-27 Mayıs 2008-Genç çocuk, liseyi henüz bitirmişti. On sekiz yaşında olmasına rağmen çoğu insandan daha olgundu. Modern hayattan nefret eder, vahşi yaşama karışma hayali kurardı.
Ortaokuldan beri biriktirdiği parası artık yüz bin liraya yaklaşıyordu. Çalıştığı minik, ucuz restorandan da kazandığı paralarla artık hayalini gerçekleştirme zamanı gelmişti.
Genç çocuk, biriktirdiği paraların bir kısmını dağcılık kurslarına, dağcılık kitaplarına, kaliteli bir çadıra, dağcı sırt çantasına, kaliteli botlara vs. harcadı. Geriye hala yaklaşık doksan bin lira parası kalmıştı. Paraları tabii ki kendi için kullanmayacaktı. Yardım kuruluşlarına bağışlamak için biriktirmişti tüm o paraları.
Ailesi gayet varlıklıydı ama çocuk, bu hayalini tamamen kendisi gerçekleştirmek istiyordu.
Paraları bir zarfa doldurup bir de not yazdı: 'Bu paranın tamamı çocuklar ve hayvanlar içindir, saygılarımla... Yağız Güner' Genç çocuk bilerek kendi ismini kullanmamıştı. Kimsenin onun hakkında bilgi sahibi Olmasını istemiyordu. Zarfın kapağını yalayarak yapıştırdı ve zarfı masanın bir köşesine koydu.artık hazırlanabilirdi. Ama önce ailesine bir mektup yazmak istedi o an genç çocuk.'Sevgili anne ve baba,
Muhtemelen siz bu mektubu okurken ben çoktan ölmüş olacağım. Lütfen üzülmeyin. Gerçi üzülür müsünüz bilmiyorum ama...
Sadece şunu söylemek istiyorum: Özgürlüğe attığım her adım, beni yaşama bağlayacak, sizden uzaklaştıracak. Çünkü ben ancak sizden tamamen kurtulunca özgür olacağım. Ve iki hayat almaktansa kendi hayatımı feda edeceğim.
Oğlunuz.'
Genç çocuk, hayatında tek sevdiği insan olan kız kardeşine de özel bir mektup yazmaya karar verdi.
'Arya,
Kardeşim. Seni her şeyden çok seviyorum. Biliyorum seni yalnız bıraktığım için bana çok öfkelisin ama buna mecburdum. Umarım beni anlarsın. Bu mektubu istersen birlikte okuruz. Çünkü sen bu mektubu okurken ben bir melek olacağım küçük kardeşim. Belki bir mucize olur da ölmezsem seni mutlaka bu berbat hayattan kurtaracağım, söz veriyorum.
Seni çok seven ama muhtemelen öfkeli olacağın ağabeyin.'
Kardeşine yazdığı mektupta sol gözünden bir damla yaş düşmüştü genç çocuğun. Sadece onu özleyecekti. Aceleyle yanağını sildi ve çantasını hazırlamaya başladı.
Yaklaşık iki saat sonra hazırdı. Nüfus cüzdanı, ehliyet, okul kimlik kartı gibi tüm kartlarını yanına almıştı. Ebeveynlerine yazdığı mektubu masasında bıraktı. Ses çıkarmadan kız kardeşi Arya'nın odasına girdi. Saat baya geç olmuştu. Kız kardeşi derin bir uykuda, melek gibi duruyordu. Genç çocuk Kardeşinin saçlarını, kokusunu içine Çekerek öptü ve "Tatlı rüyalar küçük kardeşim, rüyanda beni gör..." Diye fısıldadı. Yine gözleri dolmuştu. Mektubu ortadan ikiye katlayarak ahşap komodine bıraktı.
Eski püskü kamyonetine sanki arkasında onu kovalayanlar varmış gibi hızla binmişti genç çocuk. Bu, kolunu acıtmıştı ama hayalini gerçekleştiriyordu. Umrunda olmadı. Çantasını yan koltuğa fırlatarak arabasını çalıştırdı. Şehirden iyice uzaklaşınca kahkaha attı çocuk.
