"Esila...Esila!..Kızım uyan! " Başka bir ses de
"Bugün de bu kadarmış Esila. Hadi şimdi uyanma vakti geldi. Yoksa anneni telaşlandırmak istemeyiz değil mi?"
Kendimi birden boşluşa düşer gibi hissettim. Ardından da boğuluyor gibi. Sanki yeni doğmuş bir bebeğin nefes alırken ciğerlerinde hissettiği acı gibi hissediyorum. Ama aldığım nefesler yetmiyordu. Daha fazlası lazımdı.
İki narin ellerin beni kollarımdan sarsmasıyla kendime geldim.
"Kızım!" Annemin o korku dolu kahverengi gözleri beni anlamaya çalışır gibi bakıyordu.
"Anne?" soru sorar gibi tek nefeste çıkan bu kelime , annemin derin bir 'oh' çekmesine neden oldu. Ben her uyandığımda yaptığı, o buram buram huzur dolu kokan kollarının arasına aldı. Bu koku benim bütün duygularımı alt üst ediyordu. Rüyamın etkisiyle hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.
"Yine mi o ses kızım?" Evet. Ne yazık ki yine o ses. Düşüncelerimi yansıtmak için başımı olumlu anlamda salladım.
"Doktor Vural Bey'i aramamı ister misin?" Hayır anlamımda başımı salladım. Şu an tek istediğim şey okula gidip Selinle dertleşmek. Beni bir tek anlayan o çünkü. Annemin huzur dolu kollarından ayrılıp terden yapışan saçlarımı düzelttim. Annem susadığımı anlamış olacak ki komidinde duran su bardağımı bana uzattı.
"Kendini iyi hissetmiyorsan okula gitmeyebilirsin hayatım." Su sayesinde nihayet kendime tam anlamıyla gelebilmiştim. Su bardağımı ellerimin arasına alıp boş olan bardağı inceledim. Aksine evde durursam yine uyurum ve o sesi duyardım. Ya da düşüncelere boğulurdum. Başımı bardaktan kaldırıp anneme
"Hayır anne,gitmem gerek. Selinle konuşmam lazım." Dedim. Annem de memnun olmuşçasına gülümsedi.
"Peki o zaman ben de minik kızımın sevdiği kreplerden hazırlıyayım. Sen de okul için hazırlan bakalım meleğim. Ne de olsa daha (saatine bakıp) okula gitmene iki saatin var benim deli kızım." Diyip burnuma dokundu. Yaptığına gülümseyip odadan çıkışını izledim.
Balkon kapısının açıklığından faydalanıp içeri gelen hafif esinti,perdemi adeta dans ettiriyordu. Ve ağaçlarda rüzgarla beraber melodiyi oluşturuyordu. Kuşlar da şarkı sözlerini söyleyen şarkıcılar. İnsanlar yapay aletlerle yapay sözlerin bir araya gelip çıkan sese yüzlerce para verirken ben kimsenin sahip olamadığı o huzur veren konserin ortasındaydım. Bu çocukça düşünce gülümsetmişti. İşte ben buydum. Keçileri kaçırmış bir ucube. Kesinlikle benim ruhsal sorunlarım vardı. Yoksa o sesi neden duyuyordum ki. Üstelik genç bir erkek sesiydi. Hayır. Yine oluyor. Düşüncelere dalıp yine geç kalacağım. Hemen odamdaki banyoya koşup rutin şeyleri yaptım. Sonbahar mevsimindeydik. Bu yüzden sıkı giyinecek bir hava yoktu. Dolabımdan siyah pileli eteğimi, beyaz gömleğimi, sol tarafında sarı,koyu yeşil ve mavinin hakim olduğu okulumun logosunun olduğu iş adamlarının ceketlerine benzer siyah ceketimi de yatağımın üstüne koydum. Yine de hava biraz rüzgarlı olduğu için dizime kadar siyah sonunda da iki beyaz şerit çizgiyle biten çorabımı da koydum. Okul için hazırlansam iyi olacak sanırım.
*****
"Ben kaçtım." Portakal suyumdan son yudumumu da alıp masadan kalktım. Vestiyeldeki çantamı alıp aynaya her zamanki yaptığım gibi son kez bakmayı da ihmaş etmedim. Doğal dalgalı saçlarımla fena değildim.
"Derslerine dikkatli olmaya çalış olur mu birtanem?"
"Umarım."
