1

365 6 2
                                    

Bastığım yerdeki çalılar aralıksız çıtırdıyordu. Gözlerimle etrafı taramaktan başka bir şey yapamıyordum. Tek duyduğum ormanın sessizliğiydi ama yaklaşan tehlikeyi hissedebiliyordum. İnsanı geçtim herhangi bir hayvan bile görsem içim biraz olsun rahatlayacaktı. Ama görünürde kimse yoktu. Bir kulübe gözüme ilişti. Gözyaşları arasında gülümsedim ve koşar adım ilerlemeye başladım.

“ hey! Kimse var mı?”

Yağmur yağmaya başlamıştı ama ben güvendeydim. Kurtulmuştum. Bağırışlarıma kimse cevap vermemişti ama kapıyı çalıp şansımı bir daha denemek istedim. Yine yanıt yoktu. Kolu çevirdiğimde kapı açıldı ama sevinmek yerine daha çok korkmuştum. Kim böylesine korkunç bir yerde kapıyı açık bırakabilirdi ki. Evin dekorasyonu çok klasikti ve mutfaktan fırından yeni çıkmış kurabiye kokuları geliyordu. Kokuyu içime çektim ve aç olduğum aklıma geldi.

“ hoş geldin Abby. Okulun nasıl geçti. Geç içeride sana yaptığım kurabiyelerden vereyim, dedi yaşlı bir kadın sesi.

Acaba beni biriyle mi karıştırdı. Kendimi tanıtmak için yanına gittim. Tam söze başlayacaktım ki bana dönüp;

“ geç otur hadi ,dedi ve kurabiyeleri masaya koydu. Yüzüme baktığı halde hala beni başka biri sanıyordu. Bu kadın ya akıl hastasıydı ya da ben çok yanlış bir yere gelmiştim.

Yüzümün rengi değişmiş olmalı ki;

“ hasta mısın? , diyerek ateşime baktı. Bir şey söylemeyince zorla sandalyeye oturttu.

“ dur bekle sana en sevdiğin meyve suyundan getireyim, dedi ve önüme kayısı suyuna benzer bir şey koydu. İçip içmemekte karasızdım ama bana beklentiyle baktığını görünce bir dikişte içtim. Tadı gerçekten çok hoşuma gitti. Sonra hızla kurabiyeleri de yemeye başladım. Çok kısa sürede oda bitmişti.

“ bugün okulda yemek yemedin mi? Genelde bu kadar aç olmazdın, dedi endişe içinde. Bir şey söylemeyince daha da endişelendi ve yanıma oturdu.

“ kızım beni korkutuyorsun, ne olur bir şey söyle.

Başımı okşadı. Ağlayacakmış gibi görünüyordu.

“ ben…kimim?

“ eyvahlar olsun! , diyerek dizini döve döve ayağa kalktı. Eline telefon alıp hızla numaraları tuşladı. Şaşkınlıkla onu izliyordum.

“ alo, Kate. Abby yine hafızasını yitirdi. Bu kadar kısa sürede olmamalıydı…Acele et, benime elimden bir şey gelmiyor… Tamam, diyerek telefonu kapadı. Bana, kırılmamam gereken değerli bir şeymişim gibi yavaşça yaklaştı ve yanıma oturdu.

“ sakın korkma tatlım, burada güvendesin. En kısa sürede iyileşeceksin.

“ hafıza yitirmekte ne demek, dedim. Bu sefer eskisinden daha korkuyordum. Neden hala burada oturduğumu da bilmiyordum.

“ kısa süreliğine seni ele geçiren bir hastalık. Çok geçmeden her şeyi hatırlayacaksın.

“ hayır! Ben her şeyi hatırlıyorum… dedim ve durakladım. “ en azından burasının benim evim olmadığını biliyorum.”

“ üstüne gelip seni korkutmak istemiyorum, sadece birazcık sabret hayatım, dedi ve yeniden başımı okşadı. Sertçe kafamı çektim ve ayağa kalktım. Bir an önce bu aptal evden çıkmak istiyordum. Hızla kapıya yöneldim. Arkamdan bağırarak yalvarıyordu.

“ ne olur gitme Abby, birazdan annenler gelecek.

“ benim annem yok! , diye bağırdım ve dışarı çıktım.

Bir süre yürüdüm ama daha sonra koşmaya başladım. Bu labirent gibi ormana nasıl başladığımı hatırlamıyordum. Arkamdan gelen sesler gittikçe azaldı ve yok oldu. Bende nefes nefese kalmıştım. Biraz soluklandıktan sonra yeniden koşmaya başladım ama biri önümü kesti. Aptal gibi çarpmıştım ve bir süre şok geçirdim. Sanırım korkudan panik atak olmuştum. Etraf bulanıklaşmaya başladı ve ben yere çakılmak üzereydim. Ustaca beni tütmüştü. Sanki daha önce bunu hep yapmış gibi. Bayılmadan önce kalın ama yumuşak olan sesini duyabilmiştim.

“ yine mi…”

Lost MemoryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin