Sıcak bir yaz günü. Elimde tuttuğum limonata sanırım beşinci bardak. Diğer elimde televizyon kumandası, sürekli ileri tuşuna basıyorum, bakacak hiçbir şey yok. Sanırım ilk defa yaz tatilini bu kadar sıkıcı ve yalnız geçiriyorum.
Ben, Asya Yazıcı. On yedi yaşında, ailesini araba kazasında kaybetmiş, sıradan bir hayatı, normal arkadaşlık ilişkisi olan birisiyim. Kendimi bildim bileli bu kasabada yaşıyorum.
Kapının çalması ile elimdeki bardağı masanın üzerine bıraktım ve kapıya yöneldim. Karşımda, kahverengi saçlı, kahverengi badem gözlü bir çocuk duruyordu. Yüzüme bile bakmadan cümlelerini söyledi.
"İşe kabul edilmişsin, yarın sabah sekizde kafede ol!" Dedi. Hiçbir şey söylememe izin vermeden arkasına bile bakmadan gitti. Kapının önünde duran motoruna atladı ve yavaş yavaş gözden kayboldu.
Çocuğun tavrına mı sinirlensem yoksa işe kabul edildiğime mi sevinsem? Sevinmek daha mantıklı geliyor. Kaç aydır aradığım işi buldum sonunda! Özge olsa, "Basit bir garsonluk için seviniyorsun" derdi. Ama basit değil. Denizin tam karşısında bir mevkide bulunduğu için, çok fazla müşterisi oluyor. 10'dan fazla garson çalışıyor ve parası da baya iyi.
Önceden güzel bir hayatım vardı. Ailecek para sıkıntısı çekmezdik. O kadar çok zengin de değildik, o kadar yoksul da, orta gelirliydik işte.
Telefonuma gelen mesaj sesi, beni geçmişten çekti ve aldı. Kim diye düşünmüyorum, ya Özge'dir ya da kampanya mesajları. Telefonumu elime aldım ve tuş kilidini açtım. Tahmin ettiğim gibi; Özge.
"Hemen bize gelmen lazım!" Ne oldu acaba? Bu kız beni durduk yere çağırmazdı, önemli bir şey olsa kendisi gelir anlatırdı.
"Hemen geliyorum." Diye yanıt verdim. Ciddi anlamda fazlasıyla merak etmiştim. İçimden umarım kötü bir şey olmamıştır diye diliyordum.
Özge, benim en yakın arkadaşım. Sanırsam beni yürekten seven tek arkadaşım. Aynı burç olmamıza rağmen çok iyi anlaşıyoruz. Aynı okulda ve aynı sınıfta olmamız da ayrı bir avantaj. Özge'nin simsiyah saçları, yeşil gözleri var, çevresindekiler onu güzel bulmasına rağmen o kendini beğenmiyor, abisi ile birlikte yaşıyor ve tam anlamıyla futbol hastası, atarlı olmasını saymıyorum bile!
Odamın kapısının arkasında askı da asılı olan kot gömleğimi aldım, yatağın üstünde duran siyah şortumu da. İlk defa bu kadar hızlı hareket ediyordum. Aşırı bir acele ile şortu bacaklarımdan geçirdim ve fermuarını çektim. Tekrar aynı hızla gömleğimin düğmelerini ilikledim ve aynanın karşısına geçtim.
Saçlarım sarıydı, gözlerim kahverengi ve şebek bir yüz ifadem vardı. Kaşlarım biraz kalındı ama o kadar güzel duruyordu ki, bugün kendimi nedense güzel buluyorum. Makyajdan pek hoşlanmam fakat rujlardan vazgeçemem. Elime pembe rujumu aldım ve dudaklarıma götürdüm.
"Alt tarafı bir ev gezmesine, gidiyorsun!" Diyordu bir yanım. Ama ben böyleydim. Süse makyaja önem vermezdim ama bende rujun yeri başkaydı.
Elime tarağımı aldım ve saçlarımı taramaya başladım. Saçlarımı çok fazla beğeniyordum, belime kadar uzanıyorlardı ve sarı renk ayrı bir hava katıyordu. Ellerimle saçımı topladım ve tepeden dağınık bir topuz yaptım. Salona geçip telefonumu aldım.
Sırf merak için 40 derece sıcakta dışarı çıkıyordum. Yoksa imkânı bile yok. Kapıyı açtım ve dışarı çıktım. Çoğu kişi yaşadığı yerden nefret eder ama ben edemiyorum, etmiyorum. Çünkü burada benim anılarım var, ona saygısızlık olur değil mi? Derin bir nefes alıp, yoluma devam ettim.
