Ilık bir ilkbahar gecesiydi . Surların arkasındaki şehir çoktan uykuya dalmıştı.Surların üstünde ki ve aşağı da şehri koruyan nöbetçiler de evlerine dönüp sıcacık yataklarına uzanmak için sabırsızlanıyorlardı. Bunun için nöbet değişimine kadar sabretmeleri gerekiyordu. Arada esen ılık rüzgarlar surların ötesinde ki ormanda bulunan ağaçların yapraklarının hışırdamasına yol açıyordu . Bu saatlerde orman çok korkunç olurdu . Uzaktan büyük bir karanlık şeklinde görünürdü . Arada ormandan gelen garip sesler de bu korkunçluğa ayrı bir boyut ekliyordu. Ama bunlar bile artık yorgun düşmüş nöbetçilere ninni gibi geliyordu.Hepsinin tek isteği güzel bir uykuydu. Hatta bazıları oldukları yerde sızmışlardı bile . Bu rahatlık uzun süredir devam eden barış ortamından kaynaklanıyor olmalıydı. Herhangi bir saldırıya karşı tetikte olmaları gerekmiyordu . Çoğu nöbetçi bunun farkındaydı. Ama bu geceyi diğer gecelerden ayıran bir fark vardı . 20 adam en ufak bir hareket yapmadan suru izliyorlardı. Bu gece onları oraya toplayan şey aynıydı . Hepsinin kafasında tek bir şey vardı. Aylardır tek bir gece için plan yapıyorlardı. Işte o gece gelip çatmıştı. Küçük grubun lideri olduğu anlaşılan adam sağında bulunan mızraklı adama kısa bir bakış attı. Beraber göreve çıktıkları yıllar o ikisine birbirlerinin gözlerine bakınca niyetlerini anlayacak kadar iyi tanımalarını sağlamıştı. Bu bakıştan sonra zamanın geldiğini anlayan mızraklı adam arkasına dönmeden bazı el işaretleri yaptı. Böylece arkalarında bir hareketlenme başladı. Içlerinden 5 'i çantalarından paketler çıkarmaya başladı diğer bi 5 kişide silahlarını hazırlamaya başladılar. Mızraklı adam can yoldaşına son bir kez baktı ve elini yukarı doğru kaldırıp yumruk yaptı. Zaman gelmişti. 10 kişi yavaşça gölgelere karıştılar ve surlara doğru ilerlemeye başladılar. Yıllarca aldıkları eğitim sonucunda ufak bir ses dahi çıkarmadan ilerliyorlardı. Geri kalan 10 kişide hareketlenmişlerdi. Ama onların rotası farklıydı. Casuslardan aldıkları bilgiye göre surun bu saatlerinde güney tarafı savunmasız kalıyordu. Oraya doğru usulca ilerliyorlardı. İstedikleri yere varmışlardı. Artık oldukları yerden surun üstünde ki uyuşuk nöbetçileri seçebiliyorlardı. Artık surun batı tarafından gelen işareti beklemeye başladılar. Neyse ki fazla beklemeleri gerekmiyordu. Batı tarafındaki ekibin görevi dikkat dağıtmaktı. Orada ekip işe koyulmuştu. Çantalarından çıkardıkları paketleri yaktılar ve birden büyük bi patlama sesi duyuldu. Alev alıp patlayan paketlerden etrafa sarı , mavi , kırmızı dumanlar yükseliyordu. Bir anda korkuyla ne olduğunu anlamaya çalışan nöbetçiler aşağı baktıkları anda bazıları aşağıdan gelen okların hedefi oldu. Geri kalanlar ise korkuyla eğildiler ve yardım çağırmak için bağırdılar. Zaten az sayıda nöbetçi olan güney kısmında ki nöbetçilerin bazılarının batı tarafına gitmesiyle güney kısmı iyice zayıflamıştı. Surlarda çanlar çalmaya başlamıştı. Çok hızlı olmaları gerekiyordu. Sessizce ucu kanca şeklinde olan iplerini sura attılar . Bunu yaparken biraz ses çıkmıştı. Ama batı kısmından gelen patlama sesleri , çığlık sesleri ve acıyla inleyen nöbetçilerin sesinden güney tarafında bulunan nöbetçiler aşağıdan gelen tehlikenin farkına varamadı. Hepsi batı tarafına bakıyorlardı. Tüm dikkatlerini oraya vermişlerdi. Sura çıkan siyahlı adamlardan bi haberdiler. Siyahlı adamlar sessizce hedeflerine doğru önlerine çıkan nöbetçileri en ufak ses dahi çıkarmadan öldürerek ilerlemeye başlamışlardı. Bunu sanki her gün yapıyomuşçasına hepsi sakindi. Acele etmeleri gerekiyordu siyahlı adamların. Ilk şoku atlatan nöbetçiler ve daha profesyonel askerler çoktan kapıdan dışarı çıkmaya başlamıştı. Hedeflerine ulaştıklarında birden durdular. Girmek istedikleri evin önünde yaklaşık 40 adam vardı. Bunlar az önce karşılaştıkları nöbetçilere göre çok daha profesyonellerdi. Liderleri olduğu anlaşılan yeşil pelerinli adam çok gergindi. Sağa sola yürüyor sürekli sakalını sıvazlıyordu. Diğer askerlerin aksine koruduğu şeyin büyüklüğünden farkındaydı. Eğer onu koruyamazsa bunun canına mâl olacağını biliyordu. Hayatı pahasına korumalıydı onu. Ne yapacağına karar veremiyordu. Sura adamlarını göndermeli miydi yoksa burda evi mi korumalıydı ? Sonra eğer sur'u aşan bir ordu olursa koruduğumuz şey zaten öldü demektir diye düşündü ve adamlarının yarısını sura gönderdi. Hayatının hatasını yapmıştı. Siyahlı 30 lu yaşlarında kirli sakallı lider hafifçe gülümsedi ve adamlarına işareti verdi. Siyahlı adamlar karanlığın içinden çıkan hayaletler gibi birden korumaların üzerine atıldılar. Ilk saldırıda 7 korumayı hareketsiz bıraktılar. Daha sonra kendine gelen korumalar karşı saldırıya geçti ve savaşmaya başladılar. Iki tarafta kayıp veriyordu. Daha sonra siyahlı lider mızraklı can yoldaşına içeri gireceğini yine bakışlarıyla anlattı. Arkadaşı mızrağıyla onun yolunu açarak üzerlerine gelen düşmanları oyalayıp onların üzerlerine atılarak liderini evin kapısına getirdi. Lider kaybedecek vakit olmadığının farkındaydı. Evin kapısına tek bir tekme attı ve kapı kırıldı. Daha sonra içeri yavaş adımlarla girdi. Bir kadın köşeye sinmişti gözlerini korku kaplamıştı. Siyahlı liderden gözlerini ayırmıyordu. Siyahlı lider ise sadece tek bi şeye odaklanmıştı. Kadının kucağındaki daha bir iki günlük durmadan ağlayan bebeğe. Daha sonra sağ tarafındaki hareketlenmeyi farketti ve hemen sol tarafa doğru atladı. Eğer bunu yapmasaydı bir balta onu ikiye ayırıcaktı. Dönüp baktığında uzun bir savaş baltasını iki eliyle kavramış öfkeli bir adam gördü. Gözlerini kan bürümüştü baltalı adamın. Bağırarak baltasını yukardan aşağıya doğru tekrar savurdu. Ama siyahlı adam tekrar yana atıldı ve balta gürültüyle yere saplandı. Bunu fırsat bilen siyahlı adam karnına sert bir tekme atarak adamı geriye düşürdü. Adam şaşkın bakışlarını siyahlı adama dikmişti . O gözlerde merhamet yoktu. Ona doğru bir iki adım attığında sonunun geldiğini anladı ve gözleri doldu. Hayır ölümden korkmuyordu. Ama eğer kendisi ölürse sıranın karısına ve bebeğine geleceğini biliyordu. 