Yaşanmış Bi Sevda Uykusu

112 7 0
                                    

"Bir söylenceye göre düşman iki ailenin çocukları olan Ali ile
Zehra biribirine ölesiye sevdalıymışlar. İki genç daha çocukken
ailelerinin düşmanlığına rağmen, gönül verip sevmişler
biribirilerini. Aşkları, gökle- yerin aşkı kadar büyük, çiçekle
suyun-aşkı gibi temizmiş...
Günler gecelere, geceler günlere akıp giderken, herkes aşkına
göre almış hisesini hayatın pınarından.. Yıllar su gibi akıp
gitmiş, Ve yöre de herkesin dilinde Zehra kızın güzelliği
söylenir, Zehra kızın güzelliği konuşulur olmuş. Taa.. topuğuna
kadar inen saçları, simsiyah gözleri, inci dişleri, kıpkızıl
dudakları, pembe yanakları ve tanrı heykelleri gibi kusursuz
bedeni ile perileri kıskandıracak kadar güzel ve alımlıymış...
Derken Ali ile Zehra büyüyüp evlenme çağına erişmişler ama
evlenmelerine her iki tarafta bir türlü razı olmamış. İki düşman
aile arasında kavgalar başlamış, günlerce silahlar patlamış...
Zehra ile Ali de çevrelerine aşklarını, biribirine bağlılıklarını
kanıtlamak için evlerini terkedip iyi yürekli bir çobanın
yardımıyla uzak bir vadideki mağaraya gizlenip yıllarca orada
barınmışlar.
Zehranın kardeşleri her yeri aramış taramışlarsa da hiç bir yerde
izine rastlamamışlar. Epey bir zaman yabani meyveler, bitkiler,
kökler yiyerek ve geceleri çobanın köyden taşıdığı yiyeceklerle
yaşamını sürdürmüşler...
Dolunaylı gecelerde iki derin vadi arasındaki mağaranın önünde
oturup, alt tarafından çağıl çağıl akan sulara bakarak dağlara,
taşlara türküler yakmışlar.
Zehra kızın saçları gece, gözleri yıldız, bakışları gökkuşağını
andırırmış. Baktıkça rengarenk bir ahenk sararmış vadinin içini...
Her sabah gün burada aşkla başlayıp, aşkla bitermiş... Kuşların
inceden soluyuşu, ağacların nazlı nazlı sallanışı, yaprakların
hışırtısı bir başka güzelleştirirmiş çevreyi... Renk renk, desen
desen çicekler içinde, pınarların da akışıyla bu renk ve ahenk
harmonisi, iki gönül coğrafyasının ve iki yurek ikliminin
mutluluğuyla uzayıp gitmiş günler...
Genç adam sevdiği kıza her gün hayran hayran bakarak sazına
sarılıp türküler dizermiş ırmaklara... Dağ, taş dillenirmiş
sesinde... Sevdiğinin gözleri denizin incileri, dişleri mercan,
saçları gecenin karanlığı, gülüşü bahar gülü kadar güzelmiş,
güldükçe cangülleri saçılırmış dağa, taşa...
Sonra Zehra kızın kardeşleri iz sürüp yatmışlar pusuya.
Herşeyden habersiz dağlara, kayalara saz çalıp sevdiğinin
ceylan gözlerine türküler söyleyen Ali tek kurşunla kayadan
aşağı yuvarlamışlar.
Ağıt yakıp saçlarını yolan Zehra kız Ali nin acısına dayanamayıp
ümitsizliğe kapılarak oda kendini aynı uçurumdan aşağı bırakır.
İkisi yan yana gömülür. Sonraları kızın baş ucuna ak, erkeğin
başucunda al bir gül fidanı çıkar ve her bahar yeşerip biri ak biri
kırmızı gül açarak biribirine sarılarak tekrar kavuşurlar hiç
ayrılmamak üzere....
Yelpınarın suyu gövdelerine değdikçe ağlamışlar, iri iri yaşlar
süzülmüş yapraklarından... Beyaz duvağını takıp tomurcuğuna,
ağıtlar yakmışlar kayalara dönüp sırtını munzur dağına. Ne
zamanki acısı, ne zamanki hasreti işlemiş kayalara bu iki
çiçeğin, paramparça olmuş kayalar, her parça kızıl bir ağgül
olmuş kanamış. Yıllarca pınarlar kan akmış... Tarifsiz bir acı
çökmüş her yana...
İşte o gün bu gündür her bahar biribirine kenetlenen bu iki
çiçeğin olduğu yerde ağlama ve inilti sesleri duyulur geceleri...
Halk arasında mağaranın önünde gömülü olduğuna inanılan bu
iki sevgilinin aslında ölmediklerinin, onların değişik zamanlarda
değişik şekillerde göründüğüne dair rivayet edilir.
Halk arasında hala iki sevgilinin, iki çiçeğe dönüşerek
yaşadıklarına inanan yörenin gençleri. Bu söylentilerin de
etkisiyle olacak ki, her bahar mağarayı ziyaret ederek dilek tutup
kısmet ve murat duası ederler...
Rüzgarın sesi bu yörelerde her gece yaşanmış efsaneleri fısıldar.
Bazen yaşlı bir ninenin anlattığı masalda dillenir, bazen de bir
sazın tellerindeki ezgide...

Aşk Tadında HikayelerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin