-Genkuuuu ! hadi uyan artık. Okuluna geç kalıcaksın.
Annesinin seslenmesiyle beraber Genku yavaşça gözlerini araladı.Yine klasik , monoton bir güne kalkmanın sıkıntısıyla birlikte yavaşça yatağından doğruldu. Tam ağzını kocaman açmış esnerken birden hareketsiz kaldı. Bir dakika bugün farklı bir şeyler var dedi içinden. Aklına gelen düşünceyle beraber birden sevinç çığlıklarıyla yataktan fırladı.
- Bugün okulun son günüüü!
Üzerindeki tüm uykuyu alıp götürmüştü bu düşünce. Genku mutfaktaki annesini şaşırtacak kadar hızlı hazırlanıp kahvaltıya oturmuştu. Yüzündeki sevinci gören annesi usulca gülümsedi. Daha sonra hazırladığı kahvaltıyı iştahla yiyen oğlunu seyretmeye başladı. Zaman çok çabuk geçmişti. Artık oğlu 10 yaşındaydı. Yakında benim boyumu geçicek diye düşünüp tekrar gülümsedi annesi. Genku kahvaltısını bitirince annesiyle göz göze geldi. Hayatta tek sevdiği kadın annesiydi. Annesi ne zaman ona gülümseyerek baksa hayatındaki tüm sorunlar o an çözülmüş gibi hissederdi. Kapının çalmasıyla beraber Genku hemen annesiyle vedalaşıp çantasını alıp dışarı fırladı. Kapıyı açınca hayatında sevdiği iki kadın olduğu aklına geldi. İşte o güzel uzun siyah saçlarıyla ve sevimli ifadesiyle Honokana karşısında duruyodu. Birden onun arkasında bekleyen abisi Fuusan'ı farketti. Fuusan 21 yaşında bir sur nöbetçisiydi. Her sabah Honokana ve Genku'yu okullarına o bırakırdı. Hazırsan çıkalım dedi genç nöbetçi gülümseyerek. Usulca başını salladı Genku ve kapıdan dışarı çıkıp Honokana'ya selam verdi. O arada annesi her sabah yaptığı gibi Fuusan'a teşekkür ediyordu. Benim için büyük bir zevk dedi genç nöbetçi. Daha sonra Genku ve Honokana'da Genku'nun annesi Rukon'a veda edip yola çıktılar. Yolda giderken sessizliği Fuusan bozdu.
- Ee Genku bugün heyecanlı mısın ?
Tabiki de diyip genç nöbetçiye sırıttı Genku. Daha sonra Fuusan sorduğu soruyla Genku'nun içini birden telaş kapladı.
-Sen meslek seçim kağıdına ne olmak istediğini yazmıştın ?
Genku tamamen unutmuştu bu olayı. O gün aynı zamanda hangi meslek üzerine eğitim alacaklarıda açıklanacaktı. Öğrencilere bazı tercihler yaptırılmıştı. Bu tercihlere ve öğrencinin yetenek test sonuçlarına göre öğrenci en uygun olduğu mesleğe yönlendirilirdi. Genku bir savaşçı olmak istiyordu. Ama ne kadar diğer konularda biraz başarılı olsa da savaş ekipmanlarını kullanmada çok yetersizdi. Ve tercih listesine savaşçı olmak istediğini yazmıştı. İşte içinde bu yüzden büyük bir heyecan vardı. Acaba savaşçı olabilecek miyim diye düşünürken Fuusan'ın sesiyle irkildi.
-Genku iyi misin ?
-Aa şey evet, kusura bakma sadece dalmışım biraz. Ben bir savaşçı olmak istiyorum.
-Oo o zaman senle meslektaş olup surun üstünde beraber nöbet tutabiliriz ne dersin Genku ?
-Bana uyar.
Bunu son cümleyi söylemiş olsa da Genku'nun hayalleri daha büyüktü. O sıradan bir nöbetçi olmak istemiyordu. O ruh enerjisine sahip bir asker olmak istiyordu. Ama tabi bu çok küçük bir ihtimaldi. Ruh gücüne ancak krallara yakın insanlar ve kendini kanıtlamış askerler sahip olabilirdi. Bu enerji insanları daha hızlı ve güçlü hale getirirdi. Kralları kral yapan da bu enerjiydi. Ruh enerjisi kullanan insanların etrafında bir renk belirirdi. Bu renk 5 krallıkta da farklıydı. Bu yüzden krallıklar sahip oldukları renge göre anılırlardı. Siyah , mavi , sarı , kırmızı ve yeşil ... Genku en güçlü krallık olan mavi krallıkta yaşıyordu. Genku birden Honokana'nın tatlı sesini duydu.
-Hayallerini küçük tutma Genku . Beni örnek al. Ben bir diplomat olmak istiyorum ve daha sonra da bir konsey üyesi olmak istiyorum.
-Konsey üyesi olabileceğine gerçekten inanıyo musun ?