BÖLÜM*2*

109 7 0
                                    


Tatlı bir esintiyle gelen huzur kokulu rüzgar adeta saçlarımla sonsuz senfonili danslar ediyor. Bu biraz da mutluluğun habercisiydi. Ne de olsa mutluyken dans eden ama en kötü bir anımızda da onları feda edebilen dostlardı.
Ne kadar uzaklara baksam da yürüdüğüm bu uçsuz bucaksız yolun sonunu göremiyorum. Bastığım yerler toprak olmasa kesin denizin üstünde ufuğa doğru yürüdüğümü anımsıyacağım. Ama bu bulunduğum durumun elbette ki bir açıklaması var. Rüya. Şu an bir rüyanın içindeyim. Senaryosunu biliyorum. Bu artık benim için rutin olmaya başladı. Kaç yıl tam olarak hatırlamıyorum ama parmak sayısını geçtiğine bahse girebilirim. Ama tuhaf olanı ise sonuna geldiğim yol bir uçurumun kenarına gelmemle son buldu. Şükürler olsun ki yükseklik korkum yok. Hatta o anki cesaretle aşağıda beni ölüme davet eden dalgaların, ölüm malzemesine benzer bir güvercinin dehşetle kanat çırpması gibi çarptığı kayalar tüylerimin ürpermesine neden oldu. Bu manzara başımın aksi yönde yukarı kaldırdığımda cennetten bir parça mavi görmemle aşağıda cehennemin en korkunç mavisiyle karşılaşmam dünyanın cennet ve cehennem ikilisinin minyatür bir maket olduğunun kanıtına bir kez daha varmış oldum.
"Uyarmak istedim,eğer biraz daha eğilirsen düşebilirsin." Düşüncelerimden bu nerden geldiğini bilmediğim ama bir o kadar da tanıdık olan ses yüzünden kurtuldu ama buna pek de kurtuldum denemez. Hiç beklemediğim bir anda geldiği için korkup bastığım uçurumun kenarının ayağımla bağlantısının kesilmesine neden oldu. O anki yaşadığım korku çığlık atıp ne yapacağımı bilemeyip düşmemek için bir yol aradım. En azından cehennem mavisi renginde olan denize düşmemek için çare aradım ama sanırım ölümden kaçış olmaz. Oysa ki her şey saniyeler içinde oldu. Ayağım kaydı ve düşmeyi beklerken bir el sanki hiç bırakmayacakmış ve güven uyandıran bir hisle kolumu sıkıca tuttu. Tutmasıyla geri çekti. Kalbimin atışını duyabiliyorum. Ölüm anını yaşamak kolay değil. Önce kalbimin sonra da düşüncelerimin sakinleşmesi lazım. Ellerimi dizime koyup öncelikle nefesimi düzene sokmaya başladım. Beşinci de yerine geldi sanırım,yine de idare eder. Sıra düşüncelerimde. Ama öncelikle beni kim kurtardı? O ses kimden geldi? Bu Bay Hiç Kimse kim ve kafamın içindeki bu soru işaretleri beni daha çok meraklandırmaya başladı. Az önce burda biri vardı. Hissettim. Kolumu tuttu. Ve tutmasını saylayacak olan sesi de duydum. Ama göremiyorum. Etrafımda dönüp birinin görmeyi ya da en ufak bir cevap bile bulmayı razılamışken sonuç,hiç birşey.
"Ben tuttum Mavi Kelebek. Korkma. Beni göremezsin sadece sesimi duyabilirsin. Bu dokunduğumu hissetmen de ayrı bir gelişme." Bu ilahi ses ya düşüncelerimi okudu ya da ben sesli düşündüm. Hem ayrıca, Mavi Kelebek de neyin nesi? Bir dakika. Mavi Kelebek... Beni kurtaran kişim yoksa Mavi Kelebeğin Mavi Şovalyesi mi? Hatırlıyorum. O benim Mavi Şovalyem. Ama bazı pazıl parçaları eksik. Bazı anılarım eksik ve parça parça.
"Seni hatırlıyorum.."
"Ne? Sahiden mi? Bu sefer öncekilere göre daha çabuk hatırladın. Bu diğer ikinci gelişme." Sesindeki tını yüzümde istemsiz gülümsemeye neden oldu. Bilmiyorum. Sesi ne çok yabancı ne de çok tanıdık. Sadece tek emin olduğum şey sesi beni her bir hücreme kadar huzurlu ve güvende hissettirmesiydi.
"Neden seni göremiyorum?"
"Bekle Mavi Kelebek. Zamanı geldiğinde öğreneceksin. Hatta belki bu zaman artık dolmuştur. Her an öğrenebilirsin."
"Ne kadar yakın bu zaman? Gün mü, hafta mı, yıl mı ? Ne zamam bu?" Sorularımı peş peşe sıralamış olmam onu baya bi düşündürmüş olacak ki uzun bir müddet cevap vermedi.
"Bilmiyorum. İnan ki bilmiyorum." Sonuç bir kavanoz soru işaretleri.
Anlaşılan o gün diye bişeyin var olduğuna inanmamak. Sonunda hayal kırıklığına uğramak istemiyorum.
Ayakta durmaktan çok sıkıldım. Daha çok cevap alamamaktan. Böyle sorularıma cevap alamamaktan ve bir sürü sorularımın tek geçiştirmelik cevapları "zaman" olmasından nefret ederim. Zaman bana göre sadece bir geçiştirme. Bir dakika sonra yaşayacağımın garantisini veremeyeceğim gibi herşeyi zamana bırakıp ertelemenin de bir manası yok bence. Mavi konseptli rüyamı yeri olan uçurumun kenarına düşüncelerimle beraber oturdum.
"Kızgınsın. O gelmesi gereken zamanın beklemesinin çok saçma bulduğun için sorularınla baş başa kaldın ve bu seni sinirlendiriyor." Bu ses bir insan olsa benim yanıma sağ tarafımda oturmuş o da benim gibi ayaklarını uçurumun kenarında sarkıtıp benle dertleşmek isteyen bir dost gibi oturduğunu sanabilirim.
"Beni bu kadar iyi nasıl tanıyorsun. Üstelik sana hiçbirşey anlatmadım."
"Anlatmana gerek yok ki. Sen anlatmadan da ben seni anlıyorum."
"Nasıl?"
"Değer verdiğin insanların düşünceleri ve hayatı seninkiyle karışır ve rol arkadaşı olur. Senle benim hayatlarım bu noktada birleşti. "
"Ne kadar süredir bu durumdayız?"
"Hangi durum?"
"Benim delirdiğim düşüncesine vardığım bu rüyada hiç göremediğim biriyle rüyamda ne zamandır konuşuyorum?"
"Bu diğer cümlelerine ne yazık ki bir şey diyemeyeceğim. Ama yılını söyleyebilirim. Eğer önümüzdeki üç gün sonra olan doğum gününü de sayarsak 12." Off hangisine şaşıracağımı bilyorum bile. Bu rüya artık saçmalaya başladı. Hatta kabusa doğru bile gidiyor. Ne demek 12 yıl? İçimden ne kadar 12 yıl olarak düşünsem de aslında bir yanım bu duruma alışmış gibi hissediyor. Bazen hatta çoğu zaman kendimi rüyamda bile sanki başka bir insanın rüyasına davetsiz misafir olarak geldim ve olayları seyirci olarak izliyor gibi hissediyorum. Ama öyle anlar da var ki puzzel parçalarını kaybolduğu yerlerinden bulup kolaylıkla yerlerine koyabiliyorum. Demek Bay Hiç Kimseyle 12 yıl konuşuyorum. Eğer sesi genç birinin sesi olmasaydı onu babam bile sanabilirim. Babamı bu şekilde düşününce kalbimden vücudüma sıcak dalga gönderildi gibi oldu. Özlemişim kendi kendime "baba" kelimesini kullanmayı.
"Bu şekilde durunca kaybolmuş Mona Lisa tablosu gibi duruyorsun." Dalgınlığımdan olsa gerek,güldüm. Hem de gözlerimi kapatıp. Mutluluğu hissettim.
