Gözlerimi açmak istiyordum ama tam olarak açılmıyordu. Konuşmaya çalıştım ama onu da başaramadım. Düşündüm. Neler olduğunu, en son neler yaşadığımı düşündüm. Nişanımız vardı. Bir de tır. Arabalar vardı. Başka birşey hatırlamıyorum. Tekrar gözlerimi açmayı denedim. Bu sefer yarısını açabilmiştim. Etrafa göz gezdirdim. Annem, babam, teyzem, eniştem, dayım vardı. Kuzey. Kuzey yoktu onu görememiştim. Aynı şekilde Hera da yoktu. Tüm gücümü toparlayarak Kuzey demeye çalıştım. Ama sadece 'K-k-k-u-u-z-" diyebildim. Tekrar denedim gene olmadı galiba beni duymuyorlardı. Tekrar denedim ve biraz kekeleyerek de olsa kendimi duyurdum ve ne dediğim anlaşıldı. Yani sanırsam. "Kuzey" diye başladı annem. "Kuzey iyi. Hera da öyle araba senin olduğun tarafa vurmuş. Onlara çok birşey olmadı kızım. Sadece birkaç çizik." Peki bana ne olmuştu? Düşüncelerimi dile getirmek için zor olsada anneme seslendim. "A-anne, b-bana ne oldu?" Annemin gözleri dolmuştu. Diğerlerine baktım onlarda 'dokunsan ağlayacak' modundalardı. Erkekler bile. "Kızım," dedi annem ama cümlesini hıçkırıkları böldü. Onun yerine dayım devam etti. "Minel, önce sakin ol tamam mı?" Tamam manasında kafamı sallamaya çalıştım. Ama onu beceremeyince gözlerimi kırpıştırdım 2 kere. "Bak bunun nasıl olduğunu henüz biz de anlayamadık ama kafandan aşağısı.." Dayım tam cümlesini tamamlayacakken bir hıçkırık onu böldü. Teyzem ağlamaya başlamıştı oysa ki o çok güçlü bir kadındır. Annem başından beri ağlıyordu zaten. "Evet?" dedim dayım cümleyi tamamlasın diye. "F-felç olmuş." dedi ve sözümü dinlemeyerek gözyaşlarım gözüme hücum etti ve akmaya başladı.
Kuzey..
Kıpkırmızı bir yer. Minel yatıyor yerde. Bir şey söylüyor ama anlamıyorum. Uyanmamı isteyen biri var. "Önüne bakmalıydın." diyor arkadan bir ses. Dönüp bakıyorum Hera orada duruyor. "Minel'i kaybedeceksin" diye fısıldıyor yabancı biri. Sonrasında ise bir sarsıntı. Birden fırlıyorum. Yataktan. "Sonunda" dedi babam. "Minel. Uyandı." Tam kapıdan çıkacakken ona seslendim. "Yanına gidebilir miyim?" Kafasını salladı. Kalkıp Minel'in odasına doğru ilerlemeye başladım.
Minel Komadayken..
Kırmızı bir yer. Her taraf kırmızı. Minel yatıyor. Bir şey söylüyor ama anlamıyorum. Daha doğrusu anlayamıyorum. Uyanmamı isteyen biri var. "Neden önüne bakmadın?" diyor arkadan bir ses. Dönüp bakıyorum Hera orada duruyor. "Minel gidecek." diye fısıldıyor yabancı biri. "Oğlum uyan hadi!" Annemin sesi sayesinde korkunç rüyadan kurtuluyorum. Minel komaya girdiğinden beri her gün bu kabusu görüyorum. "Minel nasıl? Bir gelişme var mı?" diye sordum. "Hayır." dedi annem 7 gündür verdiği cevaplar gibi. "Hala komada. Yapılan hiç bir şeye tepki göstermiyor." Aynı cevaplar.. Keşke ona değil de bana olsaymış. Her ne olduysa. Ben de Hera gibi çok hasar almamıştık. Çünkü ikimizde sol tarafta oturuyorduk. O ise sağda. Neden o tarafa kırmıştım ki direksiyonu. Keşke sola değil sağa kırsaydım. Daha bir sürü keşkeler var aklımda ama olan olmuşsa keşkelerin bir anlamı kalmıyor. Benim kolum kırıldı galiba. Alçıya aldılar. Hera'nın ise bacağına cam batmış olmalı. O konular hakkında çok bilgim yoktu. Bizim odamızdan kalkıp Minel'in olduğu yere doğru ilerledim. Uyanmasını istiyordum. Hemde bir an önce. Düğünümüz olsun istiyorum, onu beyazlar içinde görmek istiyorum. Ne kadar yumuşak bir erkeğim diye düşünüyorum zaman zaman. Ne yapalım aşk bu. Hani herkesin tadamadığı ama tadınca da asla unutamadığı bir şey. Onu o kafe de falan gibi bir klişe yapmayacağım. Biz aslında Minel'le erkekler tuvaletinde tanıştık. Ne romantik değil mi?
Flashback..
Telefondan son kez atılan tweetlere bakıp tam kapatacağım an kapının açılma sesini duydum. "Tuvalette misin? Tamam giriyorum şimdi. Görüşürüz." Sanırsam bu bir kız sesiydi. "Burda neden şu erkeklerin ayakta tuvalet yaptığı şeyden var? Yoksa artık kızlarda mı onlardan kullanıyor? Iyy, düşüncesi bile iğrenç." Kesinlikle bir kızdı bu. Telefonumu çantaya atıp tuvaletten çıktım. Arkası dönüktü. "Selam" dediğim an yüksek bir çığlık attı. "Se-senin ne i-işin var burada?" Bir kahkaha attım. "Burası kızlar tuvaleti değil." "Çok pardon." dedi mahçup bir ifade ile. Çirkin bir kız değildi. Siyah saçları ona çok yakışıyordu. Yeşil gözlerinin tonu da beni benden almıştı. Fiziği hoştu ve esmer teni herşeyi ile uyum sağlıyordu. "Neyse. Bana kızlar tuvaletini gösterir misin?" "Gel." dedim ve kızlar tuvaletini gösterdim.Teşekkür etti. Ve akıllılık edip adını sordum. "Minel" dedi, sesinde hoş bir tını vardı. "Senin?" diye sorduğunda "Kuzey" diyerek cevap verdim. Sesi gerçekten çok güzeldi. "Ben artık gideyim. Zaten birazdan ders başlar." tam cümlemi tamamladığımda zil çaldı."Demiştim." dedim. "Tamam görüşmek üzere." dedi ve gittim.
Flashback son..
Minel'in ailesi harap olmuş durumdaydı. Özellikle annesi. Kapının önünde duruyordu herkes. Kimse içeri girmek istemiyorudu. Gidip doktora 'İçeri girebilir miyim?' diye sordum. Onayladı ve içeri girdim. Yatağına oturdum. Elini tuttum. Hiçbir tepki vermiyordu. Konuşmaya başladım. "Sevgilim, neden böylesin? Neden tepki vermiyorsun? Beni bırakmazsın dimi? Söz vermiştik hani hatırlıyor musun? Birbirimizi bırakmayacaktık, hep birlikte olacaktık. Sende gitmezsin dimi kayıp ellerimden? Sen herkes gibi değilsin. Hadi uyan birtanem artık. Uyan hepimiz için." Parmağı yavaşça kıpırdadı dememi beklediniz dimi? Ama Minel bu klişeler hiç ona göre değildir. Gözümden bir yaş aktı sanki ona dokunsa da uyansa diye. Ama olmadı yine uyanmadı. Gözümü silip odadan çıktım. Kantine doğru ilerlemeye başladım.
BÖLÜM SONU
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HİSSETMEK
Romance"Seni çok seviyorum" dedi oğlan "Tahmin edemeyeceğin kadar çok" diye tamamladı sözlerini. "Neden inanayım sana?" diye sordu kız her zamanki gibi. Rutin böyleydi. Aynı kelimeler, aynı cümleler, aynı ifadeler... "Çünkü hissediyorsun. Her zaman olduğu...