~*~

56 5 2
                                    

"Neden ben gidiyorum? O küçük mutfak faresi gitse ya!" bir yandan avazın çıktığı kadar bağırıp isyan ederken diğer taraftan kaçarın olmadığını bildiğin için ayakkabılarını ayağına geçirmeye çalışıyordun. Kardeşin evde ki bütün pasta şekerlemelerini yemişti ve annen de senin gidip yenilerini almanı emretmişti.
"Kardeşine öyle hitap etme! Küçük o daha. Nasıl gitsin?" tam kapıdan çıkarken seslenen annene bakıp sadece gözlerini devirdin.
Kulaklıklarını taktın, ceketinin kapüşonunu geçirdin kafana ve ellerin cebinde markete doğru yürümeye başladın.
Müzik eşliğinde yavaş yavaş yürürken önünden geçtiğin evi fark edince durdun bir anda. Kaldırıp kafanı baktın eve. Gözlerinin dolmasına engel olamadın. Aşıktın çünkü bu evin biricik oğluna. İlk gördüğün anda daha 13 yaşındayken aşık olmuştun ona. Ve yıllardır onu sevmekten vazgeçmemiştin.
Kafanı çevirip evin karşısında ki parka baktın. Her gün onu görebilme umuduyla gelir saatlerce onların evini gören salıncakta sallanırdın. Gülümsedin hafifçe. Hatta 18 yaşını doldurduğun gün bile sallanmıştın bu salıncakta saatlerce. O gün son olmuştu zaten. O günden sonra bir daha gelmemiştin. Yarın ondokuzuncu yaşını dolduracaktın ve tam bir yıldır o salıncakta sallanmıyordun. O yoktu çünkü. Bir yıl önce okul için yurt dışına gitmişti. O günden beri uğramamıştın sen bu parka.
Ona hiç söyleyememiştin onu sevdiğini. Cesaret edememiştin hiç. Belki de cesur değildin o kadar. Artık öğrenemezdin de. Alabildiğin kadar derin bir nefes aldın ve devam ettin yoluna. devam edemediğin tek yol Kyuhyun'du zaten. Bir tek onu geride bırakamamıştın.
Bir an önce eve geri dönmek istediğin için market yolunda ki adımlarını hızlandırdın. Eve dönmeli yatağınla ilişkine kaldığın yerden devam etmeliydin. Ve yarın doğum günün değilmiş gibi davranmalıydın. Sana yapılacak olan pastanın bile şekerlemelerini sen alıyorken bu sürpriz olacakmış gibi davranacaktın.
Doğum günü kuralları.
Kısa bir yürüyüşün ardından ulaştın markete. Hemen içeri girip aradığını bulabileceğin reyona doğru ilerledin. Bir an önce alıp çıkmak istiyordun çünkü. Reyonu bulunca eline geçen ilk şekerlemeleri aldın. Ne önemi vardı ki? Sen pastaları ve doğum günlerini sevmezdin. Kasaya gitmek için geri döndün ve döner dönmez olduğun yerde kaldın. Aldıklarının elinden düşmesi de bir oldu.
Buradaydı... Tam karşında... Sevdiğin çocuk şimdi karşındaydı... Bir yıldır özlediğin çocuk...
Kalbin deli gibi atıyordu. Kulaklarında duyuyordun kalbinin sesini. Midende ki kelebekler yeniden hayat bulmuş gibiydi. Gözlerinin dolması da cabası... Şimdi daha iyi anlıyordun Kyuhyun'u ne kadar özlediğini. Kahverengi saçları,dudakları,işlendiğini düşündüğün burnu...
O anda göz göze geldiniz. İçini ısıtan bir gülümseme verdi sana ve sana doğru gelmeye başladı. Sen de acemice gülümseyip düşürdüklerini almak için yere eğildin. Sen düşürdüklerini toplarken o çoktan yanına gelmiş yerde ki son parçayı almıştı senden önce. Kafanı kaldırıp ona baktığında hemen yanında olduğu gördün. Elinde ki sana uzatmış gülümsüyordu.
"Selam Darsha. Seni yeniden görmek ne güzel."ses tonu seni heyecanlandırıyordu hala. Sana uzattığı şekerlemeyi alıp gülümsedin.
"Selam. Seni de görmek güzel Kyuhyun. Ben... Ben gitmeliyim... acelem var da... " kekelemediğine şükrederek hızlı adımlarla uzaklaştın yanından. Ne diyeceğini ne yapacağını bilmiyordun çünkü. Ne diyebilirdin ki ona? söyleyebileceğin hiçbir şeyin yoktu. Arkandan seslendiğini duydun.
"Sonra görüşürüz" onun görüşürüz demesi bile kalbinin teklemesine yetmişti. Bu kadar sevmek iyi değildi belki de. Bu kadar sevmesen daha kolay olmaz mıydı? Arkanı dönüp hafifçe gülümseyerek karşılık verdin.
Hızlı adımlarla kasaya gidip olabildiğince çabuk bir şekilde ödedin aldıklarının parasını. Çıkıp yine olabildiğince hızlı adımlarla eve doğru yürümeye başladın. Bu sefer ne parkın ne de o evin önünde durdun. Buradaydı. Hala inanamıyordun.
Eve varınca aldıklarını mutfağa bırakıp, "ben biraz uzanacağım" deyip koşar adım odana çıktın. Annen bir şeyler söylemişti ama duymamıştın anneni. Sadece uyumak ve uyumak istiyordun.
Saatlerce uyuduktan sonra açtın gözlerini. Akşam olmuştu. Saate baktın. Çoktan 8 olmuştu. Yine bütün bir günü uyuyarak geçirmiştin. Bu kadar çok uyuduğuna göre kesinlikle rüya görmüş olmalıydın. Kyuhyun gelmemişti,sen markete gitmemiştin ve onu görmemiştin. Biraz da hayal kırıklığıyla kalktın yatağından.
Annen akşam yemeği için seslendi. Sessizce indin aşağıya. Yemeğini yiyip tekrar çıktın odana. Birkaç saat ders notlarınla uğraştın ama bir eksik varmış gibi hissediyordun.Parka gitmek istiyordun.
Saate baktın. Gece yarısı olmak üzereydi. Ama dert etmedin. Burada herkes birbirini tanırdı. Üzerine ceketini giyip çıktın evden. Sallana sallana yürüdün parka. Kimse yoktu. Sanki kurulmuş bir robot gibi gidip salıncağına oturdun. Esen hafif rüzgarla birlikte usulca sallanmaya başladın. Gözlerin yine karşıda ki evdeydi. Ayırmadın gözlerini o evden. Ta ki biri gelip yanında ki salıncağa oturana kadar.
Yanında ki salıncak hareketlenince , bu saatte kim olabilir ki düşüncesiyle baktın yan tarafına. O an durdun. Dünya durdu zaten o an. Zaman durdu sanki. Nefesini tutmuş seninle birlikte salıncakta sallanan çocuğa bakıyordun.
"Ne o gözünü evimden ayırmıyorsun. Göz mü koydun yoksa?" gülümsüyordu. Rüya değildi. O buradaydı. Gerçekten gelmişti. Geri gelmişti.
"Kyuhyun" diye fısıldadın. İçinden bağırmak geliyordu ama ağzından çıkan sadece bir fısıltı olmuştu.
Kırılmış gibi baktı sana. "evet benim. Ne o bir yıldır burada değilim diye unuttun mu bile beni Darsha?". Kırılgan bir gülümseme yerleşmişti sevdiğinin dudaklarına.
"Yok.. Hayır... Yani ... Ah.. ben gerçekten burada olduğunu düşünmemiştim." Anlamaya çalışır gibi baktı yüzüne. Şapşal Kyuhyun... Ev sevdiğindi... Gülümsedi yeniden Kyuhyun.
"Evet buradayım. Aslında görmek istediğim biri artık açıklığa kavuşturmam gereken bir konu var."
Ne dediğini anlamamıştın. Tam ne olduğunu sormak için ağzını açmıştın ki, Kyuhyun kolunda ki saate bakıp ayağa kalktı. Yine gidecek diye yüreğin ağzına gelmişti. Arkasından gitmek istedin. Gidip sıkıca sarılmak. Oturduğun salıncağa yapışmış gibiydin ama.. Hareket edemiyordun...
Kyuhyun, parkta ki ağaçlardan birinin yanına gidip eline bir şey aldı. Bir bukete benziyordu ama karanlıkta tam seçemiyordun. Yavaşça geldi yanına. Karşına geçip diz çöktü. Ne olduğunu anlayamaz bir şekilde öylece bakakalmıştın. "Kyuhyun..." konuşmak için ağzını açmıştın ki Kyuhyun durdurdu seni.
"Lütfen önce benim konuşmama izin ver. Şimdi sana söyleyeceklerim için cesaretimi toplamam senden uzakta bir yıl ile birlikte toplamda altı yıl sürdü zaten. İzin ver ben konuşayım." Susmuştun. Sadece ona bakıyordun. Zaten konuşmana fırsat verse bile ne diyeceğini bilmiyordun ki. Sessizce bakıp başını salladın.
"Bugün senin doğum günün. Ben sana her doğum günün de bir tane papatya vermek isterdim ama cesaret edemezdim. Sen burada,salıncakta sallanırken ben şu arkada ki büyük ağacın arkasında elimde papatya ile cesaret toplamaya çalışırdım ama toplayamazdım. Her doğum günün de elimde bir papatyayla bekledim o ağacın arkasında. Geçen yılda bekledim. Yemin ederim. Ama yine yapamadım ve ertesi gün ülkeden ayrıldım. Buna bir son vermem gerektiğini düşündüm."
Gözyaşlarını tutmuyordun artık. Ve o konuşmaya devam ediyordu. "Sen bu salıncakta her sallandığında ben de seni seyrederdim ama sen beni hiç görmezdin. Ben her zaman sadece senin sesini duymak isterdim ama benimle konuşmazdın. Büyüdükçe ne olduğunu anladım ben. Biliyor musun buraya gelmek istememiştim ben hiç. Buraya geldiğimizde sadece 13 yaşındaydık. Ben burada daha 13 yaşında olmama rağmen aşkın ne olduğunu bana öğreten kızla tanıştım. Başta evimiz değişiyor diye huysuzluk etmiştim ama seninle tanışınca sevdim ben burayı. Burayı şimdi çok seviyorum. Sevdiğim kızı verdi bana burası. Aşık olduğum kızı..."
Elinde ki papatyaları uzattı sana. Altı tane papatya vardı. Tereddütle uzattın ellerini almak için. Papatyaları alıp kokladın.
"Neden altı tane?"
"Bugüne vermek isteyip veremediğim her bir doğum günün için. Beni arkadaşın olarak gördüğünü biliyorum Darsha. Beni sevmedi-"
"Aptal!" bu ani çıkışınla kafasını kaldırıp baktı sana. Şaşkın görünüyordu. Artık zamanı gelmişti. İçinde tutmanın anlamı yoktu. Konuşmaya devam ettin. Sesini kontrol edemiyordun şimdi.
"Aptalsın Kyuhyun! Seni ne kadar özlediğimden haberin var mı? Seni ilk gördüğüm anda o küçük kalbimin nasıl attığını biliyor musun? Ve bir daha asla yüreğimin sakinleşmediğini? Bu salıncakta her gün sırf seni bir kez olsun görebilirim belki umuduyla sallandığımdan haberin var mı peki?"
Artık ayağa kalkmış öyle devam ediyordun bağırmaya. O da ayaklanmış hiçbir şey demeden diliyordu seni.
"Bir yıl seni lanet olası adam... Tam bir yıldır bu parka gelmediğimi,bu salıncakta sallanmadığımı biliyor musun? Sen yokken bu parka gelmenin, salıncakta sallanmanın,yürümeyi sevdiğim yollarda yürümenin anlamı yoktu çünkü. Evden bile çık-"
Dudaklarının üzerinde ki dudaklar yüzünden kesilmişti konuşman. İlk defa birinin konuşmanı bölmesine kızmamışın belki de. Tutmadın kendini daha fazla karşılık verdin sen de.. Sonra ayrılıp birbirinizin gözlerine baktınız ve sıkıca sarıldınız birbirinize.
"Özür dilerim. Bu kadar beklediğim,beklettiğim için. Cesur olmadığım için.. Seni seviyorum." sana sıkıca sarılırken fısıldadı kulağına.
"Teşekkür ederim geri geldiğin için.. Beni sevdiğin için... seni seviyorum"
Bugün hayaline kavuştuğun gündü...
Bugün geri kalan hayatının ilk günüydü.
Kyuhyun... Sevdiğin adam senin en harika doğum günü hediyendi...

Birthday GiftHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin