"Orada! Koşun!" Köpekler emri veren adama eşlik ederek uludular. Hızımı arttırdım, her saniye kendi ölümüme koşuyorum sanki. Ciğerlerim yanmaya başladığında arkama dönme riskini göze aldım, hala kaçabilme şansım vardı.
Önüme çıkan büyük, devrilmiş ağacın gövdesinin üzerinden uzun bir sıçrayış yapıp arayı açtım. "Lanet olsun." dedi sesi artık o kadar yakın gelmeyen bir adam, leş gibi suratını buruşturduğunu biliyordum. Onlardan kaçmıştım.
Bacaklarım beni daha fazla taşımayacağının sinyalini verdi, yine de kendimi zorladım. Çıplak ayaklarıma batan dikenler ve sert toprak kanıma bulanmıştı, acıdan gözlerim dolmuştu. Tutunduğum tek şey keskin yanık kokusunun artık uzakta kalmış olmasıydı.
Hiçbir şey yanmış insan eti kadar korkunç kokamazdı.
Ve ben, artık hiçbir şey yapamayacağımı bildiğimden sadece koştum. Rüzgar dudaklarımı çatlatırken, keskin pençeler gibi uzanan ağaç dalları yarı çıplak vücudumda uzun çizikler bırakırken ve güçlükle nefes almaya çalışırken koştum. Ağrıları sonra çekecektim, şimdi sadece hayatta kalmalıydım. Öğrendimiz ilk şey buydu. Hayatta kal.
Onlarca metre geriden bir tüfeğin iki el ateş sesini duyduğumda ruhuma çöken rahatlama, yeterince zorladığım bacaklarıma dur emri verdi ve dizlerimin üzerine, küçük bir yaprak topluluğunun içine düştüm. Havaya ateş etmeleri takibe yarın devam edeceklerini söylüyordu, alacakaranlık sökmek üzereydi ve hiçbirisi bu ormanda gece cadı avlayacak kadar cesur değildi. Çünkü cadılar geceyle tabiatın kızlarıydı.
Eteğimden bir parça siyah kumaş kopartıp kolumdaki en büyük yaranın etrafına dişlerimi sıkarak sardım. Kalbimin düzensiz ve hızlı atışı kulaklarıma baskı yapıyordu, nefesim hala normal düzenine girmemişti. Ağzımdaki kanı tükürdüm ve saçlarımı sertçe geriye attım.
Fiziksel acı beni yakalasalardı yapacaklarının yanında hiç sayılırdı. Ayaklarımdaki yaralar ödenebilir bir bedeldi, yada diğerleri.
Ormanın batısında vahşi bir nehir olduğunu biliyordum, nehre ulaşırsam kurtulurdum. Yaprak kümesinden yavaşça kalkıp mide bulandırıcı yaralarıma bakmadan topallayarak yürümeyi denedim. Birkaç adım sonra acıyı unutmuş, gün batımının hüzünlü, yumuşacık turuncusuna odaklanmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cadı Avı
RandomHikayelerdeki kötü cadılar gerçek. Pamuk prensesi zehirleyen, rapunzeli kuleye hapseden, uyuyan güzeli lanetleyen. Biz gerçeğiz.