40 yaşlarında olmasına rağmen oldukça dinç ve kuvvetli bi savaşçıydı. Yazık olacak dedi içinden siyahlı adam. Tam son darbeyi vurmak üzereyken arkasından gelen ince çığlığı duydu. Adamın karısı eline aldığı hançerle ona doğru geliyordu. Siyahlı adam ani bir hareketle kılıcını geriye doğru çevirdi ve kadın hançerini ona saplayamadan kılıcı kadının karnına sapladı. Kadın çaresizlik içinde siyahlı adamın omzunun üstünden kocasına son bir bakış attı. Elinde tuttuğu hançeri düşürdü ve oracıkta öldü. Öfkeyle belinde duran bıçağını çeken adam karısının ölümünden duyduğu acıyla birden siyahlı adama doğru atıldı ama onunda sonu farklı değildi. Karısının kanıyla boyanmış kılıç bu sefer onu hedef almıştı. Adam acıyla bebeğini izledi ve son gücüyle siyahlı adamın omzunu güçlü bir şekilde sıktı. Efsaneyi biliyorsun dedi. Bir çocuk gelicek acılara , savaşlara son verecek. Barışı sağlayacak. 5 klanı tek bayrak altında birleştirecek, bu sözleri güçlükle söylemişti. Sesi artık hırıltılı çıkmaya başlamıştı. Son gücünü topladı ve işte bu çocuk o dedi yatağında ağlayan bebeğine bakarak. Lütfen onu koru ona iyi bak dedi. Bu sözlerden sonra siyahlı adam omzundaki güçlü elin gevşediğini hissetti ve o el omzunu bıraktı . Adam ölmüştü. Siyahlı adam dışardan ve surdan gelen seslerin kesildiğinin farkına vardı. Birazdan buraya yüzlerce adamın geleceğinin farkındaydı. Bebeğe baktı. Çok masumdu. Bebeği bir battaniye ye sardı ve bir ip yardımıyla onu kendi göğüs hizasında göğsüne bastırarak bağladı. Bu sayede iplerden rahatça inebilirdi. Dışarı çıktı. Bir kişi hariç herkes ölmüştü. Can yoldaşına evin duvarına yaslanmış zorla nefes alıyordu. Hala elinde mızrağı vardı. Lideri sağsalim dışarı çıkınca usulca ona doğru gülümsedi. Siyahlı lider ona doğru bir iki adım atmıştı ki o dur dercesine elini kaldırdı. Ölümün geldiğinin farkındaydı. Liderine yük olmak istemiyordu. Yapması gerekeni biliyordu. Usulca mızrağını bıraktı. Ve uzun bıçağını kınından çıkardı. Siyahlı lider bu manzarayı görmemek için arkadaşına son bir bakış attı ve geldikleri yola doğru sessizce koşmaya başladı. Can yoldaşı o arkasını dönünce bıçağı kendi kalbine saplamıştı. Eğer düşmanın eline sağ geçerse bilgi sızdırmamak için bir önlemdi bu. Yıllardır aldıkları eğitim onlara bunu öğretmişti. Düşmanın eline canlı geçmek diye bir şey asla olamazdı. Siyahlı lider ipten usulca aşağı indi. Gizlenerek birilerini öldürmeye gerek kalmadan aşağı inebilmişti. O öldürmeyi savaşı hiç sevmezdi. Ama görev her şeyden üstündü ona göre . Usulca ormana doğru koştu . Birden bir şey hatırlamış gibi durdu. Bebeği olduğu yerden çözdü ve kucağına aldı. Aynı zamanda evden çıkarken ağlayıp yerimi belli etmesin diye küçük bir bezle ağzını da kapatmıştı. Onuda çıkardı. Bebek çoktan uykuya dalmıştı. Uzun bıçağını çeken siyahlı adam tam bıçağını indirecekken duraksadı. Sanki görünmez bi el kolunu tutmuştu. Birden çocuğun babasının sözleri aklına geldi . Böyle bir şey olabilir miydi ? Bu bebek savaşlara ölümlere son verebilir miydi ? Görevi bu çocuğu öldürmekti. Ama içinden bir ses onun o bıçağı indirmesini engelledi. Bıçağı kınına soktu ve görevi aldığı şehre evine doğru yola çıktı . Zaman bu çocuğun efsanelerde ki çocuk olup olmadığını göstericekti. Belki üstleri itaatsizlikten onu cezalandıracaktı ama olsun buna değerdi. O çocuğu koruyacaktı . Gözleri önünde büyütecekti onu. Şu umut denilen şey sanırım bende de var diye düşündü.