"Güle güle hayatım." Arkamdan el sallayan anneme gülümsememle cevap vermem obu da gülümsetmişti.
Okulum eve o kadar da uzak değildi. Üstelik daha 17 yaşındayım. Ama 4 gün sonra da doğum günüm var. Bu yaşıma kadar hiç kutlamadım. Ne kadar tuhaftır ki ben doğduğuma inanmıyorum. Çünkü bebekliğime dair hiç fotoğrafım yok. Sanırım dünyaya 6 yaşında gelmiş olmalıyım ki sadece 6 yaşında çekilen resimlerim var elimde. Üstelik anneme bebekliğimle ilgili sorular sorduğumda sadece diğer bebeklerden daha masum olduğumu söyleyip konuyu kapatmaya çalışıyor. Acaba benden sakladıkları bişeyler olabilir mi? Hayır,çok saçma biz birbirimize söz verdik. Konu her ne olursa olsun asla birbirimizden sır saklamayacaktık. Umarım annem sözümüzü tetikleyecek bişey yapmamıştır. Düşüncelerimden servisin korna sesiyle ayıldım. Ne ara okula geldiğim ben.Her neyse benim hemen Selin'i bulmam lazım. Kalabalık arasından Selin'i zar zor ayırt edebildim. Görünüşe bakılırsa telefonla konuşuyordu. Gülümseyerek telefonu kapatınca beni fark etti. Sanki birbirimizi yıllarca görmüyormuş gibi hissedip her sabah aynı tepkiyi verirdik. Tabiki de birbirimize sımsıkı sarıldık. Buna daha çok benim ihtiyacım vardı. Bana en büyük gücü sarılarak veriyordu. İnsanlara sarılmak bana sevginin gücünü veriyor. Birbirimizden ayrılınca yüzümdeki buruk gülümsemeden anlamış olacak ki onun da gülümsemesi yüzünden silindi.
"Esi. Bugün de mi konuştun?"
"Tahmin etmek sana kalmış."
"Yemin ederim merakımdan seni bütün erkeklerle konuşturup kim olduğunu bulacam."
"Saçmaladın iyce de Selin, ya o ölmüşse?"
"Ya öldürmüşsen?
"Ne?!"
"Diyorum ki belki yanlışlıkla öldürdün ve senden intikam almak için rüyalarına musallat oldu."
"Öyle olmuş olsaydı, benle sanki yıllardır arkadaşımmış gibi hibi sohbet etmezdi. Üstelik..."
"Üstelik ne?"
"Onun sesi kendimi çok huruzlu ve mutlu hissettiriyor. Genelde gördüğüm rüyalarda kumsalda oturup denize karşı sohbet ediyorum ya da bir ormanda ağaçların arasından akan suyla sohbet ediyorum. Ama sanki yanımda ve ona bakmamaya çalışır gibi suya bakıyorum. Bazı rüyalarımda varlığını yanımda hissediyorum."
"Kesin çocuğu boğarak öldürdün."
"Selin!!"
"Şaka yaptım." Dedi gülerek.
"Selin.."
"Evet."
"Sence ben delirdim mi?"
"Bak Esila , dostun olarak sana doğruları söylemeliyim. Sen kesinlikle kuşkusuz keçileri kaçırmışsın. Ama unutma ki hep iyi insanlar keçilerini kaçırır." İnanamayan gözlerle kahin Selin'e baktım. Komik olan tarafı da, o da bu kurduğu cümleye şaşırmış bir yüz ifadesi vardı.
"İnanmıyorum. Senle takıla takıla ben de keçileri kaçırdım. Şu haylazlara bir çoban şart." Kahkaha eşliğinde sıralarımıza oturduk. İlk dersin mayışıklığıyla kendimize zar zor geldik. Ne kadar da geçmek bilmeyen derslerdi. Bu konular en basit konulardı. Çünkü son üniteler her zaman basit oluyor.
Zor geçen derslerden sonra nihayet öğle arası gelmişti. Selinle beraber yemeği dışarda yemeye karar verdik. Ne yazık ki son günlerde de pek iştahım yoktu.
"Selin?" Bu ses tonumu her kullandığımda kendimi bir çocuğun annesinden çok istediği bir şeyin iznini alır gibi hissediyordum.
"Ne istiyorsun gene başımın belası."dedi koluma girerek.
"Ben pek aç değilim."
"Kabul etmiyorum."
"Ama gerçekten de aç değilim." "Tamam o zaman. Eğer en sevdiğin çikolatalı pastadan yersen sesimi çıkartmam anlaştık mı?"
"Peki." Beni nerden vuracağını çok iyi biliyordu. Yılların dostuyduk biz. Yalnız onu ilk gördüğümde sanki önceden de görmüş gibi hissettim. Çok tuhaf.
******
"İçecek bir şey alır mıydınız?"
"Hayır teşekkürler." siparişleri de verdikten sonra Selin'e eğilip
"Ben bir labavoya gidip hemen geliyorum canım."
"Tamam canım ama gecikirsen pastan yerinde olmayabilir. Uyarmak istedim." Dedikten sonra sinsice bana baktı.
"Dilerim ki öyle bişey olmaz."tehtit edici bakışlarımı attıktan sonra tuvalete doğru ilerledim. Cebimdeki telefon titreyince büyük bir çabayla almaya çalıştım. Arayan kişi de ısrarla armaya devam ediyordu. Tam cebimden çıkarmıştım ki sert bir gövdeye çarpmam bir oldu. Telefon da tam cebimden çıkacak anı bulmuştu. Harika. Umarım kırılmamıştır. Ne kadar da dikkatsizdim.
"Üzgünüm."
"Afedersin." Dedik aynı anda. Öne atılıp
"Hayır benim hatam." dedim.
"Eğer önüme bakıp kenarı çekilseydim böyle olmazdı. Asıl böyle bir güzelliği fark edememiş olmam büyük bir aptallıktı." Ne diyor bu ya. Ayak üstü bana mı sarkıyor bu. Ona şok olmuş gözlerle bakıp amacının ne olduğunu anlamaya çalıştım. Gözlerini gözlerimden ayırıp yerdeki telefonumu aldı.
"Sanırım birşeyi yok.Formandan anlaşıldığı ğzere bizim okulda olmalısın. Seni daha önce hiç görmedim çünkü." Gözlerime derin derin bakıp
"Bu huzur veren mavilikleri unutmak mümkün değil çünkü." Yanaklarımın kızarıklığını başımı eğerek sakladım. Birilerinin benim hakkımda bu tür şeyleri dile getirmesi beni utandırırdı.
"Hadi ama, utanmana gerek yok. Adın ne senin?"
"Üzgünüm gitmem gerek." Koşar adımlarla ondan uzaklaştım. Sapık şey. Bence niyeti kötüydü. Bunu bakışlarından anlamalıydım zaten. Hiç de masum bakmıyordu. Kaslı ve serseri bir görünüşü vardı. Formasının ne kadar dağınık olmasından ve boynundaki dövmeden anladım.
Başımı kaldırıp bayanlar tuvaletine girdim. Kapıyı öyke bir hızla açtım ki içeride çok büyük bir yankı yaptı. İlk baştaki musluğu açıp sinirden ve utançtan yanan yüzümü buz gibi soğuk suyla yıkadım. Uzun bir süre boyunca,annemin hep o dile getirdiği mavi gözlerime uzun uzun baktım. Annemin dediğine göre babam da mavi gözlüymüş. Babamdan söz Açılmışken ; evet ,babamla yaşamıyorum. Daha doğrusu onu daha önce hiç görmedim. Annemin dediğine göre beni bir durumdan kurtarmak için ve zarar görmemem için terk etmek zorunda kalmış. Bu konuyu ne kadar çok kurcalasam da hiç bir sonuç alamadım. Bana göre o en büyük sorun babamın borçları ya da bir mafya olabilir. Başka ne gibi bir sorun olabilir ki hele ki beni terk edecek kadar büyük bir sorun. Ona kızgın değilim. Sadece bunca yıl neden karşıma çıkmadığını merak ediyorum. En azından gizlice bir haber gönderebilirdi. Ya da hala yaşıyor olduğuna dair bir kanıt...
Bir an içeride bomba patladı sandım. Kapıyı açan kız öyle bir güçle kapıyı açtı ki korkudan elimi kalbime götürmek zorunda kaldım. Ayrıca bu kız neden bana böyle bakıyor. Gözlerindeki bakış küçümseyici ve aşağılayıcı bir ifade vardı. Aynanın karşısına geçene kadar benle göz temasını kesmedi. Formasına bakılırsa aynı okuldaydık. Biraz daha inceleyince eteğinin varla yok arasında bişey okduğunu gördüm. Çok miniydi. Bu kızın nasıl biri olduğunu ve hangi düşüncelerle böyle olduğunu merak etmiştim. Aynadan tekrar ona baktım. Dudağındaki kıpkırmızı rujunu tazeliyordu. Hem de yine bana bakarak. Artık sinirden kendimi tutamadım.
"Eğer benimle bir derdin varsa açık açık söyleyebilirsin."
"Bunu sormanı bekliyordum zaten."
" Ne?"
"Erenle ne konuştun?"
"Eren de kim?"
"Aptala mı yatıyorsun, tabiki de az önceki konuştuğun çocuk. Hoş bence kim bilir az öncr kaç erkekle konuştun orasını bilemem."
"Sen bana az önce sürtük mü demek istedin."
"Bilmem,belki." Hiç de samimi olmayan bir şekilde güldüm.
"Biliyor musun?"
"Neyi?" Onu omuzlarından tutup aynaya çevirdim.
"İşte bu aynada gördüğün kız,sürtüğün beden bulmuş halidir. Güle güle bak." Diyip zafer edasıyla gülümsedim. İçimdeki sinir kırıntıları nedense daha da alevlendi. Böyle kendini bir erkek için düşüren kızların olması çok saçmaydı. Sinirle masaya yaklaştığımda bütün sinirimin yerine şaşkınlığa yer verdi. Hayret eden gözlerle ona ve benim önümde olması gereken ama yerinde yeller esen tabağıma baktım. Bizim obura da gözlerim kayınca tabağımdaki son lokmasını da yiyordu. Telefonuyla o kadar çok haşır neşir olmuştu ki benim başında dikildiğimi bile fark etmedi. Numaradan öksürür gibi yapıp dikkatini bana vermesini sağladım. Beni görünce gülümseyip
"Aaa sen mi geldin Esicim. Zahmet etmeseydin ben siparişleri tuvalete gönderirdim."
"Yapmış olamazsın."
"Seni uyarmıştım."
"Ciddi olmadığını sanmıştım."
"Şimdi anlamışsındır ama."
"Zaten pek de iştahım kalmadı."
"Sahi noldu da bu mavi gözler siyaha bürünmüş?"
"Tuvalette kızın biriyle tartıştım."
"Ne!!!"
"Şşşttt !! Bağırma, yolda anlatırım. Doyduysan kalkalım istersen."
"Aslında -"
"Selin!!"
"Off tamam." Bu kızı evde beslemiyorlar sanırım. Ya da o da benim gibi yiyip yiyip kilo alamayanlardan. Yoksa öyle olmamış olsaydı bu kızı kapıdan geçirmek benim için çok zor olacaktı.
Cafeden çıkınca ona herşeyi anlattım. Şok olmuştu. Çünkü benim küfür ve kavga yanlısı biri olmadığımı çok iyi bilirdi.
"Demek ki durum ciddi."
"Biraz."
"Bundan sonra tuvalete bile beraber gidiyoruz,anlaştık mı?"
"Saçmalama. Kendimi savunabilecek yaştayım."
"Zıttını savunmadım zaten." Bu konudan çok sıkılmıştım. Konuyu değiştirmek adına
"Hangi derse gireceğiz?" Sorusunu sordum. İşe de yaradı.
"Edebiyat." Olumlu anlamda başımı salladım. Okul kapısından girince bir kaç gözün beni bulduğu için biraz rahatsız olmuştum. Sıramıza geçince öğretmende tam zamanlamayla içeri girmişti. Tam konuya başlıyacağı sırada görevli öğrenci dersi böldü. İzin isteyerek sınıfa girdi. Kim bilir gene hangi kitabı kaybetmişti. Çünkü gelen öğrenci kütüphane başkanıydı.
"Arkadaşlar merhaba. Size bir duyru yapmak istiyorum-"
"Kitabı kaybettin ve bulursak sana getirmemizi mi istiyorsun?" Arka sıralardan bir erkek öğrenci benimle hem fikir düşünüp bu soruyu sorması fazla komikti.
