seviyorum
-senin göğsüne burdan godum mu kalp krizinden gidersin git işine bi daha ararsan antalyayı başına yıkarım yürü git deniz
-ya senin o berfin diye bi arkadaşım vardı onun numarasını versene sevgilisi varmı onun?
-Lan karaktersiz şerefsiz benim burda ağzımı açtı---
Yanımdaki telefonumu almıştı. Ve denize ilk bi yarım saat sövdükten sonra 'benim kızla işimiz var sonra ararsan iyi olur. Hatta sen uğraşma biz sizi ararız. Belki.' demişti. Anam. Ben şoh. Neyse. Sakin ol dolunay sakin ol. Anacım ya kıpkırmızı oldu yanaklarım hissediyorum. Telefonu bana verdiğinde 'teşekkür ederim ukala' dedim ve o da 'rica ederim pancar surat.' dedi. La ben bunu döverdim bak şimdi ama uğraşamazdım. Cevap vermeyip göz devirdim. 'Ben Murat' dedi birden. Ters kıza hoşgeldin canım gülüşümü atıp 'sordum mu?' dedim. Ahaahhaahhaha oley. Muratcım tipim değilsin. Esmer varmı esmer??? Bir saat uyumuşum otobüste. Muratla da pek konuşmadık. Yorgundum ve konuşmak istemiyordum. Uyanmışım işte. Murat da film izliyordu. Ve dikkatli baktığımda izlediği film 'incir reçeli'ydi. Vay be bu tipler öyle filmleri izler miydi? Halil sezai bu aralar beni anlayan ikinci adamdı. Birincisi psikoloğumdu. Bu aralar kendimi değiştirecektim. Yeni okulumda beni ezik olarak görmesinler istiyorum. Neyse. Bi dakika bi dakika. Muratın gözünde yaş vardı. Bu fırsatı kaçıramazdım.
-Murat ağlıyo musunnn?
-Yok soğan kaçtı pancar surat' dedi ve güldü.
-Ne soğanı Murat ya
Dediğimde ön tarafımızda oturan bi erkek 'benden geliyo sanırım' diyince istemsizce gülmeye başladım. Adam bozulmuştu. Sustum be tamam. 'Bu arada adım dolunay.' dedim murata. Yine uyumuşum ve uyandığımda moladaydık. Muratın dediğine göre annem birşeyler almaya gitmiş. Otobüste kimse yoktu bi murat bi de ben. Telefonum çaldı. Psikoloğum arıyodu. Açtım.
-nasılsın dolunaycım
-iyiyim Ahmet doktor komutan hazretleri dediğimde muratta bende güldük.
-bende yarın otobüse biniyorum dolunay hanım hasta hazretleri dediğinde büyük bir kahkaha attım. Genel şeylerden konuştuktan sonra telefonu kapattım. Murat hemen 'doktor derken?' dedi. 'Psikoloğum kendisi. Bir senedir yaşadıklarım ağır geldi. İntiharı falan denedim o yüzden. Soru sorma sus.' dediğimde yüzünde tuhaf bir ifade vardı. Ne dediğini duymamak için kulaklığımı takıp gözlerimi kapadım. İki saat sonra uyandım ve otobüsten indik. Bakırköy taraflarında bi evimiz varmış. Bu arada murat bi not bırakmış çantamda. "İstanbul rehberin olmak istiyorum. Seni yeni insanlarla da tanıştırırım hem numaramı yazdım mesaj atarsın:D" lazım olabilirsin Muratcım doğru. Eve gittik. Eskisine göre daha küçüktü. Ama bir çatıkatı vardı. Hemen oraya sahiplendim. Mükemmeldi. Bi tane büyük bir balkonum vardı. Lavabo ve küçük bir mutfak. Yerleştim. Okullar sömestır tatiline girmişti. Ama yine de merak ediyordum. Koleje gitmek istemediğim için devlete yazdırmıştı annem.