VOTE&YORUM !
Ashton kolunu çekiştiren ve etrafa boş boş gülücükler gönderen arkadaşına baktı.
Arkadaşının hareketleri onun değişiyle, lanet olası bir kız gibiydi.
Doğrusu, lanet olası ergen bir kız gibiydi.
Yüzünü buruşturdu ve derin bir nefes aldı.
"Ashton! O çok güzel! Upuzun siyah dalgalı saçları var ve gözleri.. Açık bir mavi. Yeşilde olabilir bilmiyorum. O kadar yakından bakamadım. Ama çok güzel! Bacakları upuzun ve incecik. Harika bir vücudu var adamım!"
Bunu ona kaç bin kez anlattı diye düşündü Ashton.
Ve elinde olmayarak kıkırdadı. "Sakin ol Luke ve derin bir nefes almaya çalış."
Luke ona denileni yaptı ve yerinde durup, derin nefesler almaya başladı.
Ashton önündeki, kahverengi ve frambuaz renkli işlemeli kafeye baktı. Hep içini ısıtan bir yer olmuştu.
Oraya sadece haftasonları bir iki kere geliyordu.
O da annesinin çok sevdiği muzlu turtalar içindi.
Eskiden oraya girdiğinde en çok yanık kek kokusunu severdi. Altları yandığı zaman kekler daha çıtır ve güzel pişerdi.
Luke'un onu tekrar çekiştirmesiyle, Ashton öne doğru düşer gibi oldu ama son anda ona ayak uydurarak sokağın karşısına geçtiler.
"Giriyoruz içeri, hazır mısın?"
Ashton ofladı. "Kendimi lanet olası ajan dizilerinden birinde hissediyorum. Evet hadi!"
Luke son kez üstünü düzelterek sürgülü kahverengi kapıyı açtı.
İçeri girdiklerinde Ashton yüzlerine vuran klimayla rahatladı ve vanilya kokusunu doya doya içine çekti.
Luke önden ilerledi ve ortada duran puflara kendini attı.
Ashton içeri süzdü ve okuldaki bir kaç öğrencininde burada olduğunu gördü.
Arkadaşının karşısına oturduğunda, masada sadece ikisinin olmadığını fark etti.
"Calum."
Aynı soğuk ses tonuyla Calum onu cevapladı.
"Ashton."
Tokalaştılar ve ikiside aynı anda sırtlarını sandalyeye yasladılar.
Luke ikisine gülümsedi ve ortamı yatıştırmak için ağzını açtı ama ilerde gördüğü şeyle yutkunmak zorunda kaldı.
Bir kaç kez gözlerini kırpıştırdı ve kekeledi.
"Penguenler aşkına.."
Calum çenesini kaldırıp az öteye baktığında, memnuniyetle dudakları kıvrıldı.
Ashton kendini tutamadı ve baktıkları yere omuzunun üstünden bir bakış attı.
O sırada kulaklarına Bieber'ın tanıdık şarkısı dolmaya başladı.
Ama şuan şarkının melodisi umurunda değildi.
Ashton önündeki manzarada dili tutulup kalmıştı.
Üçüde, iki masa arkalarındaki müşterileriyle ilgilenen kızı izlediler.
Masaya eğilip, dar kotunun ortaya çıkardığı kıvrımlı kalçası, her eğilip doğrulduğunda biraz açılan beyaz bluzu.. Dalgalı saçlarının önüne düşmesi ve her seferinde gülümseyerek eliyle onları kulağının arkasına sıkıştırması..
Ashton daha fazla bakamadı ve saniyesinde öksürerek önüne döndü. Hızlı bir şekilde adını hatırlamadığı ama birden zihninde beliren şarkı sözlerini mırıldanmaya başladı.
"Girl you see me standing here. Standing in the rain, oh baby."
Gözlerini yumarak devam etti. "Any chance that you could stay right here? And never go away?"
O sırada Calum'un sinir bozucu sesini duydu.
"Ne zamandan beri Justin dinliyorsun dostum?"
Ashton onu geçiştirdi, o sırada ikiside beklemedikleri an birbirlerinin yüzleriyle karşılaştılar.
Luke onları yakalarından tutmuş, yüzlerini birbirlerine yaklaştırmıştı.
"Şimdi ne yapmalıyım? Ne demeliyim? Sipariş mi vermeliyim? Yardım-"
Calum geriye çekildi ve elini kabaca havada şaklattı. "Fıstık! Sipariş için biri bize bakabilir mi?"
Luke saniyesinde rahat ve umursamaz bir tavırla kendini pufa doğru itmişti.
Şimdi üçüde kızın onlara dönmesini bekliyordu.
Kız durdu ve elindeki tepsiyle 180 derece topuklarının üstünde döndü.
Az önceki gülümseyen suratı kaybolmuştu.
Ashton onu bir de önden süzdü.
"Arkadaşım sizinle birazdan ilgilenecek."
Luke kızın sesini ilk defa duymasıyla mayışarak iç çekti ama saniyesinde toparlandı.
Calum kaşlarını çatarak tekrar seslendi. "Ama biz senin ilgilenmeni istiyoruz."
Ashton sinirle önüne döndü ve kaşık çatlarıyla Calum'a bakmaya başladı.
Kız bir süre sonra yanlarındaydı.
Ashton ona ne kadar bakmak istemesede yavaşça tam yanındaki vücudu süzdü.
Kız, Luke'a ne alırsınız diye sorarken, Luke'un heyecanlı çıkan sesini duyabiliyordu. Ama hayır, o şuan bu güzel kızı incelemekle meşguldü.
Kızın masaya eğilip menüleri almasıyla, dirseği Ashton'a çarptı. İkiside fark ettiler ama bir şey demediler.
Ashton, küçük bir özür bekledi ama gelmedi.
O sırada kızın yüzüne o kadar dalmıştı ki, siparişleri alıp ona hiç bakmayarak gittiğini fark etmemişti.
Ashton silkelendi ve onun gibi şaşkın bakışlı arkadaşlarına baktı. Sonra istemsizce bağırdı. "Hey."
Kız tekrar yerinde durdu ve başını hafifçe sağa çevirdi.
"Benim siparişimi almadın."
Kız derin bir nefes aldı ve vücudunu sağa döndürüp ortalarındaki masaya baktı.
"Limonlu dondurma değil mi?"
Üçüde garson kıza şaşkınlıkla bakmaya devan etti. Ashton'un dili tutuldu ve ne diyeceğini bilemedi. Sadece kafasını salladı ve kız ona hiç bakmadan ortadan kayboldu.
Calum kıkırdayarak rahat bir şekilde pufun üstüne yayıldı.
"Kızımız bir medyum anlaşılan."
Luke onu onaylarken, Ashton hala kızın az önce durduğu yere bakıyordu.
Eli istemsizce birbirlerine değen koluna gitti. O an kendi kendine konuştuğunun farkında bile değildi.
"Siktir bu neydi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Snapchat «Ashton İrwin»
Fanfictioncutiepie: Seninle ilgili çok şımarıkça rüyalarım var Ash. ashtonirwin: Ne? cutiepie: Yatağımın ve benim üstümdeyken, ne kadar baştan çıkarıcı olacağın gibi. ashtonirwin: Tanrım!