Evlerinin önüne geldiğim de tam zile bacaktım ki adımı duydum.
"Asya!" Özge'nin sesi.
"Neredesin?" Diye havaya doğru bağırdım.
"Arka bahçede!" Cevabıyla soruma yanıt aldım. Merdivenlerden atlayarak indim, ince uzun taşlık yoldan geçtim ve arkaya bahçeye ulaştım. Özge, beyaz bir minderin üzerinde oturuyordu ve sevinç çığlıkları atıyordu.
"Ay, geldin mi?" Dedi. Gelmeseydim burada olur muydum?
"Hayır, halüsinasyon görüyorsun. Manyak, gelmeseydim burada olur muydum?" Dedim. Kıkırdadı. Beni kolumdan çekti ve pembe mindere oturtturdu.
"Ne bu sevinç, Özge?" Dedim. Özge, ufak şeylerle mutlu olurdu ama bu kadar da abartmazdı. Kesin büyük bir olay oldu.
"Güney varya..." Ah, Güney! Liseye geçtiğimizden beri bu çocuğa âşık. Ne kadar belli etmese de, peşinden çok koştu. Demek sonunda amacına kavuştu.
"Ne olmuş Güneye?"
"Yarın öğlen 12'de Sahil Boyu Kafe'de buluşacağız!" Dedi. Benim çalışacağım kafe! Yarım saat içinde iki sevinçli haber! Aman ne hoş!
"Benim de sana bir haberim var." Dedim. Bakalım nasıl karşılayacak?
"Ne oldu? Yoksa aşık mı oldun? Biliyordum, biliyordum! Sonunda böyle bir şey olacağını biliyordum." Dedi. Ne zaman sevinçli haber verecek olsam, birine âşık olduğumu düşünüyordu fakat her seferinde yanılıyordu.
"Hayır, âşık olmadım. Yarın buluşacağınız kafede işe başlıyorum ama!" Dedim.
"Bu, çok güzel bir haber!" Dedi. Boynuma sarıldı. İşte biz böyleydik, her şeye gülen ve ufacık şeylerle mutlu olan. Bizi biz yapan buydu galiba, doğallığımız.
"Bak aklıma bir şey geldi." Dedi Özge.
"Ne?" Dedim. Yeni bir çılgınlık?
On yedi yaşındaydık, bazıları için en lanetli yaştır ama bizim için en güzel yaş. Her türlü çılgınlıkları yaptığımız yaşa, yeni bir çılgınlık daha ekleniyor. Market arabasıyla ana caddede dolaşmak. Kulağa garip ve tehlikeli gelebilir ama çok çılgınca!
Özge, arabanın içinde oturuyor ve marketten aldığımız abur cuburları yiyor, tabii bana da vermeye çalışıyor... Ben ise sol ayağımla arabanın altında bulunan demire çıktım, sağ ayağımla ise birkaç kez ittim. Artık trafiğin içindeyiz ve herkes bize bakıyor. Garip ama eğlenceli!
--
Alarmın sesi ile uyandım. Okullar kapandığından beri bu sesi duymuyordum ama artık tekrar duymaya başladım.
Yüzümü yıkadım ve dişlerimi fırçaladım. Dolabımın önüne geçtim. Orada çalışanlar siyah pantolon ve beyaz gömlek giydiklerini görmüştüm. Direk siyah pantolonlumu ve beyaz gömleğimi aldım ve üzerime geçirdim.
Ardından aynanın karşısına geçtim üzerimi düzelttikten sonra saçlarımı taramaya başladım. Saçlarım düz bir hal aldığında elimdeki tarağı bıraktım, ne olur ne olmaz diye bileğime bir tane toka geçirdim. Olmazsa olmazım, ruj. Kırmızı rujumu aldım, önce alt dudağıma sonra üst dudağıma olacak şekilde sürdüm. Son kez aynaya baktım ve çantamı aldım. Sanırım hazırdım. Ah, işte başlıyoruz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
17
Teen Fiction© Tüm hakları saklıdır. -- Belki en güzel yaştır 17, belki en kötü. Maceranın yaşıdır, iyiliğin yaşıdır, kötülüğün belki. Güzelliğin, yaşıdır, çirkinliğin. Arkadaşlığın yaşıdır, dostluğun. Gerçeklerin yaşıdır, yalanların. Doğrunun yaşıdır, yanlışla...