Sonu mutlu bitiyor ^^
-
Aynı Yıldızın Altında filminin vizyona girdiği ilk gün. Ben mutluluktan götü başı dağıtıyorum tabi.Tumblr'da gördüğüm bir post üzerine bileğime kulaklığımı takıp gitmiştim sinemaya. Filme girdiğimde insanların bileğine bakmaya başladım. Görebildiğim kadarında hiç bileğine kulaklık takan yoktu. Orada bir tek ben Tumblr kullanıyormuşum gibi hissettim. Cool hissettim tabi.
Filme girdim, izledim, salya sümük ağlayıp çıktım. Tam kapının önündeyim. Birisi omzuma dokundu. Döndüm arkamı. Bileğinde kulaklık olan çok taş bi çocuk bana bakarak gülüyordü. İçim eridi resmen o an. "Tumblr'ın var belli ki." dedi.
"Tabi ki" dedim.
"Bir yerde bir şeyler içelim mi?" dedi. Kabul ettim. Abi benim kalbim çok hızlı atıyordu. Çocuk hem taş hemde ne biliyim sanki yıllardır tanıyormuşum onu gibi hissettim.Gittik Starbucks'a. Sohbet muhabbet baya iyi anlaştık. İsmi Cenk'miş. Sonra kalktık. Birlikte tranvaya bindik. Benden önce inecekti. "Telefonunu çıkart hemen." dedi. Çıkardım. Şifresini girdim. Hemen elimden aldı. En gıcık olduğum şeydi.
Bir şeyler yazıp telefonu bana geri verdi ve indi. Notlar kısmına Tumblr url'sini ve numarasını yazmıştı.
"Not: Whatsapp'tan yazarsan çok sevinirim." diyede altına yazmıştı.Rehbere numarasını ekledim ama hemen mesaj atmadım. Götü kalkar diye düşündüm. Eve gidince mesaj attım. "Nerede kaldın sen? Bi an dışarı çıkıp arayacaktım seni." dedi.
Meğer o zamana kadar mesaj atmamı beklemiş. Tabi bunun attığı her mesaj benim yüzümde bir gülümseme oluşturuyordu. Nedeni yoktu ama yüzüm gülüyordu. Birlikte sabahladık. İçim ısınmıştı ona karşı.Sabah olmuştu. Birlikte güneşin doğuşunu izleyip birbirimize fotoğraf atmıştık. Buluşma kararı almıştık. Birkaç saat sonra hazırlanmaya başladım. Öğlen buluştuk bir cafede. Yine gülerek hoş muhabbet ediyoruz. Bir anda durdu ve "Bana kendini anlat." dedi. "Peki." dedim ve başladım kendimi anlatmaya. Gözlerini kocaman açıp gülümseyerek beni dinliyordu. Çok tatlıydı. Bitirdiğimde oda kendinden bahsetmeye başladı.
Neyi sevdiğinden neyden korktuğuna kadar her şeyini anlattı. Bitirdiğinde, "Biraz yürüyelim mi?" dedi. Kabul ettim ve hesabı ödeyip caddede gezinmeye başladık. Soğuktu. Cenk'in koluna girmiştim. "Dana dün tanıştık ama sanki yıllardır tanışıyoruz gibi dimi?" dedi. "Evet. Peki benimle yılları eskitmeyi ister miydin?" diye sordu. Yüzüne baktım. "Tabi ki. Bilmiyorum ama sana karşı kendimi çok yakın hissediyorum. Sana güveniyorum. Üzülmeme izin vermeyeceğini düşünüyorum." dedim.
Gözlerime baktı. "Ya aslında sen sinemaya girerken gözüme batmıştın. İyi anlamda. Bileğindeki kulaklığı sonradan görünce çok sevinmiştim.
Konuşmak için fırsat diye düşünmüştüm. Film boyu seni izledim. Mimiklerin, gülüşün hatta ağlarken gördüğümde gelip gözyaşlarını silip sımsıkı sarılmak istemiştim. Aynı Yıldızın Altında'yı ben 3 ay boyunca bekledim ama film yerine seni izledim. Ve sanırım senden hoşlanıyorum." dedi. Şaşırdım. Böyle bir şey beklemiyordum. Yüzüm kızaracaktı kesin. Yere bakarak güldüm. Cenk'te güldü. "Cenk, sanırım bende senden hoşlanıyorum." dedim.
Yaklaştı ve yanağımdan öptü. Kesin domates gibi kızaracaktım. Sımsıkı sarıldı bana. Sarılışından anladım beni bırakmayacağını. Sarılırken kulağıma fısıldadı, "Eğer benim olursan hep sarılırız." dedi. Yüzüne baktım. Boyu benden biraz uzun olduğundan parmak uçlarıma bastım ve ona daha fazla yaklaşarak "O halde seninim. Ve sende benimsin." dedim gülümseyerek. Sarıldık tekrar sımsıkı.Aylar geçti. Beşinci ayımız. Bir gece çıkmaya başladığımız günü anımsadık ikimizde. Aynı caddeye ve aynı cafeye gitmeye karar verdik. Cafede oturduk. Her şey eskisi gibiydi. Gülüyorduk ediyorduk.
Sonra caddeye çıkıp yürümeye başladık. Elimi sımsıkı tutuyordu. Hani "#ŞiirSokakta" diyorlardı ya. Şiir sokakta değil, yanımdaydı. "Ve hayat özür dileyecek 5 saniyeyi bile çok görür bazen sana." Bu yüzden çekinmeyin karşınızdaki insana mesaj atmaktan veya onunla konuşmaktan. Kim bilir belki o kişi yaralarınızı sarabilecek tek insandır..