"Komik olmak için kendini zorlayan arkadaşım, tabiki de öyle bir konu için burda değilim. Kütüphanemizin sponsorluğuyla düzenlenecek olan İngiltere Kitap Fuarına davetliyiz. 1 hafta sonra ve 5 günlük olan bu gezide hem İngiltere de olup hem de kitap cennetine düşeceğiniz bir gezimiz olacak. Katılmak isteyenler beni nerde bulacağınızı çok iyi biliyorsunuz." Hocaya dönüp iyi dersler diledikten sonra havalı bir şekilde sınıftan çıktı. Öğrenciler kendi aralarında fısıldaşırken ne kadar ümitlendiklerini her hallerindem belli ediyorlardı. İşin korkunç yanı Selinden hala bir ses seda çıkmamasıydı. Tam Selini dürtecekken hoca araya girip sınıfın hakimiyetini kendinde topladı. Çok fazla otoriter olmasından dolayı herkes ondan korkardı. Bizim deli kıza da jeton yeni düşmüş olcak ki yerinde zıplayarak bana döndü. Demek ki hala yaşam belirtileri varmış.
"İnanmıyorum duydun mu?"
"Neyi?" Anlamamazlığa verip onu biraz sinir etmek istedim.
"Esila beni delirtme. Tabikide görevli çocuğun dediğini."
"Geç bile kaldın."
"Şokun etkisinden çıkamadım. Çünkü İngiltere-"
"Hayallerimizin ülkesi."sözünü kesip tamamlamamdan duygulanmış olacak ki duygulu gözlerle bana baktı. Her kurduğumuz hayalimizin içinde muhakkak İngiltere vardır.
"Gidiyoruz değil mi?"
"Anneme sormam lazım. Hem maddi yönden nasıl olduğunu bilmiyoruz bile."
"Sahi. O kadar ucuz değildir bence."
"Kızlar!" Hocanın sesiyle birbirimize Yakalanmanın verdiği korkuyla baktık
"Sohbetinize dışarıda kaldığınız yerde devam edebilirsiniz."
"Ama biz-"
"Konuşmuyorsunuz değil mi, hep öyle derler. Derhal dışarı!" Selin'e ölümcül bakışlar atarak dışarı çıktık.
"Donarak ölmek."
"Ne dedin sen?"
"Beni öldüreceğin kesin. Bu yüzden seçeneğimi sundun. Donarak ölmek hep hayalimdi." Bütün sinirimi alıp götürmüştü. Böylesi durumlarda kendini kurtarabilmesine hayranım doğrsu. Kahlahalar atarak koridorda yürümeye başkadık. Ne tuhaf bir gündü böyle.
"Madem ki atıldık, faydalı birşey için atılmış olalım. Nerde şu görevli çocuk?"
"Kütüphanede tabiki. Aklın nerde senin. Çocuk kütüphane başkanı Arda.
"Evet,şimdi hatırladım. Güya kütüphane kokundayız. Ben daha hiçbirşey bilmiyorum."
"Kitapların dünyasında kaybolduğumuzdandır belki."
"Belki de" aramızda gülüşüp kütüphaneden içeri girdik. Bomboştu. Okulun son haftaları olduğu için kimse gelmiyordu sanırım. Ama benim imakanım olsa bu cennet koman yerden bir dakika bile olsun ayrılmak istemezdim.
"Kızlar size nasıl yardımcı olabilirim?" Orta yaşlarda gözlüklü bir kadın bize seslenince ona döndük.
"Biz Arda'yı arıyorduk."
"Bir bakalım. Şu an 4. Raflarda olsa gerek. Bugünün işi ona kaldı. Kesin daha ordan çıkamamıştır."
"Teşekkürler." Dedikten sonra gülümseyip 4. Rafların bulunduğu bölüme gittik. Arda tam da kadının dediği gibi burdaydı. Arkası bize dönük olduğu için bizi fark etmedi. Selin bana bırak der gibi yapıp Arda'nın sırtını nazikçe dürttü.
"Arda,selam."
"Selam kızlar."
"Merhaba."
"Bir sorun mu var?"
"Evet, gezi hakkında."
"Kayıt için mi?"
"Gibi." Anlaşıldı bunun konuya gireceği falan yok. İş bana kaldı.
"Gezi ücretini öğrenmek istiyoruz."
"1300 tl."
"Ne !!" Diye aynı anda bağırdık. Neyseki kütüphane boştu.
"Ne var ki bunda?"
"Ne mi var? Sanırsın İngiltere'yi satın alacağız. Neden bu kadar pahalı." Selin'in ani çıkışı üzerine Arda afallamış gibi oldu.
"Ne bekliyordun ki. 10 ya da 20 tl olmasını mı?"
"Sakin ol Selin. Belki başka zaman. " Selin gerçekten üzülmüş olacak ki başını omuzuma koyarak
"Esi beni burdan götürür müsün, daha fazla burda kalmak istemiyorum." Dedi. Onun üzülmesine asla dayanamazdım. Güç vermek adına omuzunu sıvazlıyıp arkamızı dönüyorduk ki bizi durduran Arda'nın sesi oldu.
"Aslında başka bir seçenek daha var."
"Seçenek mi?"
"Evet. Sizi daha öncelerde de klüp toplantılarında görmüştüm. Üye misiniz?"
"Evet."
"O zaman ücretler değişir işte. Kütüphane sorumlularına sadece 300 tl. 1000 tl sini İngiltere karşılıyor." Arda'nın dediğini geç anlamış olmanın verdiği şaşkınlıkla bir kaç saniye birbirimize bakıp sevinç çığlığıyla birbirimize sarıldık. O kadar mutluyduk ki Arda bile yaptığı şeyden mutluluk duyar gibi gülümsedi.
"Bize yardımcı olduğun için teşekkürler Arda."
"Her zaman." Ardayla vedalaşıp kütüphaneden çıktık. Selin'in mutluluğu bana da bulaşmıştı. Oysa ki Selin olmasa o geziye gitmezdim bile.
Teneffüs olduğu için sınıfa girmiştik. Neyseki hoca erkenden gitmişti. Sınıftan bir çocuk heycanla bağırmaya başladı.
"Arkadaşlar müjdemi isterim. Ders boş. " dersin boş olması da bize tüm sınıfın uğuldamasını da beraberinde getirdi.
"Bize gidelim mi?" Selin bana yaptığı teklife ne yazık ki geri çevirmek zorundaydım.
"Malesef. Annem benden şehir kütüphanesinden bir kitap istedi. Onu almam kazım. Hem şu geziyi de söylemem gerek."
"Peki,sen bilirsin. Ne harika bir gün değil mi Esi."
"Ya ne demezsin."
******
"Kitabın adını öğrenebilir miyim?"
"Imm.. Sanırım Gezegen Haritasıydı."
"Evet,buldum. Biraz beklerseniz getirebilirim."
"Olur." Ah anne. Ne bitmek bilmeyen gezegen aşkıymış bu. Evimizin bir bölümü antika kitaplarla doluyken şimdi de bana gezegenlerle ilgili kitapları aratıyorsun. Seni anlamak gerçekten de çok zor.
"İşte,burda."
"Teşekkürler." Fiyatınıda ödedikten sonra evime gidebilirdim artık. Güzel bir uykuya ihtiyacım vardı. Belki de dertleşmeye.
Eve geldiğimde enfes kokular etrafımı sarmıştı. Yoksa,inanmıyorum. Çikolatalı pasta mı bu?
"Kim gelmiş acaba?"
"Çikolatalı pastanı yiyecek olan kızın"
"Ama üstünü değiştiremeyip yiyemiyecek olan kızım acele etsen iyi olacak." Hemen bir koşu gerekli işlemleri yapıp mutfağa koştum. Masaya oturup annemin yaptığı pastadan bir dilim aldım.
"İçimden bir ses bugün bundan yapmam gerektiğini söyledi. Yanlmamışımda."
"Selin sağolsun." Dedim gülerek.
"Anlatmak istediklerin var mı?"
"Olmaz mı?" Her zamanki yaptığım gibi bugünün özetini anneme anlattım. İngiltere de dahil.
"Eee anne ne diyorsun?"
" Bu konuyu yarına kadar bir düşünmek istiyorum Esila."
"Peki annecim. Bu arada pasta efsane olmuş. Ellerine sağlık."
"Hop aç kurt orda dur bakalım. Efsane demişken kitabımı aldın mı küçük hanım."
"Almaz mıyım kaşif annem. Çantamda. Odana bırakırım. Ben şimdi yatmaya çıkıyorum. Çok yorgunum."
"Tamam kızım, tatlı rüyalar." Annemin yanaklarından öpüp odama koştum. Sıcacık yatağım beni kollarını açmış bekliyordu. Onu daha fazla bekletmeden hemen yorganımın altına girdim ve huzurlu bir uykuya kendimi bıraktım...~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kelebeğin Rüyası
Science Fiction~Esila~ "Esila sana ne dedi o ses?". "Çok yakında büyük bir savaş olacağını söyledi anne.Ne demek bu?" Annemin yüzü bembeyaz olduğunda benden birşey sakladığı çok bariz ortdaydı. "Anne,çok korkuyorum.Neler oluyor?" "Hiç de iyi şeyler değil Esila,hi...