"Benim için bu tablo çok güzel hatta seni sonsuz uykuya bırakıp, sonsuza kadar izleyebilirim ama senin için bu erken uyanman anlamına gelir. " son söylediklerini sanki üzülmüş gibi söyledi. Sahiden eğer ben gidersem üzülür mü? Kimse bana karşı böyle bir duyguyu dile getirmemişti. Üstelik böyle bir duyguyla karışık. Keşke onu görebilsem. Keşke bana var olduğunu kanıtlayabilse. Yanında huzur bulduğum bu adamı merak ediyorum. Sadece sesi ve kokusu bile beni gülümsetebilen birinin gözlerine bakmak istiyorum. Tek merak ettiğim şey bu nasıl oluyor? Bu 12 yıllık bitmeyen rüya nasıl oluyor? Bunun tek bir sorusu var tabiki de.
"Sana bişey sorabilir miyim?" Sorumun ardından sadece dalgaların acımasızca sesini duyabildim. Bu sessizlik uzun sürmeye başladı. Acaba. Gitti mi? Bunu düşünmek az öncekinin aksine bu sefer de kalbimin sızlayıp vücuduma soğuk dalgalar göndermesine dönüştü. Etrarıma telaşla baktım ama sonra bunun büyük bir saçmalık olduğunu anlayınca bu sefer ufuğa baktım. Nerdeyse dokunsalar ağlayacam. Bana huzur veren birinin böylece sessiz ve vedasız gitmesi canımı çok yakıyor. Babamdan sonra bir de O.
"Teşekkür ederim."
İnanmıyorum. Demek gitmemiş. Sesinde huzur bulduğum adam gitmemiş. İlk defa babamdan sonra biri beni terk etmedi.Peki neden buna seviniyorum ki. Ayrıca neden yabancı olduğum bu duygu kalbimle dans ediyor. Ürkütücü düşüncelerden kurtulmak için vakkumla çekip bir kutuya hapsetmem yetekecek sanırım. Derince bir nefes aldım. Tuttuğum nefesi küçük bir tebessümle bıraktım. Bu yaşadığım duyguları umarım görmüyordur. anlaşılmaması için de boğazımı temizler gibi yapıp olduğum yerde dikleştim.
"Ne için teşekkür ediyorsun?"
"Benim gibi birine değer verdiğin için." Dedi. Biraz durduktan sonra devam etti.
"Ama şunu unutma Mavi Kelebek. Ne olursa olsun,sen sonsuz uykunda olsan bile seni asla bırakmam. Asla." Acaba babam da böyle demiş miydi? Tutamayacağı sözü verip çekip gitmiş miydi? Peki ya O da beni bırakıp giderse? Neden her değer verdiğim insanlara şüpheyle yaklaşıyorum. Bu güvensizlik duygusu neden gitmiyor?
"Seni üzmek istemedim. Lütfen ağlama. Buna dayanamıyorum. Sen ağlayınca göz yaşların sanki kalbime akıyor. Tuhaf bir duygu yaşatıyorsun bana." Son cümlesine kendisi bile inanamamış gibiydi. O da hissettiği duygulara yabancı gibi. Tıplı benim gibi. O söyleyene kadar ağladığımın farkında bile değildim. Elimle yanaklarımdaki ıslaklığı silip ciğerlerime "ben iyiyim" nefesi gönderdim. Sadece babamla ilgili konular beni fazlasıyla üzüyor. Onun hakkında düşündükçe duygu karmaşası yaşıyorum.
"Az önce bana bişey sormaktan bahsediyordun? Ne soracaktın?" Konuyu değiştirdiği için mi yoksa bulunduğumuz kasvetli ortamı benim çocukça sorum bozacağı için mi birden güldüm bilmiyorum ama tek bildiğim şey arada bir Selin olmaya bayılıyorum. Ortamı anına değiştiren daha doğrusu bozan kişi...
Sormakla sormamak arsında gidip geldiğimden olsa gerek ağım açık kaldı.
"Evet,seni bekliyorum." Bunu gülerek söyleyince bulaşıcı hastalık gibi bana da bulaştı.Başımı ellerime çevirip gülmemi durdurmaya çalıştım. Bu kadar da zor olmamalı. Alt üstü bir soru. Hadi Esila
"Ben seni öldürdüm mü?" şükürler olsun,nihayet sordum. Yoksa içimde kar topu gibi büyüyecekti. Sorumun cevabı gelmeyince Bay Hiçkimse sanırım küçük bir şok geçirdi gibi bişey oldu. Eee ne de olsa Mavi Kelebek Esila ile uğraşıyor. İşi hiç de kolay değil.
"Hey !! Orda mısın?"
"Evet. Evet,burdayım. Sadece... Böyle bir soru beklemiyordum." Şok geçirmeye yakın bir ses tonu. Aferin Esila. İyi iş başardın. Rüyandaki insanları bile bu hale getirebiliyorsun. Tapıyorum sana...
"Cevabımı hala alamadım." Gülmemek için dudağımı dişlemeye başladım ama boşuna uğraşıyorum. Verdiği cevaptan sonra belki gülmekten uçurumdan bile düşebilirim. Bu tür düşününce uçurum fikri pek de cazip gelmedi doğrusu.
"Evet." Hayatımda bir tek Selin'e uyup bize sataşan çocuğa büyük bir tuzaklı şaka hazırladıktan sonra böyle karnım çatlayana güldüğümü hatırlıyorum. Bay Hiçkimse'nin böyle saçma bir soruya bu tepki vermesi çok komikti. İşin yüz bilmem kaçıncı tuhaf yanı da yüz ifadesi aklımdaki komik figürana sahip olması. Onu öldürdüğümü sanması düşüncesi... düşündükçe gülesim geliyor. O kadar düşündü ve cevabi 'evet' oldu... Ne? EVET Mİ... Bu kelime beynimde değil bütün hücrelerimde yankılandı. Evet mi dedi? Gülmemi yavaş yavaş kesip bu kadar çok gülmemin bedelini ödeme vaktimin geldiğini anladım bile. Ya neden bunu daha önce anlayamadım ki. Boşuna bu kadar çok güldüm. Hem onu öldürmemden bahsediyor değil mi? Aman Allahım. Selin haklıymış. Onu farkında olmadan öldürmüşüm. Ama nasıl? Ben bir insanı nasıl öldürürüm? Öldürmüş olamam. Eğer ki öldürdüysem neden bana iyi davranıyor ki, çok saçma. Benden nefret edip hayatımı mahfetmesi gerekmiyor mu? Belki de ediyordur. Belki de rüyalarıma girip beni delirdiğime inandırmaya çalışıp hayatımı alt üst ediyordur. Soru işaretlerine elveda. Demek ki sesinde huzur bulduğum adam benim artık ebediyen rüyalarıma girecek olan düşmanımdı.
"Demek benden intikam alıyorsun. Bu yüzden hayatıma hep şüpheyle bakıyorum. Demek ki bunun tek nedeni seni öldürdüğüm için benden intikam almandı." İçimdeki kaynayan duygu çorbasını dindirmediğim için ayağa kalktım.
"Ama şunu bilmeni isterim ki Bay Hiç Himse, seni bilerek öldürmedim. Öldürdüğümü bile inkar etmiyorum çünkü bu bana bile mantıklı gelmiyor. Hangi insan 12 yıldır rüyasında biriyle konuşur ki. Tek mantıklı seçenek seni her nasıl öldürdüysem benden intikam alıyorsun." Öğrendiğim gerçekler yüzünden elimi saçlarımdan geçirdim. Daha fazla onunla aynı ortamda bulunamam. Uçurumu arkama alıp nereye gittiğimi bilmediğim yerde ormana doğru yürüdüm. Buna aslında koşarak da yürümek de denebilir. kırgınlığım yüzünden hızlı adımlar atıyordum. Yerdeki sararmış yapraklar nemden dolayı çıtırdamıyordu. Bu beni biraz daha hayal kırıklığına uğrattı. Nerde olursa olsun yolmun dışında bile olsa yerde sararmış yaprak görsem rotamı çevirip onlara basarak yürürdüm. İç sesimden bu türlü kurtulabiliyordum. Ama şimdikinin aksine yerdr sadece küçük kurumuş dal parçaları vardı. Ne kadar yürüdüm bilmiyorum ama baya yol kat ettimin farkına bile varamamışım. Ama yürümek ve kırgınlığımı yerdei dal parçalarından çıkarmak bir nevi beni dizginlemişti. Ağlamak istiyorum ama bir yandan da istemiyordum.Sadece
kırgınlığımdan dolayı ağlamak istiyordum. Demek bu 12 yıl benim için hiçbirşeydi. Demek bana bahsettiği aslında mesaj vermek istediği "sonsuz uyku" yani ölene kadar bana hep zarar verecek ve benim delirdiğimi düşündürecekti. Ve öyle de olacak. Çünkü dediğine göre yine unutacağım bu rüyayı. Ve yine Doktor Vural Bey. elimle yanımdaki nemli ağacın gövdesinden destek alarak yere oturdum. Dizlerimi kendime çektim ve Selin olmadığı için de kollarımla bacağımı sardım. Başımı dizlerime yaslayıp gözümden küçük bir damla düşmesine izin verdim. İhanete uğradım. Hem de tanıdığımı sandığım biri tarafından. İlki tabiki de babamdı. Bunca zamandır erkeklerden uzak durmamın nedeni işte bu yüzdendi. Karşı cinslerinin hiç bir zaman ne hissettiklerini bilmeden hareket ediyorlar. Kalbimdeki ağırlığın uçurumdan yuvarlanan kartopu gibi büyümesi de bunun başlıca nedeni.
Burası çok sessiz. Sadece hafif rüzgarın en güzel sesi var. Yaprakla eşliği de her zaman en sevdiğim müzik oldu. Ama kendimi yalnız hissediyorum. Burda hiç hayvan yok. Ormandaydım ve hiç hayvan yok. Sadece küçük bir esintinin yaprakla eşlik ettiği cennet sesi var. Tam da hayallerimdeki gibi. Her zaman kalbime ağırlık çökse kendi dünyamdaki yalnızlığa kapanırdım. Şimdi de hayallerim gerçek oldu da denebilir. Tek kelimeyle ironi. Yüzümdeki tebessüm Bay HiçKimsenin amacına yavaş yavaş ulaştığına bir işaretti. Başa çıkabilirim. Çıkacağım. Benim hayatımı kimse yönetemez. Bu her neyse onunla sonuna kadar savaşacağım. Mavinin üstüne yemin ederim ki...
Derin bir nefes alıp başımı dizlerimden kaldırıp ağaca yasladım. Acaba şu an nerde? Kesin kaçtı.
"Bu kadar büyüteceğini düşünememiştim." Gözlerimi açabildiğim kadar açtım ve etrafıma baktım. Sonra yaptığım şeyin çok saçma olduğunu hatırladım ve gözlerimi sıkıca kapatım dudaklarımı birbirine bastırdım. Hep unutuyordum Bay HiçKimseyi. Bir intikamcıyla konuşamam. Sesi sol tarafımdan geliyordu. Bende onun aksi yönde sağa doğru başımı çevirdim.
"Neden böyle davranıyorsun Mavi Kelebek? "
"Esila. Adım Esila. Mavi Kelebek değil."
"O da kim? Sen Mavi Kelebeksin" benle bu samimi(!) Ses tınısıyla konuştuğu için sinirlerim iki katına çıktı.
"Numara yapmayı bırakabilirsin."
"Ne numarası?"
"Şaka mı yapıyorsun? Tabiki benden intikam almandan bahsediyorum." Bunu sesli söyleyince başımı yasladığım yerden kaldırım yerdeki dal parçasıyla yere şekiller çizmeye başladım.
"İntikam mı? Ah kelebek. Yine mi?" Yine derken? Ben hep napıyormuşum acaba. Yoksa bunu bana hep mi söylüyor. Ve ben unutup aynı duyguları yaşıyorum.
"Tamam o zaman şöyle yapalım. Sen bana neler olduğunu anlat ve ben de neler olduğunu sana anlatayım."
"Anlatacak bişey yok. Seni öldürdüm ve sen benden intikam almak için beni delirdiğime inandırmaya çalışıyorsun. Biliyor musun,amacına ulaşıyorsun. Tamam intikam alacaksın anlıyorum ama neden bana iyi davranıyorsun? Sanki beni kaybetmekten korkuyormuşsun ve bir baba gibi korumaya çalışır gibi davranıyorsun. Sadece neden?"
"Haklısın. Bunları fark etmen gerçekten beni çok mutlu etti Kelebek. Bunu bunca zaman dile getirememiş olman beni her zaman kaygılandırırdı. Şimdi ise herşey farklı."
"Seni öldürmem dışında." Yerde çizmeye devam ettim resmi ani bir hareketle durdurdum. Neden mi? Çünkü kalbim bana yabancı bir hisle elektirik verdi. Kalbim bir anlığına durdu sandım. Herşey yok oldu. Nefes alamaz oldum. Bay HiçKimse, huzur veren sesiyle kulaklarımı doldurdu. Bir annenin bebeğinin ilk kelimesinde verdiği tepki gibi hissediyordum. Onun kahkaha atışı bile bendeki bütün duyguları alıp götürdü. Bir tek huzur kaldı. Ne yazık ki bu anı benden çaldı. Nefesini düzene sokmaya çalıştı.
"Bak...en başından beri yapmam gereken şeyi yapıyorum kelebek...sen.sen beni öldürmedin...sadece şaka yapmak istedim ama sen... aman tanrım...nasıl böyle bişey düşünürsün." Yine gülüyordu. Ama bu sefer dikkatim şu "şaka" kelimesine takıldı. Onca yaşadığım duygu tek bir kelimeyle yok oldu. Az önce huzur denen duygu parçası tek bir kelimeyle tuzla buz oldu. Sonuçlara varırsak eğer ; onu öldürmedim, benden bu zamana kadar intikam da almadı dolayısıyla benden nefret de etmiyor ve en önemlisi babamdan sonra birinden darbe almadım. Bütün dengem alt üst oldu. Bu bir rüya. Rüyada bile gerçek hayattaki yaşantılar oluyorsa ben ölümden sonraki hayatı düşünemiyorum bile. Ama kabul etmek gerekirse güzel bir şakaydı. Bunun beraberinde getirdiği dengesiz ruh haliyle onun kahkahasına eşlik ettim. Zaten az önce gülmekten konuşamadığı için içimde hep bir gülme dürtüleri vardı ama şimdi gülmek için bir çok bahanem var. Bana neden değer verdiğini hala anlamasamda onun iyi biri olduğuna inanmaya başladım. Düşünceleri çok temizdi. Ne kadar şakaları kötü olsa da.
"Bu günü asla unutmayacağım Mavi Kelebek. Aklımda kalan tek bir soru işareti var. Ormana doğru yürürken yaşadığın duygunun sebebini öğrenmek istiyorum?" İkimiz de bu güzel kahkahanın ardından sessizliğie büründük ama farklı nedenlerle. O cevap bekliyor ben ise kendime bile veremediğim sorunun cevabını.
"Babam gibi bana ihanet edeceğini düşündüm. ilk başlarda iyi biri gibi davranıp hayatımı alt üst edeceksin sandım. Ama yanılmışım. Sen iyi birisin. her ne kadar seni göremesem de."
"Sen mavisin. Çok üzüleceksin. Ama kendin hariç herkese huzur saçıyorsun. Evet ne kadar göremesen de senin yanında çok huzurluyum. Farz et ki sen kör birisin ve deniz kenarında bir bankta oturmuş tanımadığın genç bir adamla konuşuyorsun. Buna böyle bir senaryo yazabiliriz. Ama perdenin çekilme sırası geldi. Güneş doğuyor. Gitme vaktin geldi." Bunu söylerken çok uzakta olan ağaçlar birer birer yok olmaya başladı. Onun yerine bembeyaz bir duvar devraldı.
"Bu bir vedaymış gibi konuşuyorsun."
"Güneş batıp ay doğana kadar ben yokum. Üzgünüm. Elimden gelen bişey değil." Son kez etrafıma baktım ve Bunları unutmamak adına iyce aklıma kazıdım.
"Hoşçakal Mavi Kelebek."
"Hoşçakal Mavi Şovalyem."

****************************************

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Nov 30, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Kelebeğin RüyasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin