Soğuktu. Çok soğuk. Üstümdeki gri, kapüşonlu hırkaya biraz daha sarıldım. Sırt çantamın kulplarını sıkıca kavrayarak önümdeki su birikintisinin üzerinden atladım. Her zaman yapardım. Yanından dolanmak varken, üzerinden atlamak daha eğlenceli geliyordu bana. Gökyüzüne baktım. Her an yağmur yağacak gibiydi. Ki bu anormal bir şey de değildi. Kasım ayındaydık ve burası Sinop'tu. Genellikle yağışlıydı. Tuhaf bir şekilde her zaman bir ritmi vardı ve tempoluydu. Ve bu ritmi hissetmek için kendini tamamen oraya vermeliydin.
Yağmur damlaları yavaş yavaş suratıma düşerken küçük yavru bir köpek, koşarak bacaklarıma sığındı. İrkilerek itmeye çalıştım fakat başarılı olamadım. Etrafıma bakındım. Dar bir ara sokaktaydım. Bu sokağı biliyordum. Eve giden kestirme yollardan değildi. Aksine uzun bir yoldu. Eve gitmek istemiyordum, yağmurla baş başa kalmak istiyordum. Yağmur yağacağını bildiğimden uzun yolu tercih etmiştim. Genelde kimse bu sokaktan geçmezdi. Nedenini ben de bilmiyorum. Sanırım biraz... Ürkütücüydü. Ama olsun. Sonuçta o kalabalık ve gürültülü yerden çok daha iyi. İnsanlar nasıl o barlarda eğlenebiliyor, hala anlamış değilim. Huzur ve sessizlik varken...
Yanımdan kedi cırlaması gelince az kalsın yerdeki su birikintisine düşüyordum. Yan tarafıma baktığımda iki kedi kavga ediyordu. Yüzümü buruşturarak onlardan oldukça uzağa gittim. Yağmurun eşliğinde yavaşça ilerlerken arkamdan adım sesleri duydum. İlk başta kendimin sansam da, durduğum an başka birinin de burada olduğunu anlamak zor olmadı. Bir küfür savurarak ufak çalılığın arkasına saklandım. Yağmur dinmişti ve adım sesleri de yok olmuştu. Derin bir nefes verdim. Hayal gücümün ve bilinçaltımın, bana olan oyunlarıydı. Siyah pantolonumun cebinden telefonumu çıkardım.
Hemen Çisil'i aramalıydım. O, her hikayede olan dostlar gibi deli dolu biri değildi. Gerekmedikçe gülmez ve fazla uzatmadan, kısa cevaplar verirdi. Ciddiydi ve her zaman benim arkamda olmuştu. Ne kadar nemrut surat olsa da. Adı için de onu az kıskanmamıştım. Anlamı, ince yağmur damlasıydı ama o ismini sevmiyordu.
Çisil'i ararken arkamdan sırt çantamın ani bir şekilde çekilmesiyle yere yapışmam bir oldu. Her şey bir anda olmuştu. Çantamın yüzünü göremediğim biriyle gitmesi ve telefonumun yere düşerek kapanması. En önemlisi ise kafamı yere çarparak bilincimi kaybetmem.
Gözlerimi araladığımda kısık sesle küfrettim. Ne kadar zamandır buradaydım? Telefonuma baktım. Kapalıydı. Açmayı denediğimde açıldığını görünce bunun benim için çok büyük bir şans olduğunu aklımın bir köşesine yazdım. Fakat galiba tek şansım bundan ibaretti. Rehberde Çisil'i bularak ara butonuna bastım. Birkaç çalıştan sonra telefonu açmıştı. Dudaklarımı ıslatarak boğazımı temizledim.
"Alo, Gökçe? Bir sorun mu var?"
"Çisil... Ben galiba soyuldum."
"Ne? Manyak mısın kızım sen? Neredesin? Gelip seni alıyorum," dedi ve iç çekti. "Bugün başına bir şey geleceğini biliyordum. Seni bırakacağımı söylediğimde benimle gelmeliydin."
"Hadi, Çisil. Lütfen. Üşümeye başladım."
"Tamam, olduğun yeri mesaj at. Hemen geliyorum."
"Tamam," dedikten sonra telefonu kapattım. Mesajı attıktan sonra başımı dizlerime koydum. Günlüğüm... O da çantanın içindeydi ve tek önemsediğim oydu. Para, eşyalarım... Hiçbiri umurumda değildi. Sadece günlüğümü istiyordum.
Bir motor sesi geldiğinde kafamı kaldırdım. Bu Çisil'di. Simsiyah, uzun saçları uçuşuyordu. Hemen bana doğru gelmeye başladı.
"Gökçe? İyi misin, bunu yapanı görebildin mi?" Kafamı iki yana salladım. Konuşacak halde değildim.
"Peki, neyi aldı?" Gözlerimi kapattım. Motora bindim ve kaskı elime alarak, "Çantamı aldı," dedim.
Bir iki saniye durakladıktan sonra, "Günlüğün..." diye fısıldadı. Günlüğümü ailem dışında sadece o biliyordu fakat hiç karıştırmamıştı. O günlüğü kimse okumamıştı. Sanırım... Bu bozulacaktı. Çantamı alan kişi büyük ihtimalle onu da okurdu. Tabii, gözü paralarda değilse. Kafamı sallayarak kaskı taktım. O da bindikten sonra motoru çalıştırdı. Tam gidecekken onu durdurdum. Oradaki benim çantam değil miydi?
"Çisil, dur! Orada... Çantam!"
Hemen aşağı inerek yarısı görünen, çöp konteynerinin arkasındaki çantama doğru ilerledim. Çisil de arkamdan geliyordu. Çantamı boşaltarak içindekilere baktım.
Paralara dokunulmamıştı. Ve diğer eşyalara da... Sadece tek bir şey eksikti.
Günlüğüm.
∞
Merhaba. Yeni hikayem. Umarım
beğenirsiniz ^-^
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNLÜK HIRSIZI
Teen Fictionİki eli kanda bile olsa, günlüğünü elinden düşürmeyip her anını yazan Gökçe'nin günlüğü çalınır. Asıl tuhaf olan ise hırsız, çantasındaki hiçbir şeye dokunmamış ve sadece günlüğünü almıştır. Peki bir zaman sonra gizemli hırsızımız, Gökçe'yle yüzleşi...