-"İlkim! Sonsuza dek seni bekleyemem."
Hadi ama. Sanki ben istedim gitmeyi.
-"Çok istiyorsanız gidebilirsin. benim içim sorun olacağını sanmıyorum."
-"Off! Nazlanma işte. Biraz acele et."
Evet. Bu kulaklarımı çınlatan benim en yakın arkadaşım Alev. Muhtemelen ağaç olmuş kök salmaya başlamıştır. Onunla bir ağaç evde tanışmıştık. İlk tanışmamız biraz iç açıcı olmasa da sonradan iyi anlaşmaya başladık. Çocukluğumdan beri hep yanımdadır. Arada bir beni sinir küpüne çevirsede onu seviyorum. Ah tatlı kuzum benim.
-"İlkim! Bak çıkarma beni yukarı!"
-"Geldim geldim." Birazdaha oyalanırsam akşam boyunca çenesi çekeceğim. Merdivenleri ikişer ikişer indim.
-"Helesi."
-"Oo Hale, sen ne ara geldin?" Hale benim Alev sayesinde tanıştığım pek samimi olmasamda sevdiğim bir arkadaşımdı.
-"Sen yukarda süslenme çabalarındayken geldim canım. Hadi oyalanmayalım."
İçime bir sıkıntı oturdu. Acaba gitmesem mi? Ne biliyim, o tür yerler pek bana göre değil. Ben bu düşüncelerle debelenirken Alev kolumdan tutmuş çekelemeye başlamıştı bile. Biliyorum, artık çok geç.Taksi çevirip aceleyle bindik. Pala bıyıklı şoför "Nereye?" diye sormadan Alev atlamıştı "Ateş Bar'a." Çok güzel. 3 kız birlikte bara gidiyoruz. Hemde Ateş Bar'a. Adını çok duymuştum ama gitmek nasip olmadı. Bugüne kısmetmiş.
Sonunda taksi insanla dolup taşan bir sokağa girdi ve durdu. İndiğimizde tam karşımızda duran kocaman kapıya ve önündeki tek kolu benim bacağımdan iki kat büyük olan adama baktım. Nereye gelmiştik biz böyle? "Vaov!" Ağzı açık kalan Hale'ye baktım. "Hale, ağzını kapat. Sinek kaçıcak." Alev'in kıkırdamasını duymuştum. Yavaş adımlarla kapıya yaklaştık. İçeriye girmek üzereyken dev bir kol bizi durdurdu. Dönüp kolun sahibine baktığımızda kalın bir ses kulağımı tırmaladı. "Hey, biraz bekleyin bakalım."
Hadi hayırlısı.