Yaklaşık dört saat sonra güneş, ufukta kızıl ışıklar saçıyordu etrafa. Gökyüzü de pembe ve mor karışımı, harika bir renge bürünmüştü. Çocuk şimdiden bile özgür olduğunu hissediyordu.
"Özgürüm!"
İyice tenha bir yerde arabasını sağa çekti genç. Arka koltuktan, evde hazırladığı pankartı ve koli bandını kaptığı gibi arabadan çıktı. Önce Arabanın arkasına geçti ve pankartı cama bastırdı eliyle. Ardından tek eliyle bandın ucunu buldu ve pankartı bant ile cama tutturdu.
'Anahtar kontakta. Benzin, su ve yemek var. İyi yolculuklar!' Biraz uzaklaşıp pankarta baktı genç çocuk. Beğenmişti. Yüzünde aptal bir sırıtma oldu ve alt dudağını ısırıp yeniden arabaya girdi.
Bir makas ve tüm kimliklerini alıp yeniden dışarı çıktı. Fotoğraflarını kesip kimlikleri gelişigüzel fırlattı. Artık herşeyden kurtulmuştu. Artık özgürdü.
Bedenini yolun manzaralı tarafına çevirdi ve tam uçurumun yanına geldi genç çocuk. Ve kollarını iki yana açarak tüm dünyaya haykırdı özgürlüğünü.
"Özgürüm!" Ayağının kaymasıyla dengesini kaybetti.
Uçurum artık genç çocuğa korkutucu gelmeye başlıyordu. Aşağı doğru yuvarlanırken sonbahar ile yapraklarını dökmüş çıplak ağaçların dikenli dalları tüm bedenini dişliyordu. Yerdeki sivri taşlar kol ve bacaklarını parçalıyor, çıkan toz, genç çocuğun nefes almasını zorlaştırıyor ve öksürmesine neden oluyordu.
Artık yeni tişörtü sadece kumaş parçasına benziyordu. Ne kadar severek almıştı o tişörtü oysa ki.
Genç çocuk başını birşeye çarparak durmayı başarmıştı ama bilincini kaybetmişti. Uyandığında güneş batmak üzereydi. Genç çocuğun tüm vücudu yara içindeydi. Gri tişörtü artık kıpkırmızıydı. Tişörtünü çıkarıp uçurumdan fırlattı. Neyse ki sırt çantası sağlamdı ve gencin belini korumuştu. Çantasından gömleğini çıkarıp üzerine geçirdi genç çocuk. Şortunun sadece cebi ve paçaları yırtılmıştı.
Birkaç saat sonra yeniden yola ulaşabilmişti. Artık gökyüzü tamamen siyahtı ve ay tüm parlaklığıyla genç çocuğun yeşil gözlerine ve yaralı bedenine vuruyordu. Çocuk, yaralı bacaklarını umursamadan boş yolda yürümeye başladı. Yaraların yarattığı acı, gence hoş geliyordu. Yüzünde yine aptal bir gülümseme belirdi. İçinden, deli olup olmadığını sorguladı. Bu düşünce, çocuğun gülümsemesini genişletmişti.
Genç çocuk, yolun boş olmasını fırsat bilerek en sevdiği şarkıyı bağıra bağıra söyledi. Çocuk, doğada gerçekten de özgürdü. Özgürlüğe attığı her adım, onu daha da güçlendiriyordu. Artık ne ailesi ona engel olabilirdi, ne okulu, ne diğer insanlar ne de başka bir şey. Artık kendi kurallarını kendi koyuyordu. İlk kuralı bulmuştu bile.
'Asla özgürlüğünden vazgeçme.'♣️♣️♣️
Bölümü yazarken gözlerim doldu. Umarım sizin de gözleriniz dolmuştur. Eğer hikayemle okuyucuyu böyle etkilediysem ne mutlu bana. Bu arada Multide çocuğun söylediği şarkı var, dinleyebilirsiniz.
-Irene
