Güneşten korunmaya çalışarak sol elini alnına tutup etrafına şöyle bir baktı; çevresinde yeşil ve aralara karışmış kırmızımsı yapraklar duvarlarda adeta dans edercesine bir o yanda bir bu yanda bulunuyordu. Diğer sarmaşıklar ise duvara elbise olmuş gibi duvarı biçimli bir şekilde kaplıyordu. Duvarlar çatlamış, çatlayan yerlerine örümcekler ev yapmış, duvarlarda dolaşıp duruyorlardı. Her türden örümcek var gibiydi, belki zehirli ya da öldürücü örümcekler yaşıyordur. Ürktü.
Etrafına daha dikkatli baktı, giriş vardı sonuçta, bir şekilde buraya girmişti fakat çıkış yoktu. Bulunduğu yerde üç adet kapı gördü, üzerlerine doğru gitti. Kapıyı itti lakin açılmadı. Diğer kapıyı itti yine açılmadı ve diğer kapıda.
Bu sefer diğer yöne doğru ilerledi diğer köşede bulunan kapılar, burada bulunmuyordu. Sadece devasa bir duvar bulunuyordu. Bulunduğu ortam kare şeklindeydi ve küçüktü. Kendisine, böcekler ve solundaki birkaç yılana yetecek bir alandı.
Nerede olduğunu bilmiyordu. Her yer birbirine benziyor fakat hiçbirinde çıkış bulunmuyordu. Kapana kısılmış gibiydi. Aklına bir şey geliyordu fakat doğru çıkmasından korkuyor, o fikri aklından çıkarmaya çalışıyor ama ne yazık ki dolambaç sözcüğü beynini istila etmiş, bir şekilde kaygısı daha da kâsüf ediyordu.
Kara kara düşünmeyi derhal bırakıp çıkışı bulmaya koyuldu. Beyninin bir yanı umut yok dese de diğer bir yanı umut var diyerek aklının karışmasına neden oluyor, işine yoğunlaşamıyordu.
Bir son yoksa bile kendi sonunu bulmalıydı.
Kapıların bulunduğu alana geri döndü, ne varsa orada olmasını diledi. Kapıların üzerlerindeki tabelada bulunan sözler bir anlam ifade ediyor olacak ki buraya tabela koyulmuş.
Birisi buraya tabela koymuş.
Yalnız değilim.
Ya burayı yöneten biri var ya da benim gibi bir mahkûm.
"Burası nasıl bir mekân? Bir topluluk mu düzenledi burayı? Ben neredeyim?"
Tabelada bulunan sözleri okumaya başladı.
Yedikleriniz ilacınız, ilacınız yedikleriniz olsun. –Hipokrat
Uyku, ölümün kardeşidir. –Hz. Muhammed
Eğer hayvanlar konuşabilseydi, onları kesip yemeğe cesaret eder miydik? –Voltaire
Sözler hoşuna gitmiş fakat ne olduğunu anlayamadı. Niye bunlar yazıyordu? Bunları ona göstermelerindeki amaç ne idi?
Mantık yürütmeye çalıştı. Bir anlam ifade etmeliydi, bu onun ilk umudu ve büyük macerasına ilk adımı olacaktı. Anlamalıydı çünkü bunlar gibi daha niceleri karşısına çıkabilirdi, çözmeliydi. Hem de hemen. Düşündü, düşündü. Yanlarında yazan özel isimler bu sözleri söyleyen kişiler olmalıydı. Yaşadığı yerde bunları duymamıştı, duymuşsa bile hatırlamıyordu.
Sözlerin dolambaçtaki yerini tahmin etmeye çalıştı. Belki böyle oluyordur.
Hipokrat'ın sözü yemek, Hz. Muhammed'in sözü uyku, Voltaire'nin sözü hayvanları anlatıyordu.
Emin olmasa bile tahminen böyleydi.
Evet.
Anlamları dolambaçta var. Gördüğü böcekler ve yılanlar birer hayvan. Yılanın eti ve böcekler birer yemek sayılır. Uyku ise kötü bir günün bitmesinin habercisi oluyordu. Peki ya tam olarak ne demek istiyordu? Diyelim tahmin etti. Hangi işe yarayacaktı? Kâbusun bitmesine mi? Yeni olayların başlangıcına mı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜŞÜN
Mystery / Thriller"Beni dinle koca dolambaç! Ben bilgisiz, cahil bir köylüyüm. Sen ise dahi, koca bir karmaşa, amacıma ulaşmak için ceht gösterdiğim o düşündürücü çıkışlara sahip devasa bir beyinle çalışan koca bir bilmecesin. Ama ben seni yeneceğim. Çıkışın hangi...