Metroya yetişmek için elimdeki çantanın ağırlığını omzuma verip, yürüyen merdivenlerden koşarak indim. Her bir basamakta kalp atışlarım daha da hızlanıyor, yüzüme vuran soğuk hava tenimi yakıyordu. Merdivenin son basamağında biri arkamdan çarptı ve tökezleyerek dizlerimin üstüne düştüm. Çantamdan yere dağılan şeyleri toparladım.
Çok garip, çantanın ağzı kapalıydı. Topladıklarımı aceleyle çantama atarken altındaki büyük deliği farkettim. Çantayı omzuma takıp eşyaları tek elimle göğsüme dayadım. Aceleyle koşarken siyah kapşonlu bir adam omzuma vurarak geçti. Kafasını yerden kaldırmadan bana dönerek "Afedersiniz." dedi. Kapşondan çıkmış bir tutam sarı saç dışında tamamen siyahlar içindeydi.
Az önce indiğim yürüyen merdivenlere doğru bir adım attı. Basamağa değdiğinde aşağı inen merdivenlerin yukarı çıkışını şaşkınlıkla izledim.
Metro birazdan kalkacak.
Siyahlar içindeki adamı arkamda bırakarak bindim. Taşıt çok dolu olduğundan demirlerden birine tutunarak ayakta durdum. Metronun sağ camının üstündeki durakların yazdığı tarafa baktım. Dört, dört durak gidecektim. Neden bilmiyorum, ama sadece yolum kısa olduğu için sevindim.
Bir durak sonra başka yolcular bindi ve yerim iyice daraldı. Yolculara yer vermek için gittikçe sıkışıyordum. İçim daralmıştı. Hayır, havasızlıktan değil. Huzursuz olmuştum. Kafamı çevirince orada olduğunu daha önce farketmediğim bir adam gördüm. Uzun boylu, beyaz tenliydi. Omzuna kadar gelen beyaz saçları ve takım elbisesiyle gayet şıktı. Bir eliyle demiri daha sıkı kavrayarak, beyaz perçemleri çatık kaşlarının üstünden çekti. Bir şeylere kızmaktan çok endişenin verdiği bir ciddiyet hakimdi gözlerine.
Daha ne olduğunu anlayamadan, demiri tuttuğum elimi kaydırarak kollarımı arkamda birleştirdi. Bedenimi kendine çekerek, elindeki silahı kafama dayadı.
" Kimse kıpırdamasın, yoksa kız ölür." Kalp atışlarım hızlanırken boğazıma bir yumru oturmuş, ne konuşabiliyor ne de ağlamaklı bir tepki verebiliyordum.
İnsanlar adamın tehditi karşısında, birbirlerinin üstüne çıkmak pahasına, adamla benim etrafımda boşluk kalacak kadar cam kenarına yapıştılar.
Adamın sıkıca kavradığı kollarımı artık hissetmezken, kurtulmak için de herhangi bir çabada bulunmuyordum.
Kimse kıpırdamasın, yoksa kız ölür.
Kafamda adamın sesi yankılanırken, ölme düşüncesi taş kesilmeme sebep olmuştu. Sanki metro daha da hızlı gitmeye başlamıştı. Hayır, sadece bacaklarım titriyor.
Adam silahı kafamdan uzaklaştırdı ve iki koltuk ötedeki orta yaşlı bir bayana doğrulttu. Bunu yaparken kollarımı tutan elli gevşedi. Artık acıtmıyordu ama onları yine de kurtaramıyordum.
Tetiği çekti.
Kadının yavaşça yere düşen bedeni ve hırıltıya dönüşen nefesi karşısında dehşete düştüm.
Öleceğim, kurtulmalıyım.
Kollarımı adamdan kurtarmak için tüm gücümle çektim. Dizimle tekme atmak istedim ama hareket ettiremiyordum.
Sonunda beni tutan ellerden tamamen kuruldum. Beyaz saçlı adam yere düşmüştü. Ama yine biri yavaşça kollarımı arkamda birleştirip kendine dayadı. Bu tehditkâr bir hareketten çok uyarıcıydı.
Yaşadığım şokla adamı iterek kurtulmaya çalıştım. Arkamdan başını omzuma dayayarak uzattı. Sarı saç tutamı benim saçlarıma değdi. Ve o siyah kapşon...
Bu bana çarpan adam.
Kolunu görebileceğim bir hizada kaldırarak siyah saatini gösterdi.
"Saat 3:50, hatanın bedeli ödendi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEDEL
Fantasy13 Yaşından beri her gün aynı kabus... Aile katliamıyla birlikte devredilen ağır bedel... Sert mizaçlı zaman tutucusu ve bedel ödeten katil bir melek... Tanrı katından Dünya'daki akrabalık ilişkilerini düzeltmek için görevlendirilmiş bir